Jump to content
2019 Temmuz'dan sonraki tüm içerik ve üyelikler silinmiştir. Lütfen yeni kayıt yapınız ×
  • Hoş Geldiniz!

    Tüm özelliklerine erişmek için şimdi kaydolun. Kayıt yaptırdıktan sonra, konu açabilir, konuları yanıtlayabilir, kullanıcıların mesajlarını beğenebilir, özel mesaj yollayabilirsiniz.

    Kayıt olduktan sonra bu mesaj silinecektir.

Yerli otomobili Fiat yapacak..


Mert Erçetin

Önerilen Mesajlar

Bence herşeyiyle bizim olmalı. Ancak bekleyelim. Motoru fiattan almamız şimdilik sorun teşkil etmiyor bence.

Çok eski değil yakın tarihlerde Hyundai-Kia bütün motorlarını mitsubishi ve chryslerden alıyordu gelişim sürecindeyken. Bugün pek Çok insan hyundai kia diye burun kıvırsada geldiği nokta belli.

Fiatın m.jet motorları ile ucuz ve dayanıklı bir otomobilin ben Türkiyede tutulacağına inanıyorum.

Hadi bakalım hayırlısı.

  • Beğen 3
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bu iş patlak beylr boşuna ümitlenmeyin...Hele meymeniyetsiz bir insanın temennizi ise hayatta geleceği olmaz...ülkenin geleceği parlak diil en başta..Ekonomi tepetaklak,siyaset dersen intikam peşinde koşanlar halktan kopuk,kendileri lüks otellerde halk sefalette...Tepeden bakıyorlar millete..Halkın derdi bini aşmış,onlar yerli otomobil muhabbeti yapıyor,halkın duygusal taraflarını kaşıyıp gerçeklerden uzak durmasını sağlama amacındalar...

Patlak bir proCE....

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Artık bekleyip göreceğiz, umarım yanılan siz olursunuz Bora bey. Çünkü bu işin tutmasını istiyorum ben. Hemde Çok güzel olmasını istiyorum. Bu kadar ön yargılı olacağına keşke lerle dolu yorumlarını beklerdim ben sizden Bora bey. Mesela bu hayatta tutmaz, keşke tutsa, bende isterim gibi cümleler beklerdim. Ancak bu araba iyi bir tasarımla, yeterli düzeydeki kalite ile, Multijet Fiat motoru ile yada benzinlisinin ismi her neyse, tutacağına inanıyorum. Ancak süreÇ Çok sancılı geÇecek, Kimse bu yeni yerli otodan bir vw, bir ford, bir renault, bir fiat olmasını beklemiyor zaten. Dacia ile, Gelly dir, cerry dir bunlarla rekabet etsin ve bu markaların müşterilerini kapsın başka bişey istenmiyor şu an. Ayrıca sizin düşündüğünüz iki sene sonra iflas eder, tutmaz vs. muhabbetini bu işe ilk etapta 500 milyar dolar yatırım yapacak KoÇ firması düşünmemişmidir. Bence düşünmüştür. O kadar parayı neden Çöpe atsın ki, ha diyeceksiniz ki teşvik var. Bence teşvik falan hikaye, evet bişeyler kazanmak iÇin bazı şeylerden vazgeÇmek gerekir. örneğin şeker kırmızı bir focus tit x, sunroof ve park paket almak iÇin 70,000 TL gibi bir meblağdan vazgeÇmek gerekir. Yapılan şey basit bir şey değil, bence Devrim'e yapıldığı gibi, Anadol'a yapıldığı gibi köstek olunacağına, destek olunmalı. özellikle şu an Devrim arabaları ile alakalı birşey okuduğumda, duyduğumda duygulanmadan edemiyorum. Benim iÇin lüx, gösteriş, marka değil herşey. (Tabi kendi adıma konuşayım) Bazı değerlerim var kendimce, GüÇlü bir Türkiye ise en büyük hayalim, ister A hükümeti yapsın Türkiye'yi güÇlü, ister B, ister C hükümeti, yeterki GüÇlü bir Türkiye Çıksın ortaya, güÇlü, geleceği emin, bölgesinde ve dünyada lider, herkesin imrendiği Osmanlı gibi,

Bu yerli otomobil bu iş iÇin Çoooookkk küÇük bir adım. Ama adım atmak önemlidir. Çocuğunuzun ilk adımlarını hatırlarsınız. Kim bilir nasıl sevinmişsinizdir. Bende şu an o kadar seviniyorum. (tamam o kadar değil, itiraf edeyim) Çok heyecanlıyım bir otomobil sever olarak, bir Türk olarak, öyle ekonomiden, siyasetten, şundan bundan Çok anlamam, Çok ta girmeyi sevmem aslında ama laf yanlış anlaşılmasın da bu iş Türkiye'nin artık birşeyler yaptığının, ya da şöyle daha doğru olur yapması gerektiğinin göstergesidir. ister tutsun, ister tutmasın. Umarım bir gün bu yerli otoya siz de binersiniz. Ne malum belki sizin aracan tamamen bir yerli oto tutkunu olacak, belki yerli otonun geliştirilmesinden sorumlu heyetin başında olacak. İnşallah,

  • Beğen 2
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Zamanında bunlar denenmiş... Uğraşılmış; ama o zaman türk malına olan önyargılar anadolun 2 kapılı olması, murat 131 in kalitesiz saçı vs. derken bu işler yürümemiş. Olmamış. İstenirse olur mu, neden olmasın. Hyundai'nin felan geçmişi çok uzak değil. önemli olan ilk adımı atmak.. Türk markalarına artık güvenimiz tam bence... Ben olsam param olsa neden almayayım. Bu işler ilk seferde dört dörtlük olacak diye birşey yok. Bugün fiatın motorunu alt yapısını kullanırız. Onla azıcık kazanır kendi alt yapımızı oluştururuz. İleride kendi motorumuzu yaparız. Yavaş yavaş olur(olmalı) bence bu işler. Her zaman mükemmel olmak beklenmemeli. önemli olan umudumuzu yitirmemek. Bence daha ilk baştan cortayı çekersek boşverelim gitsin bu işi. Mantıklı olan bu. Nasıl bir çocuk doğar doğmaz konuşmayı sökemez bu da buna benziyor. Yavaş yavaş oluyor bu işler...

  • Beğen 3
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ümit abi ben bunları ne gördÜm ne yaşadım. Zamanında böyleymiş. Babam da diyor biz eskiden TÜrk malı kötÜ avrupalınınki iyi bilirdik diyor. O zaman öyleymiş. O zaman 1 toplu iğne Üretemezken şimdi bir sanayimiz var. Bu işler bir gÜnlÜk iş değil önemli olan ilk adımı atmak. "Yok biz yapamayız, zaten geri kaldık. Boşver!" dediğimiz gÜn bittiğimiz gÜndÜr. Zararın neresinden dönsek kar. Benim bugÜn araba alacak param olsun, bir tÜrk markası olsun piyasada bakarım, artısı eksisini hesap eder alırım. Bakarım arasındaki fark ne kadar. Az bir farksa param devletimin, milletimizin cebine gitsin derim. Mantıklı olan bu değil mi yani... Şu an yapacakları en gÜzel şey gÜzel bir alt yapı ile dayanıklı ve uzun ömÜrlÜ bir model yaratmak. Devamı zamanla gelir...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Motor üretmek sorun değil. Seri üretmek asıl sıkıntı. Aracın mekanik harici bütün aksamları kalıp ile üretiliyor. Bir kapı sacını 1 dkdan çok daha az sürede üretebilirsiniz ancak bir piston üretmeniz aşağı yukarı 7-8 dk sürer. ürettiğiniz karosere motor şanzıman difansiyel v.s yetiştirmek için çok yüksek miktarda yatırımlar ile çok fazla sayıda CNC işleme merkezi satın almak gerekir. Bunuda daha yeni bir proje için kimse yapmaz.

Ayrıca koç mekanik konuda oldukça başarılı otokarın askeri araçlarından olan cobranın V8 turbo dizel motoru yerli üretim otokar fabrikalarından çıkıyor. Ama iş binlerce adet üretilecek çeşitli modeller için olan motor olduğunda eldeki mevcut olan kapasiteyi oldukça yükseltmek gerekiyor

  • Beğen 2
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bence Türk Malı bir araba yapacaksak bunu sırtımızı avrupalılara dayayarak değil yüzde 100 kendi mühendisimizle teknisyenimizle,kendi ürettiğimiz parçalarla yapmalıyız.Arabanın her yerinde Made in Turkey bile diil TüRK MALI yazmalı...Satış stratejisini de Cem Beyin dediği gibi sadece 3.dünya ülkelerine yönelik değil Avrupaya yönelik düşünmeliyiz...Yıldızları hedeflemeyen Aya ulaşamaz....Zaten geç kalınmış bir işi 3.dünya ülkeleriyle başlatarak gecikmeye devam ettirmemeliyiz...Ama dediğim gibi,keşke şu anda yerli malı otomobil üretilsinmiyi tartışacağımıza uzzaya göndereceğimiz mekiği tartışsaydık,Türk uzay adamına astronot-saykonot değilde ne diyeceğimizi konuşsaydık....Bunu konuşacağımıza yerli malı araba konuşuyor olmamız bana absürt ve gülünç geliyor bir yerde...Eller gider Jüpitere biz gideriz Umreye...

Bora Türkiyede krom boru üretemiyoruz biliyorsun değilmi? O teknolojiye sahip değiliz. Hala değiliz..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ümit sanki millet Çin malı araba alıyor paso...Bak bakiim etrafına kaÇ tane Çin Malı araba göreceksin? Bizim gibi gösterişe meraklı (ben dahil) bir toplumda wolksvagen,audi,volvo,ford..v.s. v.s herrkes avrupa ya da japon arabası alır..En kötÜ ihtimalle Hyundai-Kia alır...Bak bakiim,Çevrene,kaÇ arabanın kaÇ tanesi TÜrkiyede Üretiliyor...Connect-fiorino v.s gibi ticari sınıf araÇlar genelde onlarda...TÜrk Malı arabayı Çıkartsınlar,iddiasına girerim 2 senede kimse satın almıyor diye iflas eder...ÇÜnkÜ bizde TÜrk Malına karşı bir antipati,bir burun kıvırma var,heleki otomobilde....Yani Marka ismi TÜrk olunca burun kıvırır bizim halkımız...Oysa Mercedes falan olsa nedense hemen dibi dÜşer..Ulen o da tÜrkiyede Üretiliyor sonuÇta dersin,"ama o mercedeees" der..Garip bir toplumuz vesselam...Yabancı marka hayranlığımız bitiriyor bizi...Sigarada Marlboro,İÇkide JB,Otelde Sheraton-Hilton,Saatte Tag Haurer-Seiko,Kotta Levis,Telefonda Ayfon....saymakla bitmez...Esnafın tabelaları bile bir cins...Bara gidersin Bronx,Restauranta gidersin Big Cheff, Pastaneye gidersin Crown v.s v.s...Sonra al yap sana TÜrk Markalı otomobil..İsmide Yağız olsun mesela...Gidersin bir araba yıkamacıya eleman sana 2.sınıf adam gözÜyle bakar,BMW ile gidersin kral...İmaj manyağı gösteriş budalası bir toplum olduk Çıktık...TÜrk Malı araba gÜmbÜrder,ahada buraya yazıyorum..Sonra bu sanki ilkmiş gibi konuşulmasın da şaşırıyorum,Anadol-Doğan-Kartal Macerasını ne Çabuk unuttunuz hepiniz...

Bora yabancı mal merakı kendine inanmayan, pısırık ve cahil yetişmiş bir toplumun doğal davranışıdır. Aldığı değerli mal ile özdeşleşerek kendini değerli hissetmeye Çalışır.

Bu ruh yapısındaki insanlar asla kayda değer bir başarıya da ulaşamaz, kopyalanmış, kendi değerlerini Üretememiş bir yaşam sÜrerler. Çevremizde bu örneklerden istemediğimiz kadar var.

Tabii bunda global ekonominin Çarklarını döndÜrmesi iÇin gerekli olan bilinÇsiz tÜketiciyi yaratma Çalışmasının da rolÜ bÜyÜk.

Bu bir kısır döngÜdÜr ve bu kısır döngÜden Çıkış önce "bizden bir halt olmaz" anlayışından uzaklaşmak ile başlar.

Eğitim, yaratıcılık ve Üretim arkasını getirir.

KötÜ örnekler vermeye Çalışmışsın ama onlar da kötÜ örnek sayılmaz.

Bahsettiğin araÇlar o gÜnÜn ekonomik koşulları iÇerisinde misyonunu başarı ile tamamlamış araÇlardır, yÜzbinlerle satmışlardır, ancak rekabetÇi kalamadıkları ve ulusal politikalar Çıkar Çevrelerinin etkisi ile geliştirilemediği iÇin piyasadan silinmişlerdir.

İyi örneklere de bak lÜtfen, örneğin TÜrk mÜteahhitlerin yurt dışında gerÇekleştirdikleri projelere, ya da THY gibi uluslararası yer edinmiş bir kuruluşa, ya da KoÇ grubundan ArÇelik/Beko'ya, benzeri örnekler Çoğaltılabilir.

Ama "olmaz" diyenlerle yola Çıkılırsa olmaz gerÇekten.

Daha önce de yazdım, geliştirilecek marka kolay edinilebilir, kolay yÜrÜtÜlebilir ve dayanıklı imajı Çizmek zorunda ve TÜrk markasına sempati duyacak pazarlara yönelecek bir satış politikası ile pazarlanacak.

İlk Ürettiğimiz araÇta niye Audi kalitesi bekliyoruz ki?

İhracat ağırlıklı gidilmek zorunda, iÇ pazarı sonradan ikna etme zor olmaz.

ölmÜş kuş serisini hortlacaklar işte. tamamı bana ait olmadıktan sonra yapılan iş montaj fabrikasında Üretimiş arabadan ileri gidemez.

BugÜnkÜ global ekonomik yapıda hiÇbir markanın Üretimi tÜmÜyle kendine veya Ülkesine ait değildir. Bu TÜrk otomobili konusundaki ciddi bir algı hatasıdır ve ekonomik anlamda da rekabetÇi olmaz.

Bileşenlerin yÜksek oranda TÜrk mÜhendislerin eseri olan akıllı bir tasarımda toplanması, TÜrk işÇileri tarafından Üretilmesi, kullanıcıya kolay erişilebilir şekilde ulaştırılması ve kullanım sÜresince tatminkar servis/bakım desteği verilmesi bence başta marka imajı iÇin yeterlidir. Marka TÜrk malı olarak algılandıktan sonra nerede Ürettiğinin de pek önemi kalmaz.

"Mavi" konfeksiyon markasını bilirsiniz sanırım, TÜrk markasıdır değil mi?

Bir mağazasına girip ÜrÜnlerin imal yerlerine göz atmanızı öneririm.

Ha bir de temelde şu soru var tabii: Niye ille TÜrk malı otomobil olmalı?

Buna da cevaplarınız bekleyeceğim, sonra ben de görÜşÜmÜ yazacağım.

  • Beğen 2
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Türkiyede ilk uçakta üretildi hatta havayolu taşımacılığıda yaptı ama...büyük şirketlerin siyasi girişimleri sonucu buda yokedildi ülkemizde...biz küçük bir ülke değiliz...hiçte olmadık...sadece öyle olduğumuza inandırıldık...ben inanıyorum projeye gerçektende iyi bir iş çıkacağını ümit ediyorum...vestel jvc adı koyarak üretim yapıyor...neden gelip ünlü japon firması vesteli tercih etsinki...

Vecihi Hürkuş....tvdeki şener şenin uçakla eve daldığı vecihi tiplemesi bu önemli kişiden alınmıştır...

6 Ocak 1896 tarihinde İstanbul'da doğdu. I. Dünya Savaşı'na katıldı. Yaralanınca İstanbul'a dönerek Yeşilköy'deki Tayyare Mektebi'ne girerek Pilot Astsubay olarak mezun oldu. Birinci Dünya savaşı sırasında pilot brövesi alarak 7. Tayyare Bölüğü'nde Ruslara karşı harekata katılan Vecihi Bey başarılı keşif ve bombardıman uçuşları yapmış ve bu arada girdiği bir hava muharebesinde bir Rus uçağını indirmiştir. Vecihi Hürkuş, uçak düşüren ilk Türk tayyarecidir.[1]Daha sonra Ruslara esir düşen Vecihi Bey Hazar Denizinde bulunan Nargin Adasından yüzerek İran üzerinden kaçmayı başarmış ve yurda dönerek 1918 yılı yaz başında Yeşilköy'de konuşlanmış bulunan 9. Harp Tayyare Bölüğü'nde görev almıştır.

Bu bölükte görevli iken bir av uçağı tasarımı yapan Vecihi Bey'in bu projesi Mondros ateşkes anlaşmasının imzalanması ile yarım kalmıştır. Kurtuluş Savaşı'na katılan Vecihi Bey, özellikle İnönü ve Sakarya savaşı sırasında çok başarılı keşif ve destek uçuşları yaptığı gibi bir Yunan uçağını da indirmiştir. Kurtuluş Savaşı'nın ilk ve son uçuşunu yapan pilottur. İzmir (Gaziemir - Seydiköy) hava meydanına ilk giren ve işgal eden kişi olur.

Vecihi Bey'e kırmızı şeritli İstiklal Madalyası verilmiştir. Ayrıca TBMM tarafından üç kez Takdirname verilmiştir. üç takdirname verilen tek kişidir.

Savaştan sonra İzmir'de yeni tayyarecileri eğitmeye başlar. Edirne'ye yanlışlıkla inen bir yolcu uçağını almakla görevlendirilir. Hizmeti karşılığı uçağa "Vecihi" adı verilince, uçak inşa etmek düşünceleri canlanır. İzmir Seydiköy Hava Mektebi'nde -bugünkü Gaziemir Hava Teknik Okullar Komutanlığı- uçak yapımı projesine devam eder. 1924'te ganimet olarak Yunanlılardan ele geçen motorlardan yararlanarak ilk Türk uçağını imal eder. 28 Ocak 1925'de "VECİHİ K-VI"adını verdiği uçağını uçurur. Ancak ödül yerine onu ceza beklemektedir. Vecihi Hürkuş'un ödül beklerken ceza almasının nedeni, havacılıktan anlayan kimsenin bulunmamasıydı. İzin verecek merci olmadığı için, izinsiz havalanmış, bu yüzden de cezalandırılmıştır.

Daha sonra askeri havacılıktan ayrılarak uçak tasarımı ve yapımı çalışmalarına devam etmiştir. Havacılığa gönül veren Tayyareci Vecihi Hürkuş da sadece Türk havacılık tarihinin değil, belki de tüm Türkiye tarihinin en ilginç simalarından birisiydi.

1930'da Kadıköy'de bir keresteci dükkânını kiralayarak, 3 ay içinde ilk Türk sivil uçağını, aslında ikinci uçağı VECİHİ K-XIV'ü inşa etti. İlk uçuşunu 16 Eylül 1930'da Kadıköy Fikirtepe'de büyük bir kalabalık ve basın topluluğu karşısında yapmıştır. Bu uçuştan sonra VECİHİ K-XIV ile önce Yeşilköy'e, sonra Ankara'ya uçmuştur. Uçabilirlik Sertifikası için İktisat Bakanlığına başvurmuş, 14 Ekim 1930'da “Tayyarenin teknik vasıflarını tespit edecek kimse bulunmadığından gereken vesika verilmemiştir” cevabını almış. Hürkuş, bunun üzerine bakanlık nezdinde yapılan girişimler sonucu uçağa istenen belgenin alınması amacıyla uçağı sökerek demiryollarından kiraladığı vagonla çekoslovakya’ya gönderilmesi için müsaade almıştır. Hürkuş, 6 Aralık 1930’da Prag’a geldiğinde henüz tayyare gelmemişti. Tayyareye ait statik raporu gibi resmi evrak önce çek diline çevrilmiş, uçak gelince tekrar monte edilerek uçağın malzemeleri ve her türlü teknik kontrolü yapıldıktan sonra uçuşu istenmiş. Her türlü uçuş şekilleri ile uçuşun kontrolü tamamlanmıştır.

Hürkuş 23 Nisan 1931’de çekoslovakyalı yetkililer tarafından civardaki bir gazinoda düzenlenen bir törenle, başköşesinde “Yaşasın Türk Tayyareciliği” yazılı bir pankartla onurlandırılarak uçuş müsaadesini almıştır. 25 Nisan 1931’de çekoslovakya’dan uçarak Türkiye’ye gelmek için yola çıkıp 5 Mayıs 1931’de Türkiye’ye gelmiştir.

Vecihi Hürkuş, 1931 yılında, THK (Türk Tayyare Cemiyeti) yararına Türkiye turu yaptı. Birinci Tur (02.09.1931): Ankara, Kızılcahamam, Gerede, Bolu, Ereğli, Zonguldak, Cide, Sinop, Samsun, Trabzon, Of, Rize, Gümüşhane, Bayburt, Suşehri, Zara, Hafik, Sivas, Şarkışla, Akdağmadeni, Sorgun, Yozgat, Sungurlu, Kalecik, Ankara.

İkinci Tur (09.11.1931) : Ankara, Gölbaşı, Bağla, Şereflikoçhisar, Aksaray, Konya, Beyşehir, Seydişehir, Alanya, Manavgat, Antalya, Fethiye, Köyceğiz, Muğla, Göktepe, Kale, Tavas, Karacasu, Babadağ, Denizli, çal, çivril, Karahallı, Ulubey, Uşak, Kütahya, Eskişehir, çukurhisar, İnönü, Bozüyük, Karaköy, Söğüt, Geyve, Adapazarı, İzmit, İstanbul.

1930'lu yıllarda ilk Türk Sivil Havacılık Okulu'nu (Vecihi Sivil Tayyare Mektebi 1932) açmıştır. Okulda ilk Türk kadın pilotumuz Bedriye Gökmen ile birlikte 12 pilot yetiştirmiştir. İstanbul Kadıköy'de (Kalamış)İlk sivil uçağımız VECİHİ K-XIV, ilk eğitim ve spor uçağımız VECİHİ K-XV, 160 Beygirlik Mersedes uçak motorlu deniz kızağı VECİHİ SK-X üretilmiştir. Nuri Demirağ Bey, bir tayyare yapımı için 5000 TL vermiş, böylece 1933’de Vecihi Hürkuş tarafından NURİ BEY adı verilen VECİHİ K-XVI kabin uçağı yapılmıştır. Vecihi Bey zor koşullarda eğitim yaparken bazı kurumların, örneğin TEKEL idaresi’nin ve İŞ BANKASI’nın reklamlarını yapmış, bazı vatansever yetkili kuruluşların da yardımları olmuştur.

1954 yılında İlk sivil havayolu şirketimiz Hürkuş Havayollarını kurmuştur.

Türk Havacılık tarihinin en üretken ve girişimci kişilerinden olan Vecihi Hürkuş Ankara'da 16 Temmuz 1969 tarihinde Gülhane Askerî Tıp Akademisi Hastanesi'nde vefat etmiştir.

Türkiye'nin ilk uçak fabrikasını

Nuri Bey,252 lira sermayeyle,, "Türk Zaferi" isminde sigara kağıdı üretmeye başlar. İstanbul ve Anadolu, o zamana kadar azınlıkların tekelinde olan yerli malı sigara kağıdını kapışır. Bu sayede Nuri Bey'in kazancı günden güne artar. Bu teşebbüsün üzerinden henüz üç buçuk sene gibi kısa bir süre geçmesine rağmen 252 lira ile işe başlamış olan Nuri Bey'in elinde tam 84.000 liralık büyük bir kazanç vardır.

Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarında demiryollarını millileştirme politikası gereği Samsun-Sivas demiryolu hattının inşasının Türk müteahhitlerine verilmesi kararlaştırılmıştı. Nuri Bey, bunu duyunca hiç vakit kaybetmeyerek ihaleye girer ve toplam 1250 kilometre demiryolu yapar, ki günümüzde yaklaşık olarak 10.000 kilometre demiryolu olduğunu düşünürsek bu rakamın ne kadar önemli olduğu anlaşılır. Tabii sadece rayların döşenmesi değil, köprü ve tünellerin yapılması, engebeli arazide dağların delinerek, çok büyük kayaların kırılarak yapıldığı zor bir demiryoludur bu... Nuri Bey'in üstlendiği Samsun'dan Erzurum'a kadar uzanan bu demiryollarının yapımı işinde o çevrenin halkı çalışır.

. O sıralar soyadı kanunu yeni çıkmıştı. Atatürk, Türkiye'nin bir çok yerini demir ağlarla ören Nuri Bey'e "Demirağ" soyadının verilmesinin uygun olacağını söyleyince, o da Demirağ soyadını almıştı.

Nuri Demirağ, Türkiye tarihinin az tanınan önemli isimlerinden biri. Soyadının, 10`uncu Yıl Marşı`nda geçen "Demir ağlarla ördük ana yurdu dört baştan" dizesiyle gösterdiği benzerlik tesadüfi değil. "Demirağ" soyadı kendisine, bizzat Atatürk tarafından cumhuriyetin ilk yıllarında 570 kilometrelik demiryolu hattının müteahhitliğini yaptığı için verilmiş.

Ancak Demirağ`ın ülkeye katkısı sadece demiryoluyla sınırlı kalmamış. Türkiye Cumhuriyeti`nin kuruluş yıllarında 40 milyon dolarlık servetiyle ülke bütçesinin onda birine sahip olan Nuri Bey, kendi isminin baş harflerini taşıyan NuD 36 ve NuD 38 uçaklarını üreterek yerli havacılık sektörünün temelini attı.

T.C' nin İlk Uçak Fabrikası Kuruluyor

1930'lu yıllara gelindiğinde dünyada ve Türkiye'de ekonomik sıkıntı had safhadaydı. Bu yüzden orduya uçak ve benzeri ihtiyaçlar ancak halkın himmetleriyle alınabiliyordu. O yıllarda ilginç bir kampanya düzenleniyor ve her ilden toplanan paralar ile bir uçak alınıyor ve alınan uçağın kuyruğuna da o ilin ismi yazılıyordu. Bunun yanında zengin işadamları da tek başlarına uçak alarak devlete hibe ediyorlardı. O zaman da, uçağın kuyruğuna o işadamının ismi yazılıyordu.

..

1932 senesinde gazetelerde bir havadis var. Diyor ki havadiste, bu memlekette uçağa ihtiyacımız var. Uçak fabrikamız olmadığı için parayla satın alıyoruz. Devletin bütçesi de o zaman 200 milyon lira. Diyorlar ki bir kampanya açalım. Milletin himmetine baş vurup para toplansın, bu paralarla uçak alalım. O zamanlar Ankara’nın en zengini Vehbi Koç ‘tu. Vehbi Koç’a gidiyorlar ve durumu izah ediyorlar. Hay hay diyor, ne kadar verelim? Gönlünüzden ne kadar koparsa diyorlar. Ve Vehbi Koç da çıkarıp 5 bin TL veriyor. Daha sonra Abdurrahman Naci Bey’e geliyorlar. Durumu izah ediyorlar. Abdurahman Naci Bey’de 120 bin TL veriyor. Sonra da Nuri Demirağ’a geliyorlar ve durumu izah ediyorlar. Nuri Bey de ‘Siz ne diyorsunuz? Benden bu millet için bir şey istiyorsanız, en mükemmelini istemelisiniz. Madem ki bir millet teyyaresiz yaşayamaz, öyleyse bu yaşama vasıtasını başkalarının lutfundan beklememeliyiz. Ben bu uçakların fabrikasını yapmaya talibim’ diyor. Sonra da hazırlıklara başlıyor.”

"Madem ki bir millet tayyaresiz yaşayamaz, öyleyse bu yaşama vasıtasını başkalarının lütfünden beklememeliyiz. Ben bu uçakların fabrikasını yapmaya talibim.

1932'de bu sözleri söyleyerek Türkiye'de ilk uçak fabrikasını kuran Nuri Demirağ, o yıllarda Türkiye'de dünya standardında uçak yapmış; ama siyasi çarkları aşmasına müsaade edilmemişti. Türkiye için son derece hayati önemi sahip bu ilk uçak sanayi girişimcisinin şimdiye kadar bilinmeyen hayat hikayesini hepimize örnek olması ve ufkumuzu açık tutması için aşağıda veriyoruz.

Montaj sanayi mantığına karşı çıkarak, kendi teknolojimizle birlikte kendi sanayimizi de kurmamız gerektiğini söyleyerek, hem ne kadar ileri görüşlü olduğunu gösteren ve hem de bu yönüyle o devrin zenginlerinden ayrılan Nuri Demirağ şöyle konuşuyordu: "Avrupa'dan, Amerika'dan lisanslar alıp tayyare yapmak kopyacılıktan ibarettir. Demode tipler için lisans verilmektedir. Yeni icat edilenler ise bir sır gibi, büyük bir kıskançlıkla saklanmaktadır. Binaenaleyh kopyacılıkla devam edilirse, demode şeylerle beyhude yere vakit geçirilecektir. Şu halde Avrupa ve Amerika'nın son sistem tayyarelerine mukabil, yepyeni bir Türk tipi vücuda getirilmelidir." Milli sanayi ve milli kalkınma konusundaki tavizsiz çabaları Nuri Demirağ'a pahalıya mal olacak ve bir süre sonra önü inanılmaz bir şekilde kesilecektir.

Nuri Bey, "Göklerine hakim olamayan milletler, yerlerde sürünmeye, yerin dibinde çürümeye mahkumdur" diyerek önüne çıkan bu fırsatı değerlendirir ve yanına aldığı mühendis ve teknisyenlerle seyahatlere çıkarak incelemelerde bulunmaya başlar. Almanya, çekoslovakya ve İngiltere'deki uçak fabrikalarını gezer.

Nuri Demirağ, 1936 senesi ortalarına doğru uçak fabrikası için hazırlıklara başlamış ve ilk etapta on senelik bir program yapmıştı. Bir çekoslovak firması ile anlaşarak Beşiktaş'ta Hayrettin İskelesi'nde, bugün Deniz Müzesi olarak kullanılan, o zamana göre modern bir bina yaptırdı.

Nuri Demirağ büyük sabır ve azimle işe atılmış ve yanına aldığı bir çok mühendis ve teknisyenle hızlı bir çalışmaya başlamış fabrikayı kurmuştu. Türkler’in kendi uçaklarını kendilerinin yapması belli başlı uçak fabrikalarını endişelendiriyordu. özellikle İngiliz ve Almanlar’dan başka Amerika’nın endişeleri daha büyüktü.

Türkiye'nin ilk uçak mühendislerinden Selahattin Alan, Nuri Demirağ'in en değerli iş arkadaşlarından biriydi. Fransa'da uçak mühendisliği eğitimi yapan Selahattin Alan, Nuri Demirağ ile çalışmaya başlamadan önce, Türk Hava Kuvvetleri'nin Eskişehir'deki uçak bakım ve tamir atölyelerinde görevliydi. Fransızca, İngilizce ve Almanca'yı çok iyi bilen bu genç mühendis, ilk "Türk tipi" uçakların planını çizmiş ve yapımını sağlamıştı. Nuri Demirağ ve Selahattin Alan, birlikte kolları sıvayarak modern bir uçak fabrikası meydana getirmişlerdi. Ayrıca Nuri Demirağ İstanbul Teknik üniversitesi bünyesinde bir uçak mühendisliği bölümü açılması için öncülük etmiştir.

THK, Beşiktaş'taki fabrikaya ilk olarak 65 adet planör, sonrasında 10 adet başlangıç eğitim uçağı sipariş etti. Planörler, 1937-1938 yıllarında tamamlanarak teslim edildi. Bu dönemde Selahaddin Alan'ın Eskişehir'de prototipini yaptığı, NuD-36 rumuzuyla 24 adet uçak imal edildi. 1938 yılında, Alman uzmanların da yardımıyla, NuD-38 rumuzlu, çift motorlu ve madeni gövdeli, 6 kişilik yolcu uçağının dizaynına başlandı.

Nuri Demirağ'ın Beşiktaş'taki fabrikada yapılan ve hiç bir bozukluk göstermeden başarılı uçuşlarına devam eden uçakları, Türkiye'de olduğu kadar yurtdışında da büyük yankılar uyandırmıştı. Hele çift motorlu, barışta yolcu uçağı, savaşta istenildiği zaman eksiksiz bir bombardıman uçağı görevini görecek şekilde yapılan ve saatte 270 kilometre hıza ulaşan, 5 bin 500 metre yükseğe çıkabilen NuD-38 n yapılması, dünya uçak sanayicilerinin dikkatini birden Türkiye'ye ve Nuri Demirağ'ın uçak fabrikasına çekmişti. ürettiği NuD-38 adını taşıyan çift motorlu 6 kişilik yolcu uçağı yurt dışında büyük ilgi gördü ve bu uçaklar Dünya havacılığı yolcu uçakları A sınıfına alındı.

Türklerin kendi uçaklarını kendilerinin yapması belli başlı uçak fabrikalarını endişelendiriyordu. İngiliz ve Almanlara göre Amerika'nın endişeleri daha büyüktü. Gerçi Türklerin bu işin altından kalkabileceklerine inanmıyorlardı; fakat bu iş gerçekleşirse, ileride bir pazar kaybetmenin endişesi içerisindeydiler. Bu düşüncedeki Amerikan Uçak İmalatçıları Birliği, Türkiye'ye incelemelerde bulunmak üzere birliğin başkanı Mr. Todd'u göndermişti.

Nuri Demirağ İstanbul köprüsünün maketini yapıp Atatürk sundu. Atatürk çok beğendi. İsmet İnönü ye gönderdi. Maket orada kaldı. Ağabeyimin babama gönderdiği mektupta, abacığım, İspanya an altı adet uçak siparişi almıştık, onu tamamlamak üzereyiz. Aynı zamanda Cumhurbaşkanımız İnönü,

- Nuri Bey, her şey çok mükemmel, daha ileriye gitmek için niçin devletle işbirliği yapmıyorsunuz?

- Teşekkür ederim. Senelerdir söylediğiniz hususta uğraştım. Fakat başaramadım. Devlet mensupları benden rüşvet istiyorlar.

Bu söz üzerine İnönü bozuldu.

- İspat eder misin?

- İspat ederim. Müsaade ederseniz evrakları getireyim, diye yazıhaneye geçti.

İnönü yanındaki zevata dönerek,

enginliği başını döndürdü. Hava alanını istimlâk edin. Uçakları sattırmayın. Nuri Bey içeriye girdiğinde, İnönü ayağa kalkmış, kapıdan çıkarken karşılaştılar. Bir şey söylemeden otomobiline binerek ayrıldılar.

Araştırmacı Savaş Güvezne de deneme uçuşu sırasında pilotaj hatası nedeniyle düşen ve İnönü döneminde üretimi durdurulan NuD 36 uçaklarının ardında siyasi hesaplaşmaların olduğunu düşünüyor.

Güvezne`nin araştırmasına göre Nuri Demirağ, Türk yapımı 12 uçağın üretimi için Fransa`dan pilot brövesine sahip Selahattin Alan`ı Türkiye`ye getirdi. Alan, NuD 36`yla Demirağ`ın tüm ısrarlarına karşın Eskişehir`e uçmaya karar verdi. Alan`ın yönetimindeki uçak Eskişehir yakınlarında iniş sırasında drenaj kanalına (su toplama kanalı) saplandı.

Bu kaza Demirağ`ın zorlu yıllarının da başlangıcı oldu. "Türk Hava Kurumu bu kazanın ardından uçaklar tehlikeli deyip sipariş ve ihaleyi durdurdu" diyen Güvezne, Demirağ`ın bilirkişiler eşliğinde hazırladığı raporların dikkate alınmadığını söylüyor. Yapılan tespit sonucunda uçaklarda bir sorun olmadığı ve pilotaj hatası nedeniyle düştüğü saptandı. Ancak uçakların seri üretime geçmesi engellendi.

Eldeki 12 uçağın bir kısmının hurdacılara verildiğini söyleyen Adnan Baykal, bazı uçakların da bugün Atatürk Havaalanı`nın olduğu bölgeye gömüldüğünü iddia ediyor.

Havaalanının dörtte üçünün dedesine ait olduğunu belirten Baykal, "Arazi sadece istimlak edilmekle kalmadı, ayrıca alandaki 12 uçağın en hızlı şekilde tahliye edilmesi istendi. Uçakları alıp, araba gibi bir yere park edemezdik. Dolayısıyla babam bu konuda büyük zorluklar yaşadı" diyor.

Sonunda uçakların kusurları var diye sattırılmadı. Hava alanı metrekaresi bir buçuk kuruşdan istimlâk edildi. Yarım kuruş vergiye gitti. Bir kuruşdan parasını aldı. Sayın İnönü yardımcı olsaydı, bugün dünyanın en iyi uçaklarını imal etmiş olacaktık.

Nuri Bey devleti mahkemeye verdi.

Uçaklar satılmayınca Divriği hava alanından vazgeçti. Oraya gönderdiği üç adet hangar ve diğer malzemeler çürüdü. Divriği vilayet olamadı. Koraltan, Aygün n uğraşları da bir netice veremedi. Divriği en göç başladı, küçülmeye başladı. 1960 yıllarında Divriği in 125 köyünde okul varken, şimdi 35-40 düştü.Türk havacılık sektörü baltalandı

Nuri Demirağ`la ilgili görüşlerine başvurduğumuz havacılık tarihi uzmanı ve Met-Air pilotu Fehmi Karaeminoğulları şunları söyledi: "Demirağ`ın ürettiği uçakların emniyetsiz olduğu konusu gerçeği yansıtmıyor. çeşitli çevreler Türkiye`nin dışarıya bağımlı olmasını istedi. Bu nedenle de Türk havacılık sektörü baltalandı." Karaeminoğulları şöyle devam etti: "Fransa, Almanya ve İtalya`nın başını çektiği oluşum bugün dünya devleri haline geldi ve kendi uçaklarını üretiyor. Bu, Türkiye adına büyük bir kayıp."

Cumhuriyetin ilk yıllarında üretilen Türk uçaklarının, seri üretime geçememesi dönemin siyasi hesaplaşmasına bağlanıyor

  • Beğen 3
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bu arada bu mesajlarda teyid etmiştirki hala duygusal bir toplumuz..Bu duygusallıkla daha çook umutlarımız sömürülür,hdaha çook hayallerimiz yıkılır...Yerli araba hikayesi toplumun dikkatini başka yöne çekme procesidir,öbür taraftan hızlı tren diye avrupalının çoktan terkettiği sisteme dünyanın parasını verip yandaşı zengin ederken,bu proceyle de yandaş zengin edilecek işte...Hızlı tren denen sistemin raylarının km sine 1 milyon dolar veriyoruz...Halbuki bu sistem çoktan terkedildi ve aslında o rayların km side 20.Bin dolar...Aradaki büyük fark kimlerin cebine gidiyor tahmin edin...Marmaray diye ballandıra ballandıra anlattılar,şimdi yapılamadı öylece bekliyor,çünkü müteahhit firmayla yapılan anlaşmaya göre 2014 yılına kadar başka kimseye işi veremeyeceğiniz yazılmış..Devletin 400 milyon doları çöpe gitti...2014 te yapılsa bile devletin çöpe giden paralarının hesabını sorarlarmı acaba? Yani, anlatmak istediğim şu..ümit sanada yazıyorum...:

Keşke çok önceden kendi arabamızı üretseydikte bende o arabaya gurur duyarak binseydim...Yabancı arabaya binmek aslında benim gibi halkçı geçinen bir adama yakışmıyor...Fakat yokki ne yapayım...Reno yada fiatda bana yeterli güvenlik hissi vermiyordu....Paramın yettiği en güvenlikli arabayı aldım,o da Ford Focustu... Bu saatten sonra artık tamamen türk malı olmadıktan sonra türk malı diye millete yutturulan bir arabaya da binmek istemiyorum...Tamamen Türk Malı olacaksa bende isterim,ama olmayacağı daha Fiat Ceosunun açıklamasından belli....

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ben konu başka yerlere gitmesin diye kısaca yazayım. elbette değerli büyüklerimiz sizlerin bizden daha çok görmüş geçirmişliği var.

illa üretilecek bir araç Türk malı mı olmalı?? doğru düzgün ulaşım ve şehirleşme temellerine sahip olmadan son 10 15 senede ortalama 300 350 bin otomobilin satıldığı bir ülke olduk. bilirsiniz ki satılan tüm OTOMOBİL markaları global markaların üretimleri. yıllardır gelişiyoruz deyip milyarlarca dolar ithalat yapıyoruz. gelişme inşaatla otomobil satışıyla olsaydı çok iyi bir ülke olmamız lazımdı...

düzgün bir otoyolu bile olmayan bir ülkede bu kadar otomobil satılmış, kendimiz üretmişiz pek de bir anlam ifade etmiyor. ilk yazdığımda belki eksik yazdım. burada yapılacak olan ürün bana ait, bana has olmadıkça benim malım olmaz demiştim. şöyle diyelim. biz bu otomobili üretmeden önce bunu eğitimsiz halkımıza ne kadar kabul ettireceğiz. yıllardır çatır çatır otomobil vergisi veririz, benzine %70 küsür vergi veririz, en donanımsız aracı sanki benim malımmış gibi "ooooooo, süper araba" diye öve öve bitiremeyiz. gider bizi göz göre göre sömürenlere makarna kömür; 2 araba 1 daire(2 anahtar diyodu galiba birileri, tam hatırlamıyorum) masallarına kanıp oy veririz(bizlerin de hatası var elbet, ses çıkarmaz böyle izlersen müstahaktır. gerçi sesini çıkaran da içerde şimdi. derin mevzular alıp götürmesin bizi).

alırız bir sonraki sene "çakal satıcının" donanım değişikliğine kurban gideriz. alırız çukurlarda böbrek taşı düşürürüz. alırız, ilkokul mezunu demeyeyim, kendini bilmez bir cahil gelir size suçunuz yokken çarpar; allah korusun yaralanır, sakat kalabilirsiniz... küçücük parsele bir sürü bina dikip yanına, altına otopark yapmaz arabayı koyacak yer ararız veya birisi gelip çizecek mi diye iç geçiririz.... eğitimi ve bilinci artırmadıkça dediğiniz gibi illa Türk malı otomobil pek gerek değil. eğitim belki son yıllarda iyileşti, ama bilinç olgusu daha da gelişti. o da insanların tecrübelerine dayalı, deneme yanılma veya kulaktan dolma yolunda ilerlediği için olumlu sonuç vermesi uzunca bir zaman alır. yıllardır gelişiyoruz diye dışa bağımlılıktan kurtulmuş değiliz. yakında iç dediğimiz olgu da kalmayacak zaten, parsel parsel satıldıkça...

biz şu an zaten avrupa ve dünya seviyesinde üretimi yapabiliyoruz. Türkiye de yapılan araçların çoğu parçası kalite ve sağlamlık olarak gayet iyi durumda. yine yazdığım ilk mesajın eksikliği dersem; üretilen aracın parçalarının büyük kısmı üretimi yapan yerdeyse Türk malı üretim(montaj) diyebiliriz. global dediğimiz markalar üzerinden örnek verirsek; hakim markalar kendi firmaları için tek tip bir platform hazırlar ve bunu kendi şirketlerine verir. buna uygun motoru, yürüyeni, elektronik sistemlerini diğer firmaları geliştirir. ama bağlı oldukları bir ana firma vardır ve son söz onda biter. buna uygun bir araçta üretilen parçalar elbette farklı ülkelerde üretilecektir. bunda maliyet ve kalite durumları baş etkendir. benim" bana ait olmadıkça Türk malı diyemem" dememin sebebi kendi ürettiğim bir platform olacak mı; şanzımanı, motoru olacak mı; kendi teknolojik sitemleri olacak mı??? bunları yapmadıkça bu imal edilen mal, bana ait olmaz... üreteceğim bir aracın parçasını maliyet ve kalite göz önüne alındığında yurtdışında yapmanın sakıncası yoktur. işin ar-ge si benden çıktıkça üretimin yeri önemli değil. gidip isim hakkı, kullanım hakkı ödediğimizi farz edelim, söz hakkı olan adam tak diye ortaklığı kestiğinde fabrikanın önünde camları izlersiniz.

şu an çok farazi şeyler konuşuyorum, farkındayım. biz bir araç yapacak olsak -bize ait olsa da olmasa da- bu aracı nerede satacağız, kime satacağız, astarı yüzünden pahalıya mı gelecek, hangi yollar için üreteceğiz(köy yolu gibi bizim ülkemiz için mi, yoksa kaymak asfaltlı otoyollar için mi, parke yollarla dolu avrupa için mi??), biz global dünyada araç satmaya çalışırken buna hakim markalar nasıl izin verecek?? yaptığımız mal yurt dışında ne kadar söz sahibi olacak; ihtiyaçları karşılayacak mı; çin mallarına "bak ne kadar kalitesiz" diyenlerin TURKEY TURKEY dediklerini unutmazsak, onların dalgalarına mı maruz kalacağız??? (dünyada çin malı olmayan ne kaldıysa dalgasını geçenlerin ellerine ne geçiyor onu zaten anlamıyorum)

diyelim ki yaptık, ürettik, satıyoruz. kendini otorite sanan birileri, çok bilmiş marka hayranları gelip yaptığınız işi illa Türk malı olduğu için sevecek mi; gözü kapalı mükemmel olmuş, eksiksiz diyecek mi?? yoksa yaptığımız iş anca bu olur diyerek milli duygu nedir bilmez bir tavır mı sergileyecek?? yanlış anlaşılmasın, eleştirilemez, hatasız bir ürün olamaz demiyorum. yaptığımız işi tam manasıyla kendimize mal ederek, büyük firmaların dediği gibi 25 30 bine araba mı olur demeden; hakkını vererek, çeşitlendirerek, dalga geçenleri şaşırtacak işler yapabileceğimize inanıyorum. büyük oynayanların kazandığı bir ortamda veya küçük bir laf uğruna hayal mahsülü üretir duruma gelmeyiz inşallah. bu işler alt üst geçit ve tokicilik yapmaya pek benzemez...

kendimize en büyük engel; hazırcılık yaparak daha ne kadar gidebiliriz??

mehmet fatih tarafından düzenlendi
  • Beğen 1
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Hesap oluşturun veya yorum yazmak için oturum açın

Yorum yapmak için üye olmanız gerekiyor

Hesap oluştur

Hesap oluşturmak ve bize katılmak çok kolay.

Hesap Oluştur

Giriş yap

Zaten bir hesabınız var mı? Buradan giriş yapın.

Giriş Yap
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgi

Bu siteyi kullanarak, forum Gizlilik Politikasını kabul etmiş olursunuz.