2019 Temmuz ve 2023 Mart arası tüm içerik ve üyelikler silinmiştir. Lütfen yeniden kayıt yapınız
×
Liderlik Tablosu
Popüler İçerikler
04-05-2015 tarihinde, tüm alanlarda en yüksek itibara sahip içerik gösteriliyor
-
immigration fıkrası geldi aklıma. Adama demişler Almanyaya inince bir direğe sarıl immigration de başka bisey deme. Adam uçak biletini almış. Hava alanında inmiş. Bir direğe sarılmış elinde pasaport bilet bas bas bağırıyor. Kimse kaale almıyor. Başına bir polis gelmiş. Pasaportu bileti uzatmış bizimki. Polis arkadaş demiş senin uçuş aktarmalı burası sabiha gokcen Bin inince tekrar bağır hemşerim4 puan
-
Herkese merhabalar bu da bizim evlat Aracımız Ford Focus 2 olup, 2.0 dizel 136 hp 6 ileri şanzımanıyla bizimle birlikte. Aracımıza rs arka tampon ve rs spoiler uygulaması yaptık, marşpiyelleri iste st olarak seçtik, ön tampon ise orjinal tampona disk havalandırmaları olan alt ek yaptırdık. Farlarımıza gelince bi-xenon uygulaması ve led park lambası uyguladık. Jantları ise 18" inç rs olarak seçtik. Lastik ebatlarımız ise 225*40*18. Aracın içine gelince göstergemizi makyajlı kasanınkiyle değiştirdik. Torpidoya turbo basınç saati ve yağ sıcaklığı saati ekledik. Aynalarımızıda focus 3 elektirikli katlanır aynalarla değiştirdik. Son olarak aracımızı keyfe keder komple orjinal gri üzeri sedefli yeşil-mor olarak boyattık Herkese iyi forumlar olsun2 puan
-
...başlığı okuyunca saç problemlerinden bahsedeceğimi sananlara : KEL ya da K.E.L Kabataş Erkek Lisesi anlamına da gelir. Artık "Erkek Lisesi" olmasa da boğaz kıyısında saraydan bozma binasında uzun yıllardır ( 1900'lerin başından beri) eğitim veren bu -güzide- kurumdan bahsediyorum. ...KEL'i pek çok benzerinden ayıran temel özellik ne oldukça "sert" disiplini (...ki öyleydi) ne de verdiği iyi öğrenimdi (...ki bu da doğruydu) KEL'in en büyük özelliği öğrencilerine, daha doğrusu öğrencilerinin ailelerine makul ücret karşılığında sunduğu -pansiyon- hizmetiydi. ...ufak tefek değişiklikler ile bu hizmet (en azından bildiğim kadarı ile) hala sürüyor. Nedir -pansiyon- hizmeti? ...şudur. Diyelim ki bir çocuğunuz var, bu velet size illallah dedirtti ... gönderirsiniz KEL'e, isterseniz h.sonları da orada kalır ve sadece okullar kapalı iken eve döner, ya da yüzünüzü yumuşatır ve onu başımın gözümün sadakası hesabı h.sonları evinize alırsınız. (Bkn.paşa gönül kriteri) Çocuğunuz KEL'de yaşar, orada yer - içer - ders çalışır - hamama gider - saçını keser - kantinde takılır ve biraz da kafası çalışıyor ise Lise'yi bitirir, Üniversite sınavını kazanır. ...Üni'yi kazanır derken dalga geçmiyorum. KEL'de "SALATALIĞI burada 4 yıl tut, o bile Mülkiye'yi kazanır" diye bir geik döner diyeyim, gerisini siz anlayın (...gerçekten de KEL mezunlarının sınav performansları efsanevidir) KEL'de üç çeşit öğrenci vardı ... okul bitince evinde giden -gündüzcüler- ...ki bunlar gerçekten az sayıdaydı, h.sonları evine giden -evciler- ve okul nüfusu içindeki çoğunluk olan -daimi yatılılar- ...ben üçüncü gruba dahildim. (sizce neden?) Hayat KEL'de fena değildir ... eğlenecek bir şeyler bulabilirsiniz. Arka bahçedeki yarı nizami beton saha da futbol oynayabilir, iki basketbol sahasında top sektirebilir, klüplere katılıp gereksiz işler ile uğraşabilir (örnek: pul klübü ya da adı artık her ne ise) kantinlerde aylaklık edebilir, hamamda göbek taşına sabun sürüp biraz su dökerek takunya ile buz pateni yapabilir (...ki bu faaliyet genelde revirde biter) sahil'e çıkıp boğaz'ı seyredebilir, balık tutabilir veya üst sınıfların genelde yaptığı gibi Ortaköy tarafındaki Tekel deposu ile bitişik duvardan kaçabilirdiniz. ...yaklaşık beş metrelik duvara tırmanır (bizden önceki abilerimizin duvara açtığı ayak basma ve tutunma gediklerini kullanarak) sonra Ortaköy'de bilardo oynar, king çevirir, sandal kiralar vs.vs. lise'den kaçmış p*çl*rin yaptığı şeyler ile uğraşabilirdiniz. KEL'de hatay toz pembe diye düşünmeyin ... okulda eğitmenler, okutmanlar ve hatta etüd abileri ve tabi ki üst sınıflardan devamlı şiddet görürsünüz. Hazırlık ve birinci sınıf ikinci kat'a çıkamaz (çıkarsa akşam yatakhanede eşşek sudan gelene kadar dayak yer) ikinci sınıflar ise üçüncü kat'ı rüyasında bile göremez. Yani bir dayak döngüsü (benim zamanımda) söz konusudur. Hazırlık sınıftaysan herkes seni döver, okulun önünden geçen köpekler bile seni kovalar, bir'e geçtin mi hazırlıkları döver ve abilerin gözüne batmamaya çalışırsın, iki'ye kapağı attın mı dövecek alt sınıf arar ve bir üçlüğe yakalanmamaya çalışırsın ... son seneye ulaştın mı? O zaman yakaladığına verirsin sopayı. ...doğal olarak KEL öğrencisi yarı vahşidir ... ailesi tarafınca kısmen terk edilmiştir, dayak yeme korkusu ile ensesinde göz çıkarmıştır ve şiddet eğilimini bulduğu her fırsatta ortaya çıkarma eğilimine sahiptir. Ortaköy sahilinde üç nadide okul yan yana dizilmiştir. Her biri saray eskisi olan bu okullardan ilki KEL, ikincisi Galatasaray Kız Lisesi ve üçüncüsü ise Yüksek Denizcilik Okuludur. Yani GS kız lisesi iki erkek okulunun arasında kalmıştır ve biraz da bu neden ile KEL ile Yüksek Denizcilik devamlı kavga eder. Kızlar yüzünden kavga çıkar, GS'li kızlar kendi yaşlarında sümüklü oğlanlar yerine bembeyaz üniformalı üni.öğrencilerine baygın bayın bakar ... Yüksek Denizcilik öğrencileri laci KEL ceketi (mendil cebindeki arma kimlik tespit'i için yeterlidir) giymiş birisini yakaladığında tartaklar döver ... KEL öğrencileri üniformalı bir Yüksek Denizcilik öğrencisini tek yakalarsa piranha sürüsü gibi ona dalar... İki okul arasındaki bu sonsuz kavganın bir nedeni de sabah sporudur. Yüksek Denizcilik öğrencileri sabahları (yaz - kış demeden) denize flika indirir ve boğaz'da kürek çekerler ... bu daimi yatılı KEL öğrencileri için bedava eğlence anlamına gelir. Sabah erken kalkar (06.30 gibi) sahile gider ve bir gece önce kantinden toplayıp taşla ezerek katladığımız gazoz kapaklarını sapan ile flika'ya atarsınız. Boğaz'ın serin ve taze havası ile ciğerlerinizi doldurur, lunapark'ta ki hedeflere ateş ediyormuşçasına eğlenir ve el-göz koordinasyonunuzu geliştiririsiniz... bundan ala spor mu olur? ...Flika'lar KEL'in önünden geçerken dümen kırıp boğazın ortasına doğru açılır ama gemi trafiğine de girmek istemedikleri için gene de sapan menzlinde kalırlar. Daimi yatılılar tespit gibi sahile dizilir ve "atış serbest" komutu ile birlikte cenk'e gider ve düşman piyadesine ok atar gibi gazoz kapaklarını çekip atarlar, çekip atarlar. Gazoz kapakları metal sis gibi flika'ya doğru uçar, büyük çoğunluğu kısa, bazıları da uzun düşer ... salvo atıp ıskalarsanız flika'da ki üni.öğrencileri kahkahalar atar. ..ama... Arada sırada isabet sağlanır ... Yüksek denizcilik öğrencileri kapalı can yelekleri giydiği ve miğfer taktığı için onların canını acıtmak zordur ama gene de bir kürek sallandığı, flika'dan küfürler yükseldiği zaman daimi yatılılar gülmekten geberir. Sabah sporu eğlencelidir. Tabi bu biraz da kıyının hangi tarafında olduğunuz ile alakalıdır. : : :2 puan
-
Ford tasarımcısı Alex Bıdık Bey'in açıklamasını yayinliyorum. Focus kullanıcılarında boyun kireçlenmesini önlemek adına geliştirdiğimiz culuk (Sivas şivesiyle yıl başında mideye indirdiğiniz kuş ) sisteminin Türk kullanıcılar tarafından keşfedilmiştir. Viraj kavşak ve özelikle dar sokaklarda boynun öne uzatılıp geri çekilmesi esasıyla çalışan sistemimiz..... Gerisi reklam2 puan
-
Yine buralarda bir yerlerde paylaşmıştım, bende iki yıl önce ısıtmalı ön cam Değişimi yaptım, ford logolu (orj,) ek bir Ücret vermediğim gibi kaskoda bir bozulma olmadı...2 puan
-
Yazıyı bıdık a gelene kadar okudum sonra olay kotu[emoji3][emoji3][emoji3][emoji3]2 puan
-
2 puan
-
Sanmıyorum. Çünkü sorun değil. En azından ford tasarımcıları için. Tasarım girdileri. 1- Takla attığında müşterimizin boynu kirilmasin. 2- Kavşaklar için daha iyi görüş alanı. Madde 1 için gerekli olan A direği mukavemetinden ödün vermeden görüş acısını max etmeye çalışırlar. Temel kanunlar kavşaktan durarak geçmeyi şart koştuğu için durduğunuzda görüş sağlayacak A direği dizaynı ok alır. Bunun tersine önem veren yada oturma pozisyonu sunan araçlar tercih meselesidir. Not: Bende 1.80 boyundayım. Bacaklarım sığmıyor. O tasarımcı bıdık arkadaşı bulursam diz boyumu ölçtürecem. Evet oturma pozisyonu 1.70 göre tasarlanmış.2 puan
-
Ben sinirleniyorum. Bende korna çalıyorum azalıyorlar. Önüm de bisey var gibi yola bakıyorum. Kedi köpek geçiyormuş tribi yapıyorum. [emoji230] [emoji233] [emoji234] [emoji235] [emoji237] artık aklına ne gelirse2 puan
-
Hee ben de öyle yapıyorum abi.Durup sağa sola bakıyorum.Ama bi de arkamdan korna çalanlara sinirlenmemeyi öğrensem keşkem.2 puan
-
2 puan
-
2 puan
-
E başında habire "Baba bu niye böyle oldu.Baba kadın nasıl o kadar zıplıyo" sorularından sanırım2 puan
-
Scarlett Johansson'ın oynadığı Lucy filmi evrim, insan kavramlarını biraz daha incelemek isteyebileceğiniz Fransız yapımı film. Daha önce pek Fransız sinamasını beğenmesemde o havadan çok uzak zaten. Sıkıcı değil, keyifle izlenir.2 puan
-
Vala ben imkanım olsa ilkönce kendimi terkederdim.....O derece bıktım kendimden.....Anlaşamıyoruz alt ve üst benlen....2 puan
-
olmaz mı? 110 kişilik uzun eşekler, 40'ar kişilik futbol maçları ... 700 kişilik sabah kahvaltıları K.E.L'de hikaye bitmez ...2 puan
-
Ya çıkarsa....bi de öle düşünmek lazım.....Sonunu düşünen American Hero olamaz........2 puan
-
2 puan
-
Ellerinize sağlık , çamursuz sürüşler eskiden cila seti dizmek çok daha kolaydı şimdi piyasada bin bir türlü marka var , gereksiz kalabalık yapıyorlar baya uzun zamandır müsait olup forum'a vakit ayıramıyorum bununla ilgili bir makale yazıcam inşallah2 puan
-
2 puan
-
Sevgili MONDEO Severler... Şuan yaklaşık 250 km deyim,sizinle biraz taraflı da olsa Mondeo ile alakalı görüşlerimi paylaşacağım,araç incelemesi hakkında amatör bile sayılmıyacak kadar deneyimsizim kusuruma bakmayın Mondeo hakkındaki Görüşlerime başlamadan evvel şunu belirteyim ilk aracım citroen nemo 1.4 hdi 70 beygir ve 160 tork idi,fakat az çok arabalara ilgili olduğum için sık sık testler yaparım,bunu belirtme sebebim ön yargımın nemodan mondeoya geçmemden kaynaklanmadığını belirtmek içindi,taraflı olmamın tek sebebi aracı yıllardır takip edip severek almam ve artık benim aracım olmasından kaynaklanabilir TASARIM ''Ön'' Aracın ön cephesinden baktığımızda ford amblemini kaldırırsak ve fordun böyle bir araç ürettiğini bilmesek,ancak fotoğraflarını görebildiğimiz Aston Martin'in orta sınıf için bir araç ürettiğini vede çok iyi yapmış olduğunu düşündürecek kadar Aston'u andırıyor,peki o zaman bunun adı taklit mi? Evet,peki bu taklit kötü mü? Kesinlikle Hayır.Çünkü araç atıyorum Passat'ı taklit etseydi çok itici gelirdi (bunun sebebi her yerde dolaşan ve tutulan kendi sınıfında ki bir aracı araklaması olur,bırakın taklidi birazda hırsızlık sayılabilirdi) fakat bu araç bir tasarım harikası,çünkü az önce belirttiğim gibi sadece fotoğraflarda görüp beğendiğimiz güzel bir aracın bize uyarlanmış hali,hepinizin de bildiği gibi ince uzun farlar,kaputun üzerinde ki 4 adet sert ve derin çizgiler,geniş sayılabilecek sanki yırtıcı bir kedi ağzına benzeyen ön panjur ve kaputun üzerinden uzanan geniş açılı ön cam müthiş bir uyum içerisinde. ''Yan'' Yan tarafa geçtiğimizde adeta tırnaklarını yola geçirmiş saldırgan kedi görünümü devam ediyor ve coupe sayılabilecek bir dizaynı var, bana arka çaprazdan baktığımda jaguar XF i andırıyor ve beyaz üzerine karartılmış cam harika görünüyor(tabi bu durum çoğu beyaz araç için geçerli) keşke ön camlarda bu şekilde olsaydı,yandan baktığımızda dikkat çeken diğer bir unsur arka lastikten ön lastiğe doğru alçalarak uzanan çizgi ve arka stoplardan başlayıp kapı kolları hizasında farlara kadar uzanan düz çizgi,aracın yandan da kaslı ve öne doğru incelmesini az önce bahsettiğim çizgi oyunlarıyla engellemiş ve heybetini artırmış görünüyor,yandan bakınca görülen diğer bir unsur jantlar ve lastikler,jantlar tasarım olarak benim en beğendiğim tasarımlardan birisi fakat 18 hatta 19 jant olmasını isterdim ama şekil olarak aynı jantları tercih ederdim,lastiklere gelirsek 235/50/17 lastikler kullanılmış ve goodyear marka,yanak kalınlığı görüntü olarak biraz kalın kaçmış ama konfor ve jantları koruması açısından tercih sebebi. ''Arka'' Arka taraf eskiye göre aracın diğer tasarımsal farlılıklardan uzak kalmış,yalnız bu cümle olumsuz olarak algılanmasın,zaten güzel olan arka tasarım daha da güzel olmuş,üçgenimsi,yanlara fazlaca uzanan uzun sayılabilecek stoplar,görüntüyü güzelleştiren fakat nispeten ağızı dar olan bagaj kapağı,arka tarafı derli toplu ama sportiflikten ödün vermeyen bir tasarımla sonuçlandırmış ve arka tarafta fazlaca bir kalınlık var,bu haliyle bile sanki arkadan liftback bir aracı andırıyor,şunu da buraya ekleyeyim antenleri sevmem iyi ki yok araçta görünümün saf kalmasına büyük yardımcı olmuş(Hani yanlış olmasın köpek balığı yüzgecini severim fakat bmw 520,opel insignia ve cruze de) İÇ DİZAYN Dış tasarım o kadar güzel ki belkide içeri girmeden beklentiyi fazla yükseltiyorum,bu yüzden bu kısım nispeten olumsuz yorumlar barındıracak,kapıyı açıyoruz o da ne neredeyse simsiyah iç mekan bizi karşılıyor,fakat koltuğa oturunca çepeçevre saran bir koltuk sizi bekliyor,koltuğun fonksiyonları herkes için optimum konforu sağlayacak seviyede,destekler her konuda çok iyi fakat simsiyah olması ve siyahın renk tonu olarak biraz kalitesiz hissi vermesi üzücü ve malesef kumaşa dokunduğunuzda kaliteli hissi vermiyor Ayrıca elektrikli ve kapıyı açtığımızda hoşgeldin diyen hafızalı koltuklar bu sınıfın en azından üst donanımında standart olmalıydı,malesef manual. Orta kısma geçtiğimizde kol dayama biraz geride kalıyor vede kaymıyor ama sıkıntı edilecek bir durum değil,kol dayama iki ayrı bölme içeriyor vede ayrı ayrı açılabiliyor,güzel bir özellik fakat gel gelelim kalite hissi 2 bölme içinde kötü,içerisinde usb ve sd kart girişi var ve boyut olarak yeterli,kol dayamanın hemen önünde piano black kaplama mevcut ve bunun ortasında 2 adet bardaklık,fakat pianoblack malesef çok çabuk çiziliyor,şimdiden birkaç kılcal çizik oluştu bile,onun önünde vites kolu mevcut dizayn olarak daha güzel olabilirdi Yukarı çıktığımızda geniş bir ekran bizi beliyor fakat bu ekranın dokunmatik hassasiyeti pek iyi değil ve parmak izini fazla belli ediyor,ekranın altında mevcut tuşlar görünüm olarak daha kaliteli olmalıydı ama dokunma hissi gayet kaliteli,ekranın yan tarafında mat krom renk çıtalar mevcut,daha yukarıda görüntü olarak kalite hissi nispeten az görünen malzeme,dokunulduğunda yumuşacık,bu size çukurlu yollarda yıllar geçse bile çıtırtısız bir iç mekan sunacağını garanti ediyor Direksiyon gayet şık ve bir çok fonksiyonu barındırıyor(daha fazla sıkıcı olmamak için bahsetmeyeceğim,klasikleşen tüm özellikler direksiyondan yönetilebiliyor)ellerin kavrama hissiyatı çok iyi,direksiyonun arkasında analog görünümlü fakat dijital ve çok fonksiyonlu bir ekran bizi bekliyor,bu ekran harika bir görünüme sahip,titanium da standart olması çok iyi,kapı kolları gıcırtısız bu konu benim için önemli(C sınıfı çoğu araçtaki elinde kalacakmış hissi yaratan gıcırtılı kolları sevmiyorum),kapılardaki eşya gözleri malesef halı kaplı değil,kapılardaki düğmeler çok hoş gayet kaliteli hissettiriyor Arkaya taraf yeterli diz ve baş mesafesi sunuyor bu sınıfta hiç bir araçta bu konuda sıkıntı görmedim üzerine çok konuşulacak bir konu değil (tabi boy 1.95 üstü değilse,benim 1.77),makam perdelerinin olması çok iyi,basit ama bence tüm araçlarda olması gereken bir ayrıntı,şunu da eklemeliyim ki aynı malzeme kalitesi ama buna karşılık bej döşeme ve ahşap çıta titanyumda bir seçenek olmalıydı,bu mondeoyu daha yukarılara taşırdı BAGAJ Malesef bagajda kalın stepne mevcut bu yüzden bagaj hacmi 429 litre,ince stepne kullanıldığında neyse ki halledilebilecek bir sorun ve adeta bagaj stepne çıkarılınca yavruluyor,yani aslında bagaj alan olarak yeterince geniş yükseklik az olunca hacim küçülüyor,yükleme ağzı çok geniş değil ama benim için yeterli,poşet asma aparatı vs ufak ayrıntılar düşünülmemiş,olsa güzel olurdu,bagajı açınca bagaj kollarını beğenmeyenler olmuş bagaj açık dolaşan kimse görmedim,kumandaya 2 kez basınca bagaj açılıp kendini bir miktar yukarı atıyor ,sonuç olarak bagaj eh işte ama daha büyük olmalıydı SÜRÜŞ ve BİR PARÇA TEKNOLOJİ Ne tasarım ne de başka bişey mondeo tercih etmemdeki en önemli faktör sürüş dinamikleri... Araçta 115 beygir ve 270 tork üreten 1.6 tdci motor mevcut,motor performans olarak bu ağır aracı götürmede sıkıntı yaşamıyor fakat öyle çokta iyi bir performans sunduğu söylenemez ama 3-5 kez 200 lü hızlara kadar çıktım,yani geçte olsa sanırım 210 ları görmek mümkün(Ama hız=felaket) bu söylediklerim motorla alakalı ama sürüş çok ayrı bir şey,ondan bahsedecek olursak araç 180-200 bandında bile çok az rüzgar sesi alıyor ve sizi hiç tedirgin etmeden yol alıyor,öyle ki benim kullandığım araçlardan hiçbirisinde kendimi bu kadar güvende hissetmemiştim, araçta hissiyata karşı konulmaz bir tokluk ve ağırlık hissi var,yoldaki küçük pürüzleri hissetmeniz mümkün değil,kullandıkça anlıyorum ki süspansiyonlar yumuşacık fakat bu yumuşaklıkla bu yol tutuşunun sağlanması çok ilginç ve takdire şayan,az önce söylediklerimden anlaşılacağı üzere malesef ara hızlanmalar pek iyi değil (115 beygir ve 270 tork için söylüyorum).Bir kaç kez sanırım şu kontra denen şeyi yaptım önce sola sonra sağa sonra tekrar sola,yada tam tersi,her neyse fakat aracı çizgisinden saptırmak benim gibi amatör kullanıcılar için sanırım çok zor ama direksiyonla alakalı beni şaşırtan şey yüksek hızlarda yeterince sertleşmeyip keskinliğinin MK4 e göre azalmış olması Azıcık teknolojiden bahsedersek,oto uzun-kısa far diye bişey var,kardeşim bu nekadar güzel bişeymiş öyle,hani manual vitesten otoya geçenler havalı havalı manual vitesi hamballık olarak değerlendirir ya,bu konuda aynı havayı ben atsam yeridir,bence iyi çalışan bir oto far oto vitesten daha önemli(sonradan okuyunca fazla iddialı olmuş bu cümle ),çünkü gece uzun yol yapmak kalabalık trafiğin olduğu şehirler arası yollarda resmen işkence,fakat bu konuda ford çok iyi iş başarmış en ufak bir ışıkta sistem otomatik kısaya düşüyor,gözden araç kaybolduğunda uzuna.Start stopta sorunsuz ve çok hızlı çalışıyor,pisikolojik olarak kırmızı ışık gerginliğim azaldı diyebilirim Ses sisteminden bahsedersek ''Premium Sony'',Sony hepinizin bildiği üzere bu işi iyi yapıyordu ve bu olay mondeo için de devam etmiş,ses sistemi kaliteli müzik ile(teknik olarak) test edildiği taktirde ne kadar iyi sonuç aldığınıza şaşırabilirsiniz ama bu olayı bir bütün olarak değerlendirmek gerekir,lastik sesi,rüzgar sesi,motor sesi,hoparlörlerin yerleşim yerleri,sayısı ve tabi en önemlisi ses sisteminin kalitesi,bunların tamamını Mondeo D sınıfı için optimum seviyede sunmuş. Anahtarsız girişin olmayışı da bir eksi YAKIT TÜKETİMİ Henüz 250 km civarı oldu ama yakıt verisi söylemek Türkiye şartlarında farz,son 40 km kadar hafif inişli çıkışlı bir yolda yol bilgisayarını sıfırladım ve 100 km/5.0 lt yakıt tüketimi sağladım(sakin kullanımda araçta 3 kisiydik) Aslında devam etmek isterim fakat sabahtır yani 16 saattir hasta bakıyorum ve malesef yazdıklarım silindi ve yeniden yazmak durumunda kaldım ve yorumlarımın ilk insicamı kayboldu ama yinede elimden geldiğince yazmaya çalıştım(İncelemeyi ilk bu şekilde yazmıştım çıkarmak istemedim). Şuan için Mondeo bir bağımlılıktır diyemem ama iler ki yıllarda böyle bir hastalığa yakalanabilirim... Ayrıca ilerleyen süreçte bu sınıftaki tüm araçların en büyük rakibi olan B8 Passat ile ayrıntılı bol fotoğraflı ve videolu karşılaştırmalı inceleme yapacağım ama şimdilik aracımı almadan ve henüz test etmeden önce,eski mondeoyla o tarihte testini yapmış olduğum B8 Passatla karşılaştırdığım bir yazıyı ekleyeyim,şunuda belirteyim ki ekleyeceğim yorum tarihinde iki araç arasında kararımı vermemiştim 15.02.2014 Tarihli Karşılaştırmam Açıkçası aracı incelemeden araç hakkında yorum yapmak istemiyordum ama kendimi tutamadım desem yeridir,yeni passatı ayrıntılı incelemiş biri olarak küçük karşılaştırmalar yapacağım ama şunu da belirteyim vw'i pek sevmeyen biri olarak yapacağım karşılaştırmamı (maddesel olarak değil,firma yönetimi olarak) ve eski mondeoyu az çok bilen biri olarak,yorumlarım en dolu versiyon olan passat highline,yeni mondeo titanyum ve eski mondeo selective içindir,yorumlarımı ayrıntılara girmeden yapacağım Öncelikle dışardan başlarsak ,ford amblemini söktüğümüz takdirde acaba Aston orta gelirli tüketiceler için yeni bir araç üretmiş vede çok iyi yapmış filan gibi yorumlar getirilebilecek düzeyde araç sportif ve çok güzel görünüyor ve eski mondeodan önden ve yandan çok farklı ve daha güzel(arka taraf zaten güzeldi dahada iyileştirilmiş) Passat bu konuda çok dikkatli bakmayan gözler tarafından b7,b8 farkı fazla belirgin değil ama otomobil meraklıları aradaki farkları rahat fark edecektir,benim açımdan b8 kasa şuana kadar ki passatlar içerisinde en güzeli olmuş,ama malesef almanlardan beklenmeyecek şekilde passatın içinde ve dışında işçilik hataları mevcut,Aracın dışından bahsetmişken benim beğendiğim donanımlardan biri olan cam tavanın Mondeo da sadece liftback ve sw de olması mondeo için eksi diyebiliriz,passat sedan da bu seçenek mevcut,sonuç olarak dışardan bakınca mondeo passatan daha kaslı,sportif,heybetli yani daha güzel görünüyor İç kısma geçtiğimizde kaba tabirle passatın her yerini en ince ayrıntısına kadar mıncıkladım,orta sınıf için olması gereken her yerde yumuşak malzeme kullanmışlar ama malesef küçük işçilik hataları var,mondeonun sadece fotoğrafını gördüğümüz için passatında sadece görüntüsünden bahsedeyim,herşey yerli yerinde ve o baştan sona uzanan ızgara ile uyumu çok iyi ve kalite algısı sınıfının üstünde gözüküyor,ses sistemi sınıfının biraz altında,mondeonun yani sony nin daha iyi olacağı kesin,koltuklara gelirsek ben bej koltuklara hayran kaldım,okadar ki kullandığım araçlar içerisinde en konforlu oturma pozisyonuna ulaştım diyebilirim,özelliklede baldır desteği bunda çok etkili ve bej malzeme içeriye çok ferah bir his katıyor,mondeodan bahsedersek malesef fotoğraflarda kalitesi sınıfın altında görünen plastik malzeme kullanılmış hissi veriyor,kullanılan siyahın tonu bunda etkili olabilir,ahşap çıtanın olmayışıda ayrıca üzücü,koltuklara gelirsek siyah renk koltukları pek sevmiyorum ve sanırsam opsiyonsuz titanyumda sadece siyah koltuk var ve buda benim için eksi bir özellik umarım opsiyonsuz kişiselleştirmeler artar,biraz eski mondeodan bahsedeyim,eski mondeo malzeme kalitesi olarak b8 den daha üstün daha yumuşak ve kaliteli malzeme kullanılmış,yani yeni mondeo eski kasadaki kaliteyi korursa görüntüde olmasa bile kalitede passatın önüne geçer Birazda sürüşten bahsedeyim ama şunu ekleyerek;gelişen teknoloji artık tüm markalarda belirli standartlar oluşmasına sebep oldu ve D sınıfı araçlarda bu standart bayağı yükseklerde,gelelim passata;hani derler ya araç sanki rayda ilerlercesine viraj alıyor işte bu benzetmeyi yeni passat için rahatlıkla söyleyebiliriz,160-180 km hızlarda bile tatlı virajları keyifle alıyorsunuz,yoldaki ufak tefek girinti ve çıkıntıları hissetmiyorsunuz yani süspansiyonlar tatlı sert tam kıvamında,içerde duyulan motor sesi dizel motor için desibel olarak fena sayılmaz yalıtım sınıf ayarında,ama rüzgar sesi malesef tahminimden fazla bence bu sınıfta daha az olmalıydı,şanzımana gelince gerçekten kullanım olarak mükemmel ama dsg sorunu yüzünden hala uzak durulmalı diye düşünüyorum,anlattığım motor 1.6 tdi ama b7 de tsi kullanmıştım performans olarak eş değer sayılabilir ama motor sesi daha güzeldi,şimdi sıra eski mondeoda passata övgüler dizdik ama mondeo 2011 model olmasına rağmen çok az bir farkla virajlardaki verdiği güven b8 den daha önde diyebilirim,koltukların deri kalitesi çok hoşuma gitmişti,rüzgar sesi olarak mondeodaki yine 2011 olmasına rağmen daha azdı yeni mondeo üzerine yalıtım konusunda eklemeler yaptı ise bizi bir kütüphane bekliyor olabilir,1.6 ecoboost motor ses olarak mükemmel,sanki 2.0 üzeri güçlü bir benzinli motor hissi veriyor,performans aracın gövdesini düşününce fena sayılmazdı,baş ve diz seviyesine hiç değinmeyeceğim kullandığım D sınıfı araçların hiç birinde bu konuda sıkıntı çekmedim bu tamamen boyutlarla alakalı,sonuç olararak sürüşte ikiside çok iyi ama genel değerlendirmede eski mondeo çok az farkla bence daha önde,buradan yapacağım çıkarımlar yeni mondeo sürüş konusunda en azından 2 adım öndedir diye düşünüyorum. Şimdi sıra yakıtta ama yakıttan çok bahsetmeye gerek yok her iki aracın 1.6 dizelleri yeterince az yakıyor performansları ise bildiğiniz gibi vasatın üstü,devletimize ÖTV kazığı için buradan selamlar fazla söze gerek yok,şunu da belirtmeliyiz tsi bu konuda ecoboosttan 2 adım önde En son donanımdan bahsedeyim ama şunu belirttikten sonra malesef bagaj konusunda boyutlarının daha büyük olmasına rağmen mondeo passattan çok geride ilginç,bu büyük bir eksi,otomatik uzun far bence çok kullanışlı ve gerekli bir özellik mondeo titanyumda standart olması büyük bir artı,ısıtmalı koltuk her ikisindede var güzel,ön arka park sensörü ikisinde de var güzel,elektronik park freni ikisinde de,kör nokta bence standart olmalıydı bence çok gerekli malesef ikisindede yok,adaptif hız sabitleyici ikisinde de yok keşke?Kendi kendine park gereksiz en azından erkekler için sadece göstermelik olur benim için bak benim arabada bu var filan,şu farların ikisinde de standart olmaması fiyatları düşününce düşündürücü???Unutuğum bişey oldu buraya sıkıştırayım,mondeo tam anlamıyla dışarıdaki o heybeti içeride tokluk,ağırlık,sağlamlık hissi vs tam olarak kelimelerle ifade edemeyeceğim o ağırlığı 2011 mondeoda hissettiriyor fakat passat için bunu söyleyemeyeceğim Sonuç olarak kullandığım eşyalarda her zaman fiyat kalite endeksine bakmışımdır,buradan çıkacak sonuç her iki araçta da yakıt fiyatlarından ötürü dizel alındığı taktirde yaklaşık olarak mondeo 20 bin tl daha ucuza geliyor ve muhtemelen daha kalite bir araç passattan ama Herkesin farklı değerlendirme ölçütleri var ve sizler bunların neler olduğunu biliyorsunuz tekrara gerek yok (Biz otomobil severlerin kesinlikle bilmesi gereken bir ekleme) TÜRKİYEDE UYGULANAN VERGİ SİSTEMİ 1.600 cc altına %71.1 *1.600-2.000 cc arasına %124.2 *2.000 cc üzerine %189.1 vergi uygulanmaktadır. Ayrıca araca eklenen her opsiyon motor hacmi oranında vergilendirilmektedir Örnek verecek olursak 1.6 motor passat Elektrikli Açılır Cam Tavan 3.500 tl 2.0 motor passat Elektrikli Açılır Cam Tavan 4.500 tl Bu iki araca takılan Elektrikli Açılır Cam Tavan birebir aynıdır,araçlarda birebir aynıdır fakat vergi sistemi nedeniyle böyle bir fark oluşmaktadır Daha fazla görsel için benim başlığıma ve Sitemizdeki diğer incelemeye bakabilirsiniz1 puan
-
... ilk yılım bitti bitiyor ama ben de resmen bitmişim. Annem - Babam Adana'da, İstanbul'da Babaannem var ama onunla da aramız iyi değil. Okulda kalmaktan daralmışım, duvarlar falan üzerime geliyor resmen. Yarı açık hapishane gibi ... bu ne be? ...kalacak bir yer, ikamet adresi bulsam -evci- çıkacağım, en azından Cuma akşamı - Pazar akşamı (20,00'a kadar) kısmi özgürlük sağlayacağım ama nasıl? Koray'ı aradım (kekeme) ya bana kalacak bi yer bulun abicim, gebericem burada ... resmen zırlıyorum telefonda. Koray "taam, duruma bi bakalım" dedi ... aslında bunu beş dakikada söyledi çünkü Koray vahim kekeme ama ne gam? En azından dışarı haber saldık. ...bir hafta on gün kadar sonra haber geldi. Çumartesi günü, büyük kantinin yanında masa tenisi oynayanları seyrediyorum, anons yapıldı. Ana kapıda ziyaretçim varmış. Koşturdu, gittim tabi. Mahalleden çocuklar beni görmeye gelmişler ... veledim daha, nasıl sevindim? Anlatılmaz... bir de iyi haber var. Selim (yorgun) abisi ile konuşmuş, h.sonları onlarda kalabilir mişiz. Yorgun'un annesi vefat etmiş, babası ise Afyon'da madencilik yapıyor. Selim'in abisi zamanı geldiğinde işi devir almak için madencilik okuyor (...ki sonradan Selim'de üni'de madencilik okudu) ve koca evde onlardan başka (gündeliğe gelen teyze hariç) kimse yok. Selim benim durumu abisine anlatmış, o da beni tanıdığı için "olur" demiş. Annemi aradım, izin aldım (benim talebim üzerine okula bilgi verdi) ve Selim'lerin Kalamış'ta ki evini adres gösterdim. Artık h.sonları eve çıkabilirim ... saadet'e bak be. Henüz bilmiyorum ama o evde 3 yıl lise ve 4 yıl üni.olmak üzere toplam 7 yıl kalacağım. H.sonları ve yaz tatilleri orada geçecek. Adana'ya, anne ve babamın yanına bir kere dahi gitmeyeceğim (anlayacağınız vaz geçmişlik tek taraflı değil) hatta askere gitmek için o evden çıkacak,teskeremi alınca da oraya geri döneceğim. ...o derece yani. Pazar gecesinden Cuma 16,00'a kadar Ortaköy, Cuma - Cumartesi akşamı ve Pazar günü ise Kalamış/Fenerbahçe ikamet adresim. Anlayacağınız Yorgun ve ailesi bana büyük kıyak geçmiş. Yorgun harbiden yorgun ... adam lakabını boşuna almamış. Bir yere gideceğiz diyelim ... evden çıkarken arabasının anahtarını alıyorum. Yorgun'un 1303 Big VW'si var. Asansör ile aşağı iniyor, arabayı açıyor (kış ise çalıştırıyor) arabaya oturuyor, kontağı 1,konuma getirip Selim gelene kadar müzik falan dinliyorum. Yarım saat kadar sonra Selim geliyor, saatte 10km/h ile gideceğimiz yere (daima geç kalarak) ulaşıyoruz. İnanılmaz düşük metabolizma hızı dışında Yorgun adam gibi adam. Genelde 4 kişi takılıyoruz, Koray (kekeme) Yüksel (çakkal ... çünkü babasının dalyan'da bakkal/market gibi bir şeyi var.) Yorgun ve ben. Daha geniş bir grubun (kalamış/f.bahçe p*çl*ri) parçası olsak da temelde bizim çekirdek bu şekilde. H.sonları genelde azıyoruz, bütün hafta 5 metrelik duvarların arasında sıkışıp kalmanın verdiği fazladan enerji ile cuma - c.tesi - pazar günlerini maksimum değerlendirme peşindeyim ve bu genelde "azgınlık" olarak nitelendirilebilecek seviyede hareketler sergilemek, türkçe meal'i ile de burnunun b*kt*n çıkmaması demek. Abisi özellikle tembih ettiği için Selim bana emanet (ben olsam bana kimseyi emanet etmezdim ama...) yani onu koruma/kollama işi elimden öper. Selim yaş olarak benden büyük ama imza karşılığı teslim aldığım için fiili durumda (de facto) benim dediğim oluyor. ...işte böyle bir gün bana haber geliyor. Yorgun'a kelek atmışlar. Selim'in abisi ona bir araba teyp'i almış (Kenwood) ama Selim Pioneer istiyormuş (..bir zamanlar ne popülerdi, öyle değil mi?) ... uğraşmış,etmiş bir Pioneer bulmuş. Arabasına da taktırmış. Buraya kadar sorun yok... ama Kenwood elinde kalmış. Onu da satması lazım. Selim F.B Lisesinden bir kız ile çıkıyor, kızın bir tanıdığı da teyp istiyormuş. Kız Selim'e söylemiş, Selim zaten Tahran Lisesinde (yakın mesafe) okul çıkışı Göztepe parkında buluşmuşlar, teyp'i göstermiş ... pazarlık yapmış ve anlaşmışlar. oğlan "yarın veririm" diyerek parasını ödemeden Selim'den teyp'i almış ... tahmin edeceğiniz gibi para falan da gelmemiş. Selim Mahmut'un kardeşi (Piç Mahmut) Murat'a söylemiş durumu ... Murat'da Fenerbahçe lisesinde, o da gidip teyp'i alan oğlan ile konuşmuş ama veled Murat'ı da bugün - yarın diye sallamış. ...yani peşine düşülmemiş olsa Kenwood'un parası deve sınıfına geçecek. Aslında pek bi para değil, sonuçta ikinci el -çıkma bir Kenwood teyp, bu günün parası ile en fazla 250 belki de 300 liradan bahsediyoruz ama işin bir başka yanı var ki o da "kelek yeme" hissi. Selami'li (Selamiçeşme) bir veled Fener'li (Fenerbahçe) bir veled'i kazıklamış ki bu kabul edilebilir cinsten bir iş değil. - Sen karışma, biz hallederiz ... dedim Yorgun'a. Onu işe iki nedenden dolayı karıştırmak istemiyorum. Bir... Belli ki efendice paramızı alamayacağız ve o karambol'e Selim'i sokmak istemiyorum İki... Selim'in burnu bile kanamasa dahi onun pisliğe bulaştığını abisi/babası duyarsa fecasi kızarlar. Cuma akşamı atladım gittim Azaplı'ya (Kalamışta bir kahve/kumarhane) Mahmut ile Serçe'yi buldum ... şöyle bir bahsettim... Murat zaten abisine mevzuyu çıtlatmış. - Hafta sonu Hayvan (ben) gelir, takılın dediydik ... geldin işte. - ee? napicez? - eskiticez elemanı...nolcek ki? - sıkıntı olur mu? - olur tabi, ama kelek yemek ve ses çıkarmamak daha büyük sıkıntı ...Mahmut haklı, bir kere kelek yer ve de sesini çıkarmazsan arkasından kelekler numara alıp sıraya gelirler. Mevzu b*kt*n bir çıkma teyp dahi olsa gevşememek lazım. Çözümü Serçe öksürdü... - Bunlar akşamları C.Bostan sahilinde takılıyor. Orayı basar alayına veririz sopayı ... sipali'yi (para) getirmezseniz her hafta sonu sizi burada zevkine parçalarız diye de raconu kestik mi o para gelir. ...mantıklı. - Arkadaşlara haber verelim, akşam gider dalarız bunlara. - Taam - Taam ...fısıltı gazetesi, telefon vs. derken C.tesi akşamı çınar ve civarına toplanmış neresinden baksan 40 kişi'yi bizi beklerken bulmak hem şaşırtıcı hem de sevindiriciydi. Şaşırmıştım çünkü bu kadar çok adamın mevzu'ya gönüllü katılıyor olacağını beklemiyordum, sevinmiştim çünkü bu kadar çok sevenim olduğunu da bilmiyordum. - Alet edevat yok, kimseyi yaralamayın - deşmeyin ... efendi gibi kavga edilecek. B*k*nu çıkarmayın. Serçe'nin talimatı net, bir yandan da iyi ... şişmiş göz veya kırık cam dert değil, karakola falan yansımaz. Ama birileri kötü yaralanırsa olay uzar gider. Tadında bırakmak iyi ve akıllıca. ...böylece arabalara doluştuk. Kavga'ya karışmayacak, bize sadece -intikal- hizmeti verecek olan arkadaşlar iki sokak yukarıda bekleyecek. Biz de şimdilerde lüks konut olan Kastelli yalısının önünde inip yaya ilerleyecek, kavga bittiğinde de arabalar ile o noktada buluşacağız. - Herkes sağındaki solundakine baksın ... geride adam bırakmayın. ...kavga ile ilgili detay verecek değilim (suçu övmek istemiyorum) ama sizinde tahmin edeceğiniz üzere (...ve aynen planlandığı şekilde) Selami tayfasına -kibarca- dayak atıldı. Kimse hastanelik olmadı, mala - mülke zarar verilmedi. Zaten amaç bunları yapmak değil ... amaç belli ... Fener çocuğuna kelek atmayın diye mesaj vermek. ...mesaj alındı mı peki? Malesef hayır. Selami'de abilerin takıldığı Halıfleks diye bir mekan var (dı...kapandı gitti tabi) oraya gidip bizi şikayet ediyor ama olayın nereden patladığını söylemiyorlar. - Biz öyle takılıyorduk, Fener tayfası gelip dövdü ... diyorlar. Halıfleks'li abiler de hemen misilleme yapıyor. O zamanlar Kalamış'ta Futbol sahası var (şimdilerde İş bankası blokları yükseliyor o noktada) gidip maç seyreden ve konu ile pek alakası olmayan çocukları dövüyorlar , ve de karşı mesaj iletiyorlar. - Lan siz Selami'li çocukları sahipsiz mi sandınız? ...hata tabi. Çıkma Kenwood'un parasının ödenmemesi durumu çok ileri noktalara taşınmaya müsait, Selami'li abiler de ateşe resmen benzin döküyor. Dayak yiyenler gelip mesajı iletince Fener'de sinirler iyice geriliyor, millet burnundan solumaya başlıyor. - Halıflex'e uğramak lazım, anlaşıldı. Durumu Mahmut özetliyor. Saat 22,00'a geliyor, mekan daha açık ... akşam olduğu için çoluk - çocuk el çekmiştir, sadece okey çeviren -abiler- kalmıştır ... yani kimse b*k yoluna gitmeyecek. Yeniden arabalara doluşuluyor ve bu defa arabalar Selamiçeşme ışıkların paralelinde beklemeye başlıyor. Yaya olarak Bağdat'a çıkıp Halıflex'e giriliyor ... durum oldukça dengesiz aslında. Kahve'de okey, yanık oynayan yirmi kadar kişi var ... Çingene Engin (..ki kendisi Selami tayfasının abisidir) başta olmak üzere gelişimiz tam anlamı ile bir süpriz. O saatte, orada beklenmiyoruz. ...ceee! En büyük dayağı Engin yiyiyor, geri kalan Halıflex erkan'ı da karavanadan çıkan nasip'i kaşıklıyor ama Engin'in hastaneye kaldırılması ve bir kaç hafta orada kalması gerekiyor. ...giderken bir kere daha mesaj veriyoruz. - Bize kelek atmayın... İşler daha büyümeden Ocak Başkanı Hayrullah abi devreye giriyor. Selami'li ve Fener'li abileri çay içmeye çağırıyor. Ne olup bittiğini onlara da anlattırıyor ve iki kere dayak yemiş olsalar da mevzunun nereden başladığını, olay döngüsüne start veren noktayı bilmeyen (ya da bilmediklerini söyleyen) Selami'li abiler aydınlatılıyor. - bu mudur yani? bunun için mi savaş çıktı a.q? ...diyorlar. -Sonuç- Pazartesi akşam üzeri Yorgun'un teybinin parası kız arkadaşı aracılığı ile ona iletiliyor, Hayrullah abinin attığı fırça ve kestiği racon ile taraflar arasında "ateşkes" ilan ediliyor ama iki tarafta birbirinin mekanlarına gitmeyecek ... anlaşmanın şartı bu. Selami'li abiler belayı başlattığı ve onlara yalan söylediği için semtlerinin çocuğunu epey bir hırpalıyor ; bir anlamda onu sosyal olarak -afaroz- ediyor. Ben memnunum ... Yorgun'un başı derde girmedi, teybin parasını aldı ve ne kadar çok arkadaşım olduğunu gördüm. Serçe ve Mahmut memnun ... işin dibinde Selami kaybetti, üstelik topladıkları güruh'u kontrol edebildiklerini gösterdiler. Zaten sonradan bu becerilerini -başka- ortamlarda da sergileyecekler. Serhat (Serçe) abilik ve Mahmut (piç) organizasyon yeteneklerini sergilediler. Hayrullah abi kısmen memnun ... kimse onun raconunu sorgulamadı ama aynı zamanda da yeni neslin kontrolsüz kaldığında ne denli pervasız şekilde davranabileceği bir kere daha sergilendi. Selami'liler memnun değil (çok da umurumdaydı...) gaza geldiler ve pis hırpalandılar... üstelik sayı/prestij/güç adına intikam alacak halde de olmadıkları ortaya çıktı (zaten o günden sonra kimse de onları pek -sallamadı-) ... bi anlamda -tarih- oldular dahi denebilir. (...aslında kim tarih olmadı ki? ...dimi?)1 puan
-
Doğan, senin görüşüne katılıyorum. Ben de aynı sıkıntıyı yaşıyorum,koltuğu nereye çekersem çekeyim olmadı. Tam da ortadaki direkten kaynaklandığını düşünüyorum. Eski aracım olan C4 de böyle bir sıkıntı yoktu.1 puan
-
Evet ön cam ısıtmalı. Poliçeyi inceledim de cam için diyor ki: "Anlaşmalı marka yetkili servis dışında kalan yerlerde yapılacak onarımlarda eksperce belirlenecek hasar tutarının %30'u oranında muafiyet uygulanacaktır." diyor. Yetkili serviste değiştirirsen sıkıntı yok gibi. Daha sonra yetkili servisi de aradım. Orijinal cam takarız herhangi bir ücret ödemezsiniz dediler. Ben de tamam o zaman değiştirelim dedim. Hafta içi bi gün gideceğim sanırım.1 puan
-
1 puan
-
orjinali daha rahat ve kibar. Işıklı sadece güzel görünüyor. Birde 1cm kadar yükseliyor topuz.1 puan
-
Büyük ihtimalle ben sağıma bakmayı unuttum arabayı bahane ediyorum [emoji2]1 puan
-
Artıları eksilerinden çok olduğu için bazı şeyleri görmezden gelmeye çalışıyoruz ama bu sıkıntıyı sadece ben mi çekiyorum acaba deyip konu açma gereksinimi duydum.1 puan
-
Çözümü buna uygun tasarlanmış araç almak ve önceden kontrol etmek.1 puan
-
1 puan
-
Sen çok yanlış gelmişin müdür, arkanı saatli taşa verip 500km kadar git bence Doğan abi, gönder butonuna bastıktan hemen sonra beğenme rekoru varda ben mi bilmiyorum.1 puan
-
1 puan
-
Arkadaşlar başrolünü Jonny Deepin oynadığı komedi-macera karışımı MortDecai seyredilebilir ben o sparrow rolündeki sarhoş ve en küçük zorlukta kendini düşünüp tüyme mimik jest ve konuşmasına bayılıyorum...günün filmi olarak seyredilebilir...Tavsiye ...1 puan
-
1 puan
-
Ankara'da tanıdığım bi yer var işçiliği çok çok iyi , işin profesyoneli benim bile ağzım açık kalıyor yaptığı işlerle sonuna kadar kefilim http://www.dbydetailing.com/ linkten incelerseniz zaten yeterince herşey açık1 puan
-
1 puan
-
1 puan
-
1 puan
-
1 puan
-
...sene iyi geçmiş, Ford bizi eşlerimiz ile birlikte "teşekkür" gezisine çıkarmaya karar vermiş. Ford ve bayi çalışanları, Setur operatörleri falan derken yaklaşık 300 kişiyiz. İki uçağı silme doldurduk, beleş gezi'nin verdiği overdose neşe ile yola çıktık. Otel baba, hatta fazla baba ... Excelsior otelden çok müze gibi, odalarda ağır kadife perdeler, filmlerde falan gördüğümüz kenarları sütunlu (ya da artık ona ne deniyorsa) yataklar falan. ...bize bir kaç alternatifli program yapmışlar. Benim de sadece ilk günüm dolu, komite toplantısı var ... Hatun'da Vatikan'ı görmek istiyor. Ona dedim ki... - Hacı sen Vatikan'a git, ben de komite toplantısına katılayım. Ama geri kalan programları pas geçeriz, Roma'yı sana ben gezdiririm. ...kırmadı beni, sadece vatikan programına katılmayı seçti ... dolu dolu üç günümüz var ve o zamanı güzel geçirmeyi kafamda planlamışım. Mesela Pantheon'a gidip oradaki resmi rehberi "tavanı niye kapatmadınız ki? Ortası delik kalmış ... paranız mı bitti?" diye ayar edicem ama daha önemlisi Pantheon'un karşısında ki Dolche Vita'da oturup Expresso içicem vs.vs. Her gittiğim yerde otelime veya konakladığım yere yakın mekanları şöyle bir gözden geçirir, genelde "esnaf lokantası" kıvamında bir iki "beslenme" noktası seçerim. Komite toplantısı pazarlama programının sunumu fazla uzamayınca erkenden bittiği için kendimi otelden dışarı atıp arka sokaklara ... yani Excelsior'un üzerinde bulunduğu ana cadde'den (via) uzaklara doğru başladım yürümeye. Bir de baktım aradığım mekanı bulmuşum ... tataaaaa Restore edilen bir binanın altında, daracık bir merdiven ile inilen bodrum kat ve onun da altında ki mahzen denebilecek salon tam da aradığım şey. Bu Ristoranté aile işletmecisi ... baba şef garson, anne kasaya bakıyor, oğlan çocuk ve iki kuzen yemek yaparken kız kardeş ve yeğen servis ile ilgileniyor. ...kapıdan girdim ki anne ile kızı kavga ediyor ama yemek servisi aksamıyor ve tümü italyan olan müşteriler durumu sallamıyor. Kadın ingilizce bilmiyor ama kocasında biraz hayat var. Akşam için iki kişilik yer ayırtıp çıktım dışarı... acele etmeden otele döndüm, bu arada mezeci/soğukçu arıyorum ... neden derseniz parmesan'ı çok severim ve hazır gelmişken biraz alayım diyorum. ..buldum da, vakumlanmış paketlerde 7-8 parça parmesan ile italyanların evde yemek yerken tükettiği "masa şaraplarından" iki tane aldım, otele mutlu mesut döndüm. Masa şarabını almışım, parmesan tamam ... mekanı da bulmuşum ... ohhh yani. Akşam üzeri hatun geldi, yorulmuş biraz ... Vatikan'ı da sevmemiş (aynen) akşam için nehir kenarında yemek programı var ama ben ısrar edince o gün bulduğum aile lokantasına giyme fikrime O.K verdi. ...millet otobüslere doluşup nehir kenarına giderken biz üzerimizde rahat kıyafetler ile çıkıp -özel- mekanımıza doğru yola koyulmuştuk bile. ...restoran tam tahmin ettiğim gibiydi. Bir sayfadan oluşan menü ... üç - dört çeşit pizza, iki - üç çeşit pasta ... iki çeşit tatlı ve açık şarap. Ortam temiz ama şaşalı değil, arka planda sicilya müzikleri (mandolin) çalıyor ve aile kavga halinde ... çat - pat italyancamla kavgayı takip etmeye çalışıyorum. Siparişimizi alan kız benim lasagnia talebimi iletiyor ama "bu defa düzgün pişir" diye de ekliyor. ocağın başındaki kuzen'de ona "sen iyi yemekten ne anlarsın ki.." diye cevap veriyor anne onlardan bir ton fazla bağırıp "gürültü yapmayın saygısızlar" diyor, baba o karmaşada sesini biraz yükseltip (başka nasıl duyuracak ki?) calzone söyleyince kız - anne ve kuzen ona "sağırmıyız biz? neden bağırıyorsun?" diye geri bağırıyor. ...ama yemekler muh-te-şem ... açık şarap hafif biberli gibi ancak yemek ile çok güzel gidiyor. Çok geçmeden hatun itiraf ediyor. - mekan dandik ya, yemekler de boktan olur sanıyordum ama yok abicim, nefis hepsi. Otele dönerken biraz yolu uzatıyoruz, tepeleme dolmuşuz ya ... diğer türlü uyku tutmayacak, belki biraz yürümek iyi gelir diyoruz. Başlıyor günlerimiz böyle geçmeye ... sabah kahvaltı edip çıkıyoruz dışarı. Programa falan takılmadan geziyoruz, akşam üzeri de otele dönüp biraz dinlendikten sonra bizimkilere (artık işletmeci aileye böyle diyoruz) gidip masamıza oturuyoruz. Seyahatin dördüncü akşamında "gala" yemeği var. Rahmi Bey Roma'nın en güzel mekanlarından bir tanesini bizler için kapatmış. Villa Milani denen bu işletme sadece güzel yemek değil, aynı zamanda da tüm şehrin panaromik manzarasını sunuyor. http://www.tripadvisor.com.tr/Restaurant_Review-g187791-d4504580-Reviews-Villa_Miani-Rome_Lazio.html ...diğerlerinden sıyırdık ama gala yemeğine de gitmemek olmaz. Cicilerimizi giyip otobüse biniyor ve altı - yedi otobüslük kafile halinde yola çıkıyoruz. Mekan'ın manzarası gerçekten enfes, kış olmasına rağmen şansımıza hava açık ve söz verildiği gibi roma ayaklarımızın altında serilmiş. ...masalara dönüp yerleşiyor ve menü'ye bakıyoruz. - O ne lan? ...elimde olmadan atar'a bağlıyorum. Menü - ekşi kremalı yabani kuşkonmaz çorbası , trüf mantarlı ördek sote falan şeklinde. Hatun ile göz göze geliyoruz... - aç kaldık sanki? ... diyor ... valla öyle, aç kaldık a.q Teşekkür konuşmalarından falan sonra afiyet olsun diyorlar, yemekler servis ediliyor ama ıhhh ... çorba ber-bat ... bu ne yaaa? Hanıma fısılıyorum ... - kaçalım mı kız? - kaçalım valla ... bizimkilere gidelim - taam. Gidip bir setur görevlisi buluyor ve ondan bize taksi ayarlamasını talep ediyorum ... masaya dönüp hanımı alıyorum ve fazla dikkat çekmeden (low profile) uzuyoruz. - isterseniz biraz bekleyin ... başkaları da otele erken dönmek istedi, onlar için otobüs ayarladık ... diyorlar. İyi de biz otele değil, pizza kemirmeye gitmek istiyoruz. - yok, teşekkürler ... biz taksi ile devam edelim ... diyorum. Arkadaşlar ile biraz geyik yapıyoruz (onlar otobüsü bekleme kararı almış...) sonra da taksi'ye binip sicilyalı'ların mekanına akıyoruz. Yemek nefis, Milani'de önümüze konan -şey-den en az on kat daha güzel ... gene eşek gibi yiyip yürüyerek otele dönüyoruz. Daha kapıdan içeri giriyoruz ki başlıyor telefonum çalmaya. - Alo? - iyimisin? ... nerdesin? - İyiyim oteldeyim ... ne oldu ki? ...telefon kapanıyor ama bir kaç saniye sonra gene çalıyor, bu defa arayan patron ... iyi olup olmadığımızı soruyor ... ne oluyor ya? Sonra öğreniyorum ... bizden hemen sonra kalkan ve milleti Villa Milani'den otele getiren otobüs kaza yapmış, yoldan aşağıya uçmuş. http://arsiv.sabah.com.tr/2006/02/08/gnd106.html ...hadi be?!? Hanımı otel'de bırakıp hastaneye topukluyorum. Kötü haber üzerine kötü haber geliyor ... o gece resmen bir kabus. Sabah Ali bey (Koç) Roma'ya gelip bize katılıyor, T.C. Büyükelçilik çalışanları da resmen üzerimize titriyor. ...Ali bey bize özel uçaklar ayarlıyor, pasaport kontrolünden dahi geçmeden ülkeye dönüyoruz ... yaralılar ve vefat eden arkadaşlar ise daha sonra ambulans uçaklar ile getiriliyor. Herkes şok tabi ... iyi başlayan bir gezi nasıl olur da böylesine b*k* sarar? Kimsenin aklı almıyor... ...günler sonra taksi'ye binme kararımızı ... otobüs teklifini red edişimizi konuşuyoruz. Ortak noktamız ise şu. - Sicilyalılar biraz daha kötü yemek yapmış olsa biz de büyük ihtimal ile o otobüste olacaktık... Kısmet işte ... ya da kısmetsizlik. Canımızı kaliteli yemeğe borçluyuz (bir anlamda)1 puan
-
Buno (Bunalım Hakan) bir kız'a fecaat yanık, kız da ona bosch değil ama bir yandan da kendini ağırdan satıyor. Buno hiç bir fırsatı kaçırmıyor, her türlü desteği ve de aklı (..ki buna gerçekten ihtiyacı var) alarak yazıyor da yazıyor ... kız Sainte Pulchérie'de okuyor (acaip sosyetik bir okuldur) ... bizim eleman üni'den erken kaçıp onların çıkışa yetişicem diye dili bir karış dışarıda Taksim'in yolunu tutuyor. Diyeceksiniz ki tutuyor da ne oluyor? ...hiç! Kız okul çıkışı servis'e binerken iki satır muhabbet ediyorlar, o kadar. ... Buno'nun kız kardeşi olası yengesini tanıyor, aynı arkadaş grubundalar. Bu sayede Buno Manitu'nun sosyal aktivitelerini takip edebiliyor ve alakalı - alakasız ortamlarda kızın karşısına çıkıp "ceee" yapabiliyor. Aslında biz de eğleniyoruz, neden derseniz? Hakan'ın gösterdiği amacını aşan çaba büyük ihtimal ile kızın bir tarafını extra kaldırıyor ve de abla bu sayede hiç kasmadan Buno'nun saçmalıkları ile kafa buluyor. ... ama kabul etmek lazım. Buno azimli... Affetmiyor ve asla işin peşini bırakmıyor. ...azim ile s*ç*n taşı delermiş ... kız'da en sonunda pes ediyor ... tamam diyor. Hakan manitu'yu FB Klübünde düzenlenen yaz partisine (havuzbaşında canlı müzik + yemek) götürecek. Arkadaşları olarak biz de seviniyoruz, neden sevinmeyelim ki? Herif ortalıkta inleyip dolaşıyordu, belki biraz rahat ederiz. ...araya adam falan sokup buna düzgün bir masa ayarlıyoruz. Piste ne yakın, ne uzak. Böylece müzik dinlenebilecek ama aynı zamanda da muhabbet konabilecek. Havuz'a görece uzak ama deniz kenarına yakın, böylece ortam romantik olacak... Hakan berber'e gider Conan saç kesimini medenileştirir ve de çenesinde 11'er den maç yapan sakalını temizletirken biz de ona bir araba buluyoruz. Buno'nun babasında bi Renault12 var ama daha düzgün bişi lazım ... bulduğumuz araba ise Chevrolet Nova ...h.sonu geliyor ve sırtını sıvazlayıp takım elbise giydiği için garipsediğimiz Buno'yu b*k rengi emanet Nova ile yolluyoruz. Biz de çınar altına geçip (f.bahçe girişindeki çay bahçesi - kave) başlıyoruz hesabına king çevirmeye. Ses seda yok ... demek ki sorun da yok. (bkn.no news, good news) ... sonra Hakan'ın kız kardeşi beliriyor tepemizde. - Hakan'a bakmaya gitsenize... - Ne oldu ki? ...şaşırıyoruz tabi. Eleman'ın FB Klübünde yemek yiyiyor olması lazım, neden gidip bakıcaz ki? - Abim Kızıltıoprak karakolundaymış ... annem duymasın, siz bi ilgilenir misiniz? ...ilgilenmesine ilgileniriz de ... niekine? Kızıltoprak karakolu tanıdık, semtin p*çl*ri olarak zırt-pırt oraya gittiğimiz için amirinden memuruna herkes bizi tanıyor, biz de onları. Atlayıp gidiyoruz tabi. Bizi gören kapıdaki bekçi doğru şekilde yönlendiriyor... Hakan nöbetçi amirin odasında oturmakta. - Hayırdır? ...cevap yok. Ama Buno'nun canı sıkkın. Amir kaş - göz işareti yapıyor ... - gitmeyin üzerine, bu akşam kalsın, siniri yatışsın ... sabaha salarız. ...eh ! peki! ...en azından Buno iyi durumda. Dışarıda konuşuyoruz ... biri diyor ki ... - Fark ettiniz mi? - Neyi? - Buno ıslaktı - Nasıl ıslak? - ne bileyim? denize mi düştü acaba? resmen ıslaktı herif... lan? ... Nova orada (emanet) arabada hasar falan da yok. Demek ki araba ile düşmedi suya ...ee? ne oldu buna? Sabah erkenden (börekçiye uğrayıp su böreği alarak) karakola gidiyoruz ... çay gelsin diye bekliyor ve kahvaltı ediyoruz. Çok geçmeden bir iki evrak düzenleyip Hakan'ı salıyorlar. ...bizim oğlanın ağzını bıçak açmıyor ama... ...üsteliyoruz ... yok, çıt yok anam! - olm ne oldu? ...tıSSSS Bu dönüp evine gidiyor ... alalala? ne oldu be? ...herkes bir şeyler uyduruyor. - Dans ederken kızı suya atmıştır bu hayvan, sonra da pişman olup arkasından atlamıştır. ...bir başkası diyor ki... - kız buna çektir git dediyse denize atlayıp intihar etmeye kalkmıştır. ..vs.vs. ama işin gerçeği ne? ...bilen yok. Atlayıp evlerine gidiyorum. Zaten uzak da değil ... kız kardeşi karşılıyor beni. - kapattı kapıyı, hiç birimiz ile konuşmuyor. ...alalala? - cigaran var mı? - var... - gel bi... kapının önüne çıkıyoruz. Hakan'ın kız kardeşi olup biteni kendi arkadaşlarından duymuş ... cigara içerken anlatıyor. Hakan iki dirhem bir çekirdek kızı almaya gidiyor. Buraya kadar her şey normal ... Nova'yı tam apartmanın dış kapısına çekip aşağıdan zile basıyor ... kız balkona çıkıp buna "bi saniye" yapıyor. Annesini balkona çağıracakmış meğer ... "ben bununla dışarı çıkıyorum" hesabı Buno'yu anasına göstercekmiş. Bizim Buno biraz geri çekilip bekliyor ... apartmanın kapıcısı'da o sırada bahçeyi suluyor. Bizim Buno arabayı tam dış kapıya çekmiş ya, ona ayar olmuş. - Kardiş! Girişi tıkadın, ordan çeksene arabayı ... diyor. Buno gergin, Buno'nun hormonlar coşmuş durumda. Kapıcı o an aklının kapsama alanında değil. - *kt*r g*t lan, kırarım boynuzunu deyyus ...diyor Kapıcıya. ...yahu! öyle söylenir mi? Eleman apartmanın sorumlusu, sen de tabir-i caiz ise onun krallığına dalmışsın ve de elemana atarlanıyorsun. Artık düşünerek mi bunu yaptı bilmem ama kapıcı küfürü yiyince elindeki hortumu Buno'ya doğru çeviriyor ve balkonun altında müstakbel kayınvaldesini görmek için bekleyen Buno'yu tepeden tırnağa ıslatıyor. ...Hakan önce ne olduğunu anlamamış. Sonra bakmış ki kapıcı buna hortum ile su tutuyor. Kendi bunu doğrulamıyor olsa da bir efsaneye göre Conan gibi nara atıyor! - Crom, ölüleri say! ...ve kapıcıya dalıyor. Dalıyor derken cidden dalıyor ... kapıcıya ağız - göz girişiyor Buno. Gürültüye evden kapıcının karısı ve oğlu fırlıyor, onlar da karışıyor kavgaya ve foursome hesabı ön bahçede yermisin? yemez misin? kavgaya tutuşuyorlar. ...kız yanında annesi ile birlikte balkona bir çıkıyor ki Buno apartman hizmetlileri ile Malazgirt 2.0'ı başlatmış. Anası bunun kolunu tutup kızı içeri sokuyor. - Ne işin var bu serseri ile? ...diyor ve kapı kapanıyor. Kapanan sadece kapı değil tabi ... Buno dediklerine göre o an tamamen kopuyor ve kapıcı, kapıcının karısı ve hatta kapıcının ergen oğlunu fecaat dövüyor. Konu komşu yardıma geliyor ama Buno bir kere "berserk" mod'a geçmiş ... polisi çağırıyorlar, o arada da bizim eleman ile aralarına mesafe koyuyorlar. Polis Hakan'ı karakola, kapıcı ve ailesini de hastaneye gönderiyor ... sonrası malum ... tutanak, alkol raporları ... herkes birbirinden davacı falan - filan. ... ama olan oluyor ve kız bir daha Hakan'ın gözüne dahi bakmıyor. Bakmıyor ama bizim Buno'da bu huy oluyor. Hani Matador'un salladığı pelerin Boğa'da ne tepki yaratırsa kapıcının markete falan giderken kullandığı sepet onda aynı etkiyi yaratıyor. Adam o anın ve red edilmenin acısı ile f.bahçe/kalamış/dalyan civarında ne kadar kapıcı varsa yolu kesiştiğinde kavga çıkarıyor. Kolunda sepet olan adam gördüğü zaman Buno'nun ağzı köpürüyor, yanında onu zapt edecek biri yoksa Hakan kuduz köpek gibi saldırıyor ve ne olup bittiğinden haberi olmayan kapıcı'nın haşatını çıkarana kadar adamcağız'a dalıyor. Anlayacağınız "arıza" DNA'sına kadar işliyor ...pıFFF1 puan
-
...yaz günü, daha veletiz (yani fiii tarihinde geçiyor bu hikaye) biri çıktı dedi ki ... - Bizim yazlığa gidelim mi? - Nerde sizin yazlık - Çanakkale'de.. ...çok yol değil, gidilir tabi. Pedere yaLakalık yaptım, o zaman Doğan SLX'imiz var (hem de 5 ileri ... peHHH) genişletilmiş h.sonu için arabayı ondan kaptım. Beş kişi ... ben - hakan, kız arkadaşlarımız ve bir yancı (o da hatun/ev sahibi) Cuma günü sabah namazını müteakiben ç.kale'ye çuf-çuf edeceğiz. Hakan'ın lakabı -bunalım- herif (..ki kendisini acaip severim) suratında depresif bir ifade ile dolaşıyor, hem de 7/24 ... hayattan bıkkın, ultra c00l ve tepkisiz bu yüz ifadesi nedeni ile adama bunalım (ya da kısaca buno) diyoruz. Ama aslında Hakan'ın bunalım ile falan alakası yok ... çizgi kahraman Conan vardı ya , Hakan onun yanlış zaman diliminde dünyaya gelmiş ruh ikizi ... kafasında toplam 5A'lık (amper) bir cam sigorta var ve o sigorta -çıt- ettiğinde Hakan komple arıza! moduna geçiyor. ...ama can bir arkadaş. İçi - dışı bir, yamuğu olmaz. Bela var ise sırtını Hakan'a dayar ve k*ç*nd*n endişe duymazsın ... o derece yani. Sabahtan buluştuk (Hakan o gece bizde kalmıştı) kızları ve beraberlerinde getirdikleri 8,541 tane bavul+çantayı arabaya doldurduk... klasik atarımızı yaptık. - ne gerek var ki bu kadar eşyaya ... bi hafta sonu kalıcaz yaw ...ve klasik cevabımızı aldık. - bunların hepsi lazım bize, siz anlamazsınız. ...kapattık çenemizi, bastık marş'a... Yazlık nerede? - ben tarif ederim ... ç.kale'nin hemen dışında bir koy var, orada. - iyi ...tırtır gidiyoruz işte, kaset çalıyor ... orta karar muhabbet dönüyor. Eceabat'a kadar sıkıntısız gelip orada durduk ... evde bir şey yokmuş, işte su - kola - bira - şarap - ekmek - pril - patates - ayçiçeği yağı - hıyar falan aldık eceabat'tan ... arabanın içi pazarcı kamyonetine döndü. Herkesin kucağı, ayağının altı falan dolu ... kaset çalıyor Buno kucağındaki karpuza vurarak tempo tutuyor, kızlar arkada ultra detone şekilde La Chante Mi Cantare söylüyor ..bilmem o parçayı hatırladınız mı? (bi ara marş gibiydi... asansörler dahil her yerde çalardı) ben de o gürültüde arada sırada gelen yol tarifini kaçırmamaya çalışıyorum. Koy girişinde bir motel var, onun yanından yamaca tırmanan şose'ye sardık ve toplam üç evden oluşan bir ev öbeğinin önünde durduk. Bahar sonu, yaz başı ... diğer yazlıklar henüz boş. Motel'de de yaz'a hazırlık yapan bir kaç işçi var o kadar. Yani ortam -sakin- ötesi. ...indik arabadan, eşyaları toparladık ve taşıdık. İşte kendi çapımızda yerleşiyoruz eve. TiVi'nin anten kablosu kopmuş, Buno kabloyu takip edip dama çıktı. Sonra da aşağı düştü ... kızlar mutfağı falan yerleştiriyor. Ben arabaya atladım, Buno'yu Eceabat'a Eczaneye götürücem, eksik bir iki şey var, onların da listesini yapmışlar. Bastık gaza ver elini Eceabat. çarşı içinde Buno'nun sağını - solunu düzeltip ona bakım yapacak bir eczane bulduk. Kafasındaki küçük patlağa bakıp -sağlık ocağına git istersen- dediler ... saLLa ya!, bizim eleman sağlamdır. Yalandan bi hediye paketi yaptılar buna. Bakkala uğrayıp eksikleri aldık, elektrikçiden yirmi metre TiVi anten kablosu yaptırdık ve basıp eve geri döndük. ...baktık ki kızlar evi paspaslıyor. Biz de anten kablosuna giriştik ... onlar işlerini bitirene kadar TiVi devreye girmiş, TRT1 dışında bir şey çekmiyor (konum gereği) ama ne önemi var ki. Ama benim aklıma bir şey takılmış ... ev sahibine sordum. - Ya gelirken levhalara gözüm takıldı ... bu koyun ismi ne biliyorsun di mi? - Hee ... Morto - Morto ne demek biliyor musun peki? - Yooo! - Ölüm demek... - Valla mı? - Hee Cidden Morto -ölüm- demek ... Çanakkale savaşları sırasında binlerce insanın can verdiği bir mekandayız yani. Kim tutup buraya yazlık yapar ki? Nasıl bir akıldır bu? ...çok bıdı-bıdı yapmadım tabi. Sonuçta h.sonu güzel vakit geçirmeye gelmişiz. Ama huzurlu falan da değilim yani. Hava kararırken biz terasa masayı kurduk, kızlar yemek yaptı (iyrençti!) hava tertemiz ama serin, üstümüze battaniye falan aldık, ışıkları kıstık .. arka planda teyp kafasına göre takılıyor başımızın üzerinde kent ışıkları tarafınca gölgelenmemiş samanyolu, az ötemizde ise deniz ... ortam Uber! - ya ne diicem!? Baktım Hakan'a ... herif koltuğunun altındaki manitası ile mırmır edeceğine gene bi saçmalık peşinde. - ne? - şimdi burada tonla eleman ölmüş dimi? - evet ... yani sanırım - nerde bunun mezarları? - bilmem ... buralarda bir yerdedir her halde - mezarlığı soyalım mı? - ya bi s*kt*r git Buno ...bu sustu, ben battaniyemin altına geri döndüm... - kaan - e*e*n, ne var? (hırladım bu defa) - ciddiyim olm ... manyak deli demir haçlar falan var o mezarlarda, birer tane araklıyalım olm. - neden ölüyü rahatsız edelim ki? yapmam öyle bir şey sana da yaptırmam ... geç onu. ...konu kapandı (nah kapandı) hava iyice soğuyunca girdik eve, herkes odasına çekildi. bir süre sonra da vurduk kafayı uyuduk. - kaan, kalk ... kalk ...sabahın körü be! - hay a*an* ... ne var be? ...diye uyandım. Hakan'ın manita yanında ev sahibi ile tepemizde dikiliyor. Biz de biraz -uygunsuz* durumdayız tabi. Toparlandım az. - hakan kaza geçirdi ... gel çabuk. - hay bin kunduz! of beee kızları kovaladım, giyindim ve çıktım dışarı. ...evler hafif bir yamacın dibine yapılmış. Yamacın öbür tarafında da (meğer) harbiden mezarlık varmış. Kafasına takıldı ya, sabah gün doğar doğmaz bizim Buno atmış kendini dışarı, ev sahibinden aldığı tarif ile mezarlığa gitmiş. Abana abana bir mezardan haç sökmüş... öyle dandik bir haç'ta değil bu. Kocaman, ağır ve bir buçuk metrelik falan döküm demir'i sırtlanmış. ...eve geri dönerken de yamaçta bir ayağı kaymış ... kayış o kayış. (bkn.şemsiyenin açılması) Buno yere düşüyor, haç'a kafa atıyor ... yuvarlanıyor ... haç Buno'ya bir tane patlatıyor ... bir kere daha yuvarlanıyor ... haç'a gene çakıyor ... yani yamaçtan aşağı paldır-küldür iniyorlar ve demir haç bizim Buno'nun ağzına özenle bi güzel s*ç*y*r. Sonuçta maç Demir Haç : 20 Hakan : 0 şeklinde gerçekleşiyor. ...bir gittim ki Buno evin dibinde inleyerek ve kafa göz patlamış (gene) yatıyor. - eşşedü ... falan diyor bu! Buno'dan arta kalanları toparladık, kızlar hala geyik yapıyor - Altına gaste kağıdı koysak mı? ...cevap vermiyorum ama aslında fena fikir de değil hani... Aynen Eceabat, gittik eczaneye ... eczacı çıktı bizim elemana baktı. - cık! dedi ... buna elimi sürmem. limanda sağlık ocağı var oraya gidin. Gittik... ...Buno'yu muayene ettiler, isterseniz ç.kale devlet hastanesine gidin dediler. Bir ağrı kesici yaptılar bizim elemana, kafasında iki patlak var, bir tane'de sol tarafında. Onları diktiler, tetanoz iğnesi yaptılar bir de bize "kendi isteğim ile hastaneye gitmedim" diye kağıt imzalttılar. Bi de reçete yazdılar ... saldılar. - Gece kusarsa, çok derin uykuya falan dalar gibi olursa uyutmayın, hastaneye götürün ... dediler. Hakan'ı koyduk arabaya, eczaneye uğradım ... ilaçlarını aldım. Aynen eve döndük. ...bunu yatırdık salona, herif hala ... - demir haç'ım nerde? ...falan diye inliyor. Şeytan diyor al bi yastık bas suratına. Çıktım dışarı, haç bıraktığımız yerde. Sırtlandım ... tırmandım yamacı ... biraz yürüdüm ... mezarlık önümde. Hakan bunu bir mezardan sökmüş ama .... hangisinden? Etrafta bin tane haç var, hangi mezara saygısızlık yapmış ki bizim hayvan? ...ara - ara ... en sonunda buldum tabi. Sırtım kırılmış, İsa kendi haçını bütün Kudüs sokaklarında taşımış ... o an bunun ne kadar b*kt*n bir iş olduğunu daha iyi anlıyorum. Yalandan yerine oturtuyorum haç'ı ... Buno abanırken dibindeki mermer kaideyi kırmış, tam yerinde durmuyor ama elimden ne gelir ki? ... özür dileyip (arkadaşım adına) bir de yalandan dua okuyorum ... çarpılmanın, lanetlenmenin gereği yok ... di mi abi? Eve dönerken pis, yorgun ama görece rahatlamış hissediyorum. - dönmemiz lazım! ...diye karşılıyorlar beni.. - neden? efendim Hakan'ın manitası Hakan'ın annesini aramış, durumu anlatmış. Kadıncağız telaşlanmış, yeminler ettirmiş. Hemen getirin oğlumu diye tutturmuş. - ee? daha karpuz kesicektik? ...nasıl yani?!? ...cidden mi? ...Hakan da başlamaz mı sızlanmaya - ölüyom ben, gidiyom ... annemi - babamı göreyim öyle öleyim bari. ...hay *b*n ... offf ya, off. Toparlandık tabi. Eşyaları toparla, Hakan'ı toparla ... evi toparla. Canım burnumda ... yanağıma öpücük konduran manitaya bile hırlıyorum, o derece yani. ...şarkı falan çalmadan döndük İstanbul'a, Hakan'dan arta kalanları evine bıraktım. Bir de sanki oğlanı o hale ben getirmişim gibi fırça yedim annesinden. Laf dilimin ucuna kadar geldi ... - senin oğlan mezar soyuyordu teyze, sen ne diyorsun? ... ama sustum, çünkü bir onu severim, muhterem teyzedir ... iki oğlanın durumu harbiden b*k, morali bozulmuş. ...herkesi evine döküp ben de evin yolunu tuttum. Epey bir süre -suratsız- dolaştığımı söylememe gerek yok tabi. Bir kaç gün sonra Hakan'ı görmeye gittim. Kapıdan girdim eleman sordu. - Haç nerde? - Götürüp geri bıraktım tabi. ...aaa? Eleman bana küstü be! ... inanmazsınız ama mezardan çaldığı demir haç'ı yerine geri koydum diye adam benimle aylarca konuşmadı. Neymiş efendim? Onu hak etmiş ... uğruna kan bile dökmüş... ...var mı böyle bir dünya?1 puan
-
ORTADOĞULULAR’DAN NİÇİN NEFRET EDİYORUM? Bu başlık için çok düşündüm. Çoğu insanı kızdıracak bir başlık. Ama olsun. Yalan yazmıyorum. Dürüstüm… Herkesten önce kendime… Bir yaz sıcağında bütünleme sınavlarına hazırlanıyordum. Yanımızdaki daire boyanıyordu. İçindeki işçiler durmadan gülüyorlar, alaycı bir şekilde bağırıyorlardı. Gürültüleri yüzünden ders çalışamıyordum. Yanlarına gittim. Ortalarında bir kişi çaresiz bir şekilde bana bakıyordu. Ötekilerin hepsi ona alaycı bir şekilde gülüyordu. “ Ne oluyor burada? İki saattir gürültünüzden ders çalışamıyorum. “ dedim. Alaycı bir şekilde o adamı gösterdiler. Durumu anlamadığımı gösterir şekilde kafa salladım. “ Romanyalı “ dediler. “ Ne olmuş? “ dedim. Güldüler, “ Yabancı “ dediler. Ertesi günde aynı adamla yine dalga geçiyorlardı. Yanlarına gittim, bu sefer kızgındım. “ Adamla derdiniz nedir? Bir şeyi yanlış mı yapıyor? “ dedim. “ Yooo, Romanyalı, yabancı “ deyip gülmeye devam ettiler. Kızdım ve biraz sert sesle. “ Adam adam gibi çalışıyor, niye durmadan kafa buluyorsunuz? “ dedim. Ustabaşlarına “ Bu adam kim? Yanlış bir şey mi yapıyor? “ dedim. Ustabaşı “ Romanya dağılınca buraya gelmiş çalışmaya. Biz de iş verdik, acıdık “ dedi. Acıyıp iş verdikleri adam zaten ucuz olan inşaat sektöründe sıradan bir işçinin aldığının dörtte birini alıyordu. Üstüne üstlük bir de durmadan dalga geçiliyordu. İş bitince öteki işçiler eve gidiyor, o biraz daha fazla tek başına çalışıyordu. Bir akşam yanına gittim. Harika bir resim çizmişti duvara… 3-5 kelime İngilizcem ile harika resim çizdiğini söyleyip, nerede öğrendiğini sordum. Romanya’da bir Üniversitede resim hocasıymış. O yıllar Sovyetler Birliği’nden birçok kadın Türkiye’ye çalışmaya ya da ticaret yapmaya geliyordu. Hepiniz hatırlarsınız o kadınlara birer hayat kadını muamelesi yapılıyordu. Her birisi potansiyel orospuydu bizim insanların gözlerinde ve durmadan “ Nataşa “ diye alay ediliyorlardı. Ülkeye gelen birçok Batılı turisti gördüm, tanıdım ama onlar sadece turistti. Çalışmıyorlar, geziyorlar ve gidiyorlardı. Bir çeşit dokunulmazlıkları vardı. Ancak Romanyalılar, Ruslar ya bizimle çalışıyor ya bize çalışıyorlardı. Yollarımız değil, yaşamlarımız kesişiyordu. Okul bittikten 2 sene sonra yurtdışına gittim. Yabancılarla çalışmaya başladım. İçimde hep bir korku vardı… Kendi ülkeme çalışmaya gelen insanlara bizimkilerin yaptığı davranışlar bana da yapılacak mı? Gözlerimin önüne hep, çaresiz bakışlarla bana bakan Üniversite’de resim hocası o Romanyalı adam geliyordu. Yabancı olmak böyle bir şey miydi? Sıra bende miydi? Yurtdışına gittiğim gün ilk elden beynimde dolanan sorular bunlardı… İlk bir Türk’ün yanında çalışmaya başladım. Hemşerimdi, neredeyse tuvalette bile namaz kılacak kadar ibadete düşkündü. Bana “ İngilizce ve iş bilmiyorsun. Bunları öğrenene kadar takıl burada. Öğrenince ücretini konuşuruz “ dedi. 10 saate yakın çalışıyordum. Toplam 10 dolar veriyordu. 1 paket sigara parasıydı. O dönem saat ücreti o ülkede 10 dolar idi. 1 aydan fazla zaman geçmişti. Her işi yapar olmuştum. Ücreti konuşmak istediğim zaman sürekli hazır olmadığımı söylüyordu. Çaresiz kalmaya başlamıştım. Bir gün bir Türk arkadaşa rastladım. “ Nerede çalışıyorsun “ dedi. Söyledim. “ Adam hemşerim dedim. “ Bırak hemşeriyi. Hemen oradan çık, el altından bir iş bul ve sakın kalma. O adam ilk gelen Türkler’i alır, para vermez, aylarca kullanıp atar. Türkler’i boş ver. Yabancıların yanında çalışmaya çabala. Türkler asla hakkını vermez. Oyalarlar seni. “ dedi. Bir Batılı’nın yanında iş buldum. Ne verirse almaya razıyken ummadığım şekilde saatime 12 dolar verdi. İngilizcem yoktu. Yeni öğreniyordum. Adamlar bunu bana karşı asla kullanmadılar. Her defasında bir bebekle konuşur gibi yavaş yavaş iş bilgilerini aktarıyorlar, sabırla beni dinliyorlardı. Ortadoğu ile Batı’nın iki ayrı dünya olduğu konusunda ilk ışıklar o zaman içimde yanıp sönmeye başladı. Patronum, yerleri silmemi isterken bile büyük bir kibarlıkla bana “ Sir “ diye hitap ediyor, arkadaşları ve ailesi ile tanıştırırken “ Bu centilmen Türkiye’den yeni geldi aramıza katıldı “ diyordu. İNANIN benimle kafa buluyorlar sanıyordum YİNE İNANIN Adamların kültürü buydu ve samimiydiler. Devlet dairesine vize uzatmaya ya da bir sorun halletmeye gittiğimde memurlar “ Sorununuzu bizimle paylaştığınız için çok teşekkür ederiz. “ diyorlardı. İnanamıyor, bana mı dediler acaba diye sağa sola bakıyordum. Yine içimde aynı duygu beliriyordu: “ Yok yok, ben yeni geldiğim ve fazla dil bilmediğim için bunlar kafa buluyor benimle “ Asla inanamıyordum devlet memurundan, belediye şoföründen, polisinden, patronuna kadar böyle davranışlarla karşılaştığıma… Daha sonra dil konusunu halledip, eğitimim üzerine profesyonel bir iş bulup, işte de deneyim kazandıkça statü elde etmeye başladım. Ama içimdeki korku geçmiyordu. Ya bir gün içlerinden birisi “ Yeter ama sen de kimsin, daha dün geldin boktan bir ülkeden; şimdi bize ağalık taslama “ derse ne yapacaktım? Romanyalı işçi geliyordu hep aklıma… Ancak asla böyle birşeyle karşılaşmadım, herkes işini yapıyor, farklı kimliğiyle, insani değeri ve çeşitliliğiyle saygı görüyordu.. Ortadoğulular’ı tanımaya başladım. Benden yıllar önce gelip orada yaşayanları… Bir ara Lübnanlılar’ın mahallesine taşındım. Sidney’de Lakemba denilen bir mahalle. Küçük Ortadoğu olarak bilinen bir yer. Mahalledeki Lübnanlılar’ın çoğu Lübnan iç savaşından kaçıp gelmişti. Ancak mahallede sürekli olay oluyor, polis basıyordu. Avustralya gazetelerinde o dönem birkaç ayda bir 5-10 Lübnanlı tarafından kaçırılıp tecavüz edilen 17-18 yaş civarlarında kızların haberleri yer alıyordu. Sadece tecavüz olaylarıyla değil, gasp, soygun ve öteki suçlarla da Lübnanlılar anılıyordu. İnanamıyordum olanlara. Lübnanlılar’a sorduğumda gülerek Avustralyalılar’ı gösterip “ Bunlar kafir “ diyorlardı. Maria adında bir kız çalışıyordu yanımızda. Bir gün işten acilen çıkma kararı aldı. 2 hafta önceden bildirmesi gerektiğini, yerine adam bulmak zorunda olduğumuzu söyledim. Bana “ Erkek arkadaşımdan ayrıldım “ dedi. “ Ne olmuş.. “ dedim. “ Erkek arkadaşım Lübnanlı. Acil kenti terk edeceğim. Bulurlarsa ya öldürürler, ya toplu tecavüz ederler. “ dedi. Lübnanlılar’ın bu tip olaylarını görünce çıldırma noktasına gelmiştim. Her türlü pislikleri için yaptıkları açıklama hep aynıydı : “ Bunlar kafir “ Düşünün… Kendi iç savaşınızdan kaçıp dünyanın en gelişmiş ülkelerinden birisine kaçıyorsunuz. Bu ülke size bakıyor, işsizlik parası veriyor, bedava ev veriyor yaşamanız için. Bütün sosyal haklarını ve konforlarını size açıyor. Siz “ Bunlar Kafir “ diyerek hem kızlarına tecavüz ediyor, hem mallarını gasp ediyor hem de sosyal sistemlerini sömürüyorsunuz. En son sahillerdeki bikinili kızlara saldırmaya başladılar. Sebep yine aynıydı : “ Siz kafirsiniz “ Avustralya halkı artık dayanamamıştı ve hem Lübnanlılar’ın bu davranışlarına hem de kurdukları mafya organizasyonlarına karşı büyük bir ayaklanma başladı. Lanet olsun böyle adamlara diyerek mahalleden kaçtım. IŞİD’e katılan gruplar arasında Avustralya’dan gelip katılanlar dikkat çekiyordu. Kimse böyle bir katılımı beklemiyordu. BBC’de geçen çıkan bir habere göre, Avustralya’dan gelip IŞİD’e katılanların büyük çoğunluğunu Lübnanlılar oluşturuyordu. Beni hiç şaşırtmamıştı. Yaşadıkları medeni ülkelerde kavgayla, gürültüyle, avaz avaz bağırmayla hiçbir iş halledilemeyeceğinin çaresizliğini yaşıyordu Ortadoğulular… Bütün kıvranmalarının temelinde bu vardı. IŞİD’e katılmak bir çeşit özlemini duydukları kavganın, gürültünün ve birbirine acı vererek mutlu olmanın gerçekleştirilme yoluydu.. Bir çeşit Ortadoğulu için mutluluk iksiriydi, çok geç kalmış bir rüyaydı… Hava atamayacağınız, gösteriş yapamayacağınız, bağırarak, kavga ederek hüküm kuramayacağınız yaşam bir çeşit cehennemdi… Kaliteli sıradan bir insan olmak büyük bir hayat yüküydü… Yıllarca dillere dolanan “ göçmenlerin entegrasyonu “ problemi yıllarca yüzlere takılan bir maskeydi… Gittikleri yerleri, geldikleri yerlere çevirememenin acısı vardır Ortadoğulular’ın yüzlerinde… Lübnanlılar kadar olmasa da Türk mahallelerinde duyduğum, gördüğüm hikayeler çok benzerdi. Yalandan aldıkları sahte sağlık raporları ile işsizlik fonlarını, sigorta şirketlerini dolandırmak çok revaçtaydı. Birçok Türk kendisini ya hasta, ya işsiz göstererek, gizliden çalışarak devletten para yürütüyordu. Kahkahalarla birbirlerine üç kağıtçılıklarını anlatıyorlar, Türk kahvelerinde birbirlerine nasıl devlet soyulacağı konusunda akıl veriyorlardı. Sosyal kurumların önünde sahte kağıtlarla devleti dolandıran Türkler’e bakıyordum.. İçlerinde en Şeriatçısından, en Komünistine. Alevi’sinden Sünni’isine, Türk’ünden Kürt’üne hepsi vardı. İdeolojileri ve kimlikleri ne kadar farklı olursa olsun davranış kültürleri ve düşünme biçimleri hep aynıydı. Aynı işi yapıp aynı parayı alan yerlilere, Türkler’in yaptığı gibi yapmasını ve devleti dolandırıp ekstra para almasını söylediğimde çoğunun tepkisi aynıydı: “ Sistemime zarar veremem, çünkü ülkemi seviyorum. “ Ortadoğulular’a bu adamlardan aldığım cevabı söylediğimde, söyledikleri hep aynıydı. Büyük bir alaycı kahkahanın ardından: “ Bunlar aptal “ Devletini soymayan yerli halkları aptal gözüyle görüyorlardı Ortadoğulular’ın anlattığım bu özeliğinin yanında başka bir özellikleri de Güç gösterisi. Yani hava atmak. Ülkemizde bilirsiniz. Cebine 3 kuruş giren adamın ilk yaptığı şey hemen hava atmaktır. Ya bir lüks araba, ya bir telefon, onu da bulamazsa hava atacak muhakkak bir şey bulmaktır. Var olmanın dayanılmaz hafifliği hava atmaktır. Güçlü görünmektir. Kibir ve dokunulmazlık duvarları örmektir. Yükseklerde görünmektir. Sokakta tesadüfen tanıştığım ve davranışlarından giyimlerinden çıkartmadığım insanların vali, belediye başkanı, milletvekili çıkmasına çok şaşırıyordum. Hemen gözlerimin önüne Ortadoğu geliyordu. Tabi Ortadoğu’da vali, belediye başkanı, milletvekili olmak… Türkiye’de yanına bile yaklaştırılmadığımız adamlar, burada yolda yürüyen, ekmek alan, gazete alan, ayaküstü tanıdıklarıyla konuşan, benimle tanıştırılınca memnun olduklarını söyleyen insanlardı… Anlatacağım bir milyon örnek var bu anlattıklarıma paralel.. Twitter’da anlatıyorum da yeri geldiğinde… Asıl konuya döneyim tekrar… Ortadoğulular’ı yurtdışında tanıdım. Nasıl yalancı, ahlaksız, kendilerinden başka hiçkimseye saygısı olmayan, tek dertlerinin üstünlük, güç ve ego olduğunu başka ülkelerde gördüm. Türkler, Iraklılar İranlılar, Afganlılar Pakistanlılar, Lübnanlılar… Aklınıza gelen Ortadoğu’nun bütün halkları… Aynı kalıptan çıkmış gibi sahtekarlıkta,dolandırıcılıkta, riyakarlıkta muazzam hünerlerini göstermekte yarışıyorlardı. Birçoğunun bütün derdi devleti, sosyal kurumları kısaca önüne geleni soymaktı. Bir de, din adına bu soygunları yaptıklarına inanıyorlardı. Oturma haklarını almak için her türlü yalanı, palavrayı ve üç kağıdı çevirdikleri devletleri rahatladıkları ilk an soymaya başlıyorlardı. Nicin boyle yaptıklarının cevabını vermeden önce atacakları alaycı kahkaha hep hazırdı: “ Bunlar Kafir “ Bir ara ticaret yapmıştım. Hem Ortadoğulular’a hem Batılılar’a mal satıyordum. İş üzerinde ahlaklarını görme fırsatım olmuştu ve çok büyük bir deneyimdi benim için. Bir Batılı’ya mal satınca söylediği şey “ Ayın şu günü benim ödeme günümdür. İsterseniz parayı hesabınıza gönderelim, isterseniz çekinizi o gün gelin alın. “ Ortadoğulu’ya mal satınca cevap hep aynıydı : Mal satılınca parayı alırsın, “ Mal satılınca da para verilmez, bahaneler uydurulur ve hep başka günlere ertelenirdi. İsyan ederdim. Sabah akşam din diyanet satan, ahlak dersi veren adamların bütün işlerini üç kağıtçılıkla, dolandırıcılıkla, riyakarlıkla yapmalarına isyan ederdim. Durmadan Ateistler’le dalga geçip, Batılılar’a sonsuz nefret kusan adamların nefret ettikleri, dalga geçtikleri adamların binde biri kadar ahlaka ve dürüstlüğe sahip olmamaları isyan ettirirdi beni… Kanadalı bir arkadaşım vardı. Amerika’ya et ihraç ediyordu. Bir gün sohbet ediyorduk. Yeni parti canlı hayvanları ihraç etmişti. “Ödemeyi neyin üzerinden yapıyorlar? Hayvan başına mı yoksa kilo başına mı ödeme yapıyorlar?“ diye sordum. “Kilo başına.“ dedi. “Kaç kilo sattin?“ dedim. “Bilmiyorum“ dedi. Şaşırdım. “Nasıl öğreneceksin? “ dedim. “Hayvanlar Amerika’ya ulaştığında, Amerikalı alıcı hepsini teker teker tartıp bana bildiriyor. “ dedi. Şok olmuştum. Adam Amerikalı et ithal eden firmadan öğrenecekti ne kadar kilo hayvan sattığını… Dürüstlüklerinden endişe etmiyordu… Allah aşkına … Ortadoğu’da hiç böyle bir örnekle karşılasanınız var mı? Hemen bin sene öncesinden peri masalına dönmüş örnekleri vermeyin. Ortadoğu ülkelerinden sadece birisinde böyle bir örnek yaşanıyor mu? Dürüstçe cevap vermeyin ama dürüstçe bir düşünün lütfen… Türkiye’de iken Atatürk karşıtı idim. “ Muasır medeniyetler seviyesine çıkmalıyız. “ sözü ile dalga geçerdim. Ancak yurtdışına çıkıp, özellikle medeni ülkelerdeki halkları ve oradaki her türlü imkana ve rahata rağmen kendi ülkelerindeki soygun, vurgun düzenini kuran Ortadoğulular’ı görünce Atatürk’ün değerini anladım. Türkiye’deki arkadaşlarıma Atatürk’ün değerini anlattığım zaman benden duyduklarına inanamıyorlardı ve nasıl oldu da Atatürkçü oldun diyorlardı. “ Atatürkçü değilim, Atatürk’ü anladım. Daha da önemlisi sizlerin ne mal olduğunuzu anladım. “ diyordum. Sabahtan akşama kadar birbirine ahlak dersi veren Ortadoğu ülkelerine ve halklarına bakın. Tek uzman oldukları şey içlerine tesadüfen doğdukları yerel, etnik ve dini değerleri mutlak üstünlük ve yücelik olarak görüp, o kimliklerden ve inançlardan gelmeyenlere yeryüzünü zindan etmek. Dillerinden düşürmedikleri “ Hepimiz Kardeşiz “ sözü en büyük yalanları. Bu sözü söyledikten sonra arkanızı dönünce gizliden fısıldadıkları bir söz daha var: “ Hepimiz kardeşiz ama abi benim. Ben ne dersem o olur. “ Bütün hikayeleri bu cümlede özetlenmiştir. Tüm amentüleri devlet soymak, devlet soyulmazsa birbirini soymak. Ve gittikleri yerleri geldikleri yerlere benzetmek … Farklı inançtan, mezhepten, kimlikten gelenlere “kendi yüce ve üstün“ değerlerini dayatmak. Batılı bir Sosyolog arkadaşıma Batı – Doğu kıyaslaması yaparken her Ortadoğulu’nun aspirin gibi her soruna tedavi olarak söylediği sözü söyledim: “Siz bizi sömürdüğünüz için biz bu haldeyiz.“ “Hayır“ dedi. “Biz sizi sömürdüğümüz için bu halde değilsiniz. Aksine siz bu halde olduğunuz için sömürülüyorsunuz.“ Doğu toplumunu Batı’da tanıdım. Türkiye’deyken “ Kahrolsun Batı, Kahrolsun Doğu sömürüsü“ der dururdum. Ancak yaşadıkça şunu gördüm ki, Doğu’nun büyük bir “Doğulu“ sorunu var. Kaynak: suyunrengi.wordpress.com1 puan
-
aracım önce yıkandı, sonra nemli bezle tekrar silerim ki vurukları göreyim, 3-4 noktaya rütuş yapıldı(malum taşlar), cilalandı, motoru temizlenip spreylendi, fitilleri silindi ve kışa hazır hale geldi. aracı dış etkenlere karşı 1 yıl koruduğunu iddia eden turtle wax ın yeni cilasını aldım.. artık kışa girerken bu cilayı, sonra 6 ay koruması olduğunu söylediği 3m cilasını kullanacağım. eskiden 6 ayda bir cilalar, zamanı geçti, yağmur var, cilalayamadım gibi hayıflanırdım.. ekimde turtle wax la cilalayınca 2. cila için mayıs hatta haziranı bile bekleyebilirm. daha önce defalarca bahsettiğim ürünleri bir kez daha belirteyim..1-2 yenilik var: cila, ice cila gibi çok sulu kolayca uygulanıyor. ice tamamen şeffaftı bu hızlı cilaya benziyor süt gibi:http://www.hepsiburada.com/liste/turtle-wax-boya-koruyucu-1-yil-etkili-500-ml-fg6876/productDetails.aspx?productId=otdgfg6876&categoryId=20035769&SKU=OTDGFG6876 yaz cilası(benim için): real de 30-35 tl. http://www.hepsiburada.com/liste/3m-likit-cila-performance-finish-39030/productDetails.aspx?productId=otm09mpn39030&categoryId=20035736 motor spreyi. -50, +600 dereceye dayanıklı, mum gibi film kaplıyor,( biraz kuruyunca tırnakla sürtün, filmi kalkıyor pul-pul): italyan: http://www.hepsiburada.com/liste/mafra-motor-koruyucu-cila-splendi-motor/productDetails.aspx?productId=otvr12&categoryId=20035767&SKU=OTVR12 fitiller, kapıdaki camları çevreleyen kauçuklar ve marşpiyel için: http://www.hepsiburada.com/liste/sonax-gummi-plastik-yenileyici-340200-300ml/productDetails.aspx?productId=otson340200&categoryId=20035742&SKU=OTSON340200 lastik için: çok kalıcı; resimde uygulamadım, bir önceki uygulamadan kalma siyahlık(2-3 haftalık): http://www.hepsiburada.com/liste/sonax-xtreme-nano-lastik-parlatici-jel-500-ml/productDetails.aspx?productId=otson235200&categoryId=20035747 far koruyucu: her 2 yıkamada kullanılır. yazın her yıkama olabilir. http://www.hepsiburada.com/liste/meguiars-far-parlaklik-koruyucu-8517110/productDetails.aspx?productId=otm8517110&categoryId=20035742&SKU=OTM8517110 2 ay sonra 2 yaşını tamamlayacak focus um:1 puan
-
dün arabamı havanın güzel olmasınıda fırsat bilerek sonunda cilalayabildim. 1 aydır dersten kalan boş vaktimde güneşin çıkmasını bekliyordum. bugünde dahil 3-4 gün daha yağmurlu gözüküyor ama olsun. arabada cila kalmamıştı. yağmur suları boncuklaşmıyordu 1 - 1,5 aydır. en son geçen eylülde cilalanmıştı. cilanın nasıl yapılması gerektiği bir çok başlıkta mevcut. kısaca benim yaptığım en önemli şey. yıkamacıya güvenmem. bir kova su ile arabayı baştan aşağı yeniden sildim. amaç aracın her yerini görüp, çıkmayan leke, zift vb şeyleri çıkarmak. en önemlisi ise taş vurukları. bir çamurlukta, bir tane kapıda tespit edip rütüşladım.. ve cilaladım. resimler aşağıda..sabah çektim. yağmur gece yağmış, sabah çiseliyordu. cilalı araba ile cilasız araba farkını görebilir arkadaşlar.1 puan
-
Eylemi değil kavramı tartışıyorum, selektör yapmak demek? Seçiciyi kullanmak, eee ne seçiyoruz? Uyarı ışığını. Yani bu dilimize yanlış veya eksik yerleşmiş gavurca kavramlardan. Uzun far selektörü ya da seçici kolu denilebilir. Bunu yaparsam en az yarısı hızlanıp yol vermemeye çalışıyor ve yakıt tüketimimi arttırıyor boşuna, ileride sola sapak yoksa uyandırmadan geçmek en iyisi. Karşıdan yanlış sollamış gelen adama uyarı ışığı da anlmasız, içeri girebilecek olsa zaten girer, belli ki bir salaklık yapmış ve güvenliği sağlamak sana kalmış, yavaşlayıp kenara çekeceksin mecburen. Yok ben yanlış sollamışım zor gireceğim kendi şeridime adam bunu fark edemiyorsa zaten uyarı ışığında da ne yapacağını bilemeyecektir. Ben uyarı ışığını sadece radar görürsem olası kurbanları haberdar etmek amacı ile kullanıyorum, çok ayıp yavaş gidin, suç işliyorsunuz mealinde.1 puan
-
Kitapçığı iyi okumadınız galiba.... Sistemsel bir uyarı mevcut, sensörden bağımsız olarak...Ama test etmedik...İyi bakın göreceksiniz..1 puan
This leaderboard is set to Istanbul/GMT+03:00
Focus Club Türkiye
Bu sitenin işleticisi, bu sitede yer alan bilgi, yazı ve makalelerin doğrudan veya dolaylı olarak kullanılmasından dolayı oluşacak zararlardan sorumlu tutulamaz. Kaynak gösterme kuralına uymak şartıyla, bu sitede yer alan yazı ve makalelerin belirli bir kısmına atıf yapılmasına, link verilmesine izin verilmektedir. Kaynak (canlı link) gösterilmeden yapılan alıntılara ise izin verilmemektedir. Sitemiz, hukuka, yasalara, telif haklarına ve kişilik haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.