Jump to content
2019 Temmuz ve 2023 Mart arası tüm içerik ve üyelikler silinmiştir. Lütfen yeniden kayıt yapınız ×

Liderlik Tablosu

Popüler İçerikler

04-05-2015 tarihinde, İletiler içinde en yüksek itibara sahip içerik gösteriliyor

  1. immigration fıkrası geldi aklıma. Adama demişler Almanyaya inince bir direğe sarıl immigration de başka bisey deme. Adam uçak biletini almış. Hava alanında inmiş. Bir direğe sarılmış elinde pasaport bilet bas bas bağırıyor. Kimse kaale almıyor. Başına bir polis gelmiş. Pasaportu bileti uzatmış bizimki. Polis arkadaş demiş senin uçuş aktarmalı burası sabiha gokcen Bin inince tekrar bağır hemşerim
    4 puan
  2. Herkese merhabalar bu da bizim evlat Aracımız Ford Focus 2 olup, 2.0 dizel 136 hp 6 ileri şanzımanıyla bizimle birlikte. Aracımıza rs arka tampon ve rs spoiler uygulaması yaptık, marşpiyelleri iste st olarak seçtik, ön tampon ise orjinal tampona disk havalandırmaları olan alt ek yaptırdık. Farlarımıza gelince bi-xenon uygulaması ve led park lambası uyguladık. Jantları ise 18" inç rs olarak seçtik. Lastik ebatlarımız ise 225*40*18. Aracın içine gelince göstergemizi makyajlı kasanınkiyle değiştirdik. Torpidoya turbo basınç saati ve yağ sıcaklığı saati ekledik. Aynalarımızıda focus 3 elektirikli katlanır aynalarla değiştirdik. Son olarak aracımızı keyfe keder komple orjinal gri üzeri sedefli yeşil-mor olarak boyattık Herkese iyi forumlar olsun
    2 puan
  3. Ford tasarımcısı Alex Bıdık Bey'in açıklamasını yayinliyorum. Focus kullanıcılarında boyun kireçlenmesini önlemek adına geliştirdiğimiz culuk (Sivas şivesiyle yıl başında mideye indirdiğiniz kuş ) sisteminin Türk kullanıcılar tarafından keşfedilmiştir. Viraj kavşak ve özelikle dar sokaklarda boynun öne uzatılıp geri çekilmesi esasıyla çalışan sistemimiz..... Gerisi reklam
    2 puan
  4. Yine buralarda bir yerlerde paylaşmıştım, bende iki yıl önce ısıtmalı ön cam Değişimi yaptım, ford logolu (orj,) ek bir Ücret vermediğim gibi kaskoda bir bozulma olmadı...
    2 puan
  5. Yazıyı bıdık a gelene kadar okudum sonra olay kotu[emoji3][emoji3][emoji3][emoji3]
    2 puan
  6. Sanmıyorum. Çünkü sorun değil. En azından ford tasarımcıları için. Tasarım girdileri. 1- Takla attığında müşterimizin boynu kirilmasin. 2- Kavşaklar için daha iyi görüş alanı. Madde 1 için gerekli olan A direği mukavemetinden ödün vermeden görüş acısını max etmeye çalışırlar. Temel kanunlar kavşaktan durarak geçmeyi şart koştuğu için durduğunuzda görüş sağlayacak A direği dizaynı ok alır. Bunun tersine önem veren yada oturma pozisyonu sunan araçlar tercih meselesidir. Not: Bende 1.80 boyundayım. Bacaklarım sığmıyor. O tasarımcı bıdık arkadaşı bulursam diz boyumu ölçtürecem. Evet oturma pozisyonu 1.70 göre tasarlanmış.
    2 puan
  7. Ben sinirleniyorum. Bende korna çalıyorum azalıyorlar. Önüm de bisey var gibi yola bakıyorum. Kedi köpek geçiyormuş tribi yapıyorum. [emoji230] [emoji233] [emoji234] [emoji235] [emoji237] artık aklına ne gelirse
    2 puan
  8. Hee ben de öyle yapıyorum abi.Durup sağa sola bakıyorum.Ama bi de arkamdan korna çalanlara sinirlenmemeyi öğrensem keşkem.
    2 puan
  9. oturma pozisyonu ile alakalı olabilir mi?
    2 puan
  10. Anaaaa, ailenin akıl kupü
    2 puan
  11. E başında habire "Baba bu niye böyle oldu.Baba kadın nasıl o kadar zıplıyo" sorularından sanırım
    2 puan
  12. Scarlett Johansson'ın oynadığı Lucy filmi evrim, insan kavramlarını biraz daha incelemek isteyebileceğiniz Fransız yapımı film. Daha önce pek Fransız sinamasını beğenmesemde o havadan çok uzak zaten. Sıkıcı değil, keyifle izlenir.
    2 puan
  13. Vala ben imkanım olsa ilkönce kendimi terkederdim.....O derece bıktım kendimden.....Anlaşamıyoruz alt ve üst benlen....
    2 puan
  14. Ya çıkarsa....bi de öle düşünmek lazım.....Sonunu düşünen American Hero olamaz........
    2 puan
  15. Yeşil pasaportta harç yok abi.. sadece defter bedeli var..
    2 puan
  16. Ellerinize sağlık , çamursuz sürüşler eskiden cila seti dizmek çok daha kolaydı şimdi piyasada bin bir türlü marka var , gereksiz kalabalık yapıyorlar baya uzun zamandır müsait olup forum'a vakit ayıramıyorum bununla ilgili bir makale yazıcam inşallah
    2 puan
  17. Öyle bir anlattınki abi ben dertlendim burada.
    2 puan
  18. Otomotivin Ar-Ge lideri Ford Otosan’dan Türkiye’nin en büyük Ar-Ge Merkezi Ford Otosan’ın 68 Milyon TL yatırım ile hayata geçirdiği Sancaktepe Ar-Ge Merkezi’nin resmi açılış töreni, 29 Nisan 2015 günü Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, Koç Holding Yönetim Kurulu Şeref Başkanı Rahmi M. Koç, Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi ve Ford Otosan Yönetim Kurulu Başkanı Ali Y. Koç ve Ford Avrupa Operasyonlar Başkanı Barb Samardzich’in katılımı ile düzenlendi. Yaklaşık yüzde 10’luk bir payla, ülkemizin özel sektörde en çok Ar-Ge harcaması yapan grubuyuz Ar-Ge kavramı henüz Türkiye’de yokken, Koç Topluluğu’nun kurucusu merhum Vehbi Koç’un, ülkeleri ve şirketleri geleceğe taşıyacak yolun araştırma ve geliştirmeden geçtiğini kavrayarak, yatırım planlarına Ar-Ge çalışmalarını da dâhil etmeye başladığını vurgulayan Ali Y. Koç şöyle devam etti: “Bugün de Topluluğumuz, faaliyet gösterdiği her sektörde uzun vadeli bir bakış açısı ile, teknoloji ve inovasyona yatırım yaparak, ülkemiz için yarattığı katma değeri sürekli artırmayı ve rekabet gücümüzü geliştirmeyi hedeflemektedir. Yaklaşık yüzde 10’luk bir payla, ülkemizin özel sektörde en çok Ar-Ge harcaması yapan grubuyuz. 2007-2014 yılları arasında Topluluğumuz, Ar-Ge’ye yaklaşık 4,5 milyar TL yatırım yapmıştır. Bünyemizde bulunan 14 Ar-Ge merkezimizde 3.000’i aşkın mühendisimiz görev yapmaktadır. Bu rakam, ülkemizdeki Ar-Ge merkezlerinde çalışan, tescil edilmiş mühendis ve doktoralı mühendisin yüzde 20’sini teşkil etmektedir. Tüm bu yatırımlarımızın sonucu olarak, geçen yıl 563 yeni patent başvurusu yaptık. Koç Topluluğu olarak bugüne kadar yaptığımız gibi gelecekte de ülkemize olan sonsuz inancımızla, kendi yeteneklerimize de güvenerek, yatırım yapmaya kararlıkla devam edeceğiz.“ Ülkemize hayırlı olsun Videosu Açılıştan size özel fotoğraflar Edge Ranger Vignale Everest (Ülkemizde veya Avrupa'da satışı yok, ar-ge için burada olmuş olabilir) Yürüyen uçaktan sonra yürüyen iPad Detaylı başlıklarımız:
    1 puan
  19. Sevgili MONDEO Severler... Şuan yaklaşık 250 km deyim,sizinle biraz taraflı da olsa Mondeo ile alakalı görüşlerimi paylaşacağım,araç incelemesi hakkında amatör bile sayılmıyacak kadar deneyimsizim kusuruma bakmayın Mondeo hakkındaki Görüşlerime başlamadan evvel şunu belirteyim ilk aracım citroen nemo 1.4 hdi 70 beygir ve 160 tork idi,fakat az çok arabalara ilgili olduğum için sık sık testler yaparım,bunu belirtme sebebim ön yargımın nemodan mondeoya geçmemden kaynaklanmadığını belirtmek içindi,taraflı olmamın tek sebebi aracı yıllardır takip edip severek almam ve artık benim aracım olmasından kaynaklanabilir TASARIM ''Ön'' Aracın ön cephesinden baktığımızda ford amblemini kaldırırsak ve fordun böyle bir araç ürettiğini bilmesek,ancak fotoğraflarını görebildiğimiz Aston Martin'in orta sınıf için bir araç ürettiğini vede çok iyi yapmış olduğunu düşündürecek kadar Aston'u andırıyor,peki o zaman bunun adı taklit mi? Evet,peki bu taklit kötü mü? Kesinlikle Hayır.Çünkü araç atıyorum Passat'ı taklit etseydi çok itici gelirdi (bunun sebebi her yerde dolaşan ve tutulan kendi sınıfında ki bir aracı araklaması olur,bırakın taklidi birazda hırsızlık sayılabilirdi) fakat bu araç bir tasarım harikası,çünkü az önce belirttiğim gibi sadece fotoğraflarda görüp beğendiğimiz güzel bir aracın bize uyarlanmış hali,hepinizin de bildiği gibi ince uzun farlar,kaputun üzerinde ki 4 adet sert ve derin çizgiler,geniş sayılabilecek sanki yırtıcı bir kedi ağzına benzeyen ön panjur ve kaputun üzerinden uzanan geniş açılı ön cam müthiş bir uyum içerisinde. ''Yan'' Yan tarafa geçtiğimizde adeta tırnaklarını yola geçirmiş saldırgan kedi görünümü devam ediyor ve coupe sayılabilecek bir dizaynı var, bana arka çaprazdan baktığımda jaguar XF i andırıyor ve beyaz üzerine karartılmış cam harika görünüyor(tabi bu durum çoğu beyaz araç için geçerli) keşke ön camlarda bu şekilde olsaydı,yandan baktığımızda dikkat çeken diğer bir unsur arka lastikten ön lastiğe doğru alçalarak uzanan çizgi ve arka stoplardan başlayıp kapı kolları hizasında farlara kadar uzanan düz çizgi,aracın yandan da kaslı ve öne doğru incelmesini az önce bahsettiğim çizgi oyunlarıyla engellemiş ve heybetini artırmış görünüyor,yandan bakınca görülen diğer bir unsur jantlar ve lastikler,jantlar tasarım olarak benim en beğendiğim tasarımlardan birisi fakat 18 hatta 19 jant olmasını isterdim ama şekil olarak aynı jantları tercih ederdim,lastiklere gelirsek 235/50/17 lastikler kullanılmış ve goodyear marka,yanak kalınlığı görüntü olarak biraz kalın kaçmış ama konfor ve jantları koruması açısından tercih sebebi. ''Arka'' Arka taraf eskiye göre aracın diğer tasarımsal farlılıklardan uzak kalmış,yalnız bu cümle olumsuz olarak algılanmasın,zaten güzel olan arka tasarım daha da güzel olmuş,üçgenimsi,yanlara fazlaca uzanan uzun sayılabilecek stoplar,görüntüyü güzelleştiren fakat nispeten ağızı dar olan bagaj kapağı,arka tarafı derli toplu ama sportiflikten ödün vermeyen bir tasarımla sonuçlandırmış ve arka tarafta fazlaca bir kalınlık var,bu haliyle bile sanki arkadan liftback bir aracı andırıyor,şunu da buraya ekleyeyim antenleri sevmem iyi ki yok araçta görünümün saf kalmasına büyük yardımcı olmuş(Hani yanlış olmasın köpek balığı yüzgecini severim fakat bmw 520,opel insignia ve cruze de) İÇ DİZAYN Dış tasarım o kadar güzel ki belkide içeri girmeden beklentiyi fazla yükseltiyorum,bu yüzden bu kısım nispeten olumsuz yorumlar barındıracak,kapıyı açıyoruz o da ne neredeyse simsiyah iç mekan bizi karşılıyor,fakat koltuğa oturunca çepeçevre saran bir koltuk sizi bekliyor,koltuğun fonksiyonları herkes için optimum konforu sağlayacak seviyede,destekler her konuda çok iyi fakat simsiyah olması ve siyahın renk tonu olarak biraz kalitesiz hissi vermesi üzücü ve malesef kumaşa dokunduğunuzda kaliteli hissi vermiyor Ayrıca elektrikli ve kapıyı açtığımızda hoşgeldin diyen hafızalı koltuklar bu sınıfın en azından üst donanımında standart olmalıydı,malesef manual. Orta kısma geçtiğimizde kol dayama biraz geride kalıyor vede kaymıyor ama sıkıntı edilecek bir durum değil,kol dayama iki ayrı bölme içeriyor vede ayrı ayrı açılabiliyor,güzel bir özellik fakat gel gelelim kalite hissi 2 bölme içinde kötü,içerisinde usb ve sd kart girişi var ve boyut olarak yeterli,kol dayamanın hemen önünde piano black kaplama mevcut ve bunun ortasında 2 adet bardaklık,fakat pianoblack malesef çok çabuk çiziliyor,şimdiden birkaç kılcal çizik oluştu bile,onun önünde vites kolu mevcut dizayn olarak daha güzel olabilirdi Yukarı çıktığımızda geniş bir ekran bizi beliyor fakat bu ekranın dokunmatik hassasiyeti pek iyi değil ve parmak izini fazla belli ediyor,ekranın altında mevcut tuşlar görünüm olarak daha kaliteli olmalıydı ama dokunma hissi gayet kaliteli,ekranın yan tarafında mat krom renk çıtalar mevcut,daha yukarıda görüntü olarak kalite hissi nispeten az görünen malzeme,dokunulduğunda yumuşacık,bu size çukurlu yollarda yıllar geçse bile çıtırtısız bir iç mekan sunacağını garanti ediyor Direksiyon gayet şık ve bir çok fonksiyonu barındırıyor(daha fazla sıkıcı olmamak için bahsetmeyeceğim,klasikleşen tüm özellikler direksiyondan yönetilebiliyor)ellerin kavrama hissiyatı çok iyi,direksiyonun arkasında analog görünümlü fakat dijital ve çok fonksiyonlu bir ekran bizi bekliyor,bu ekran harika bir görünüme sahip,titanium da standart olması çok iyi,kapı kolları gıcırtısız bu konu benim için önemli(C sınıfı çoğu araçtaki elinde kalacakmış hissi yaratan gıcırtılı kolları sevmiyorum),kapılardaki eşya gözleri malesef halı kaplı değil,kapılardaki düğmeler çok hoş gayet kaliteli hissettiriyor Arkaya taraf yeterli diz ve baş mesafesi sunuyor bu sınıfta hiç bir araçta bu konuda sıkıntı görmedim üzerine çok konuşulacak bir konu değil (tabi boy 1.95 üstü değilse,benim 1.77),makam perdelerinin olması çok iyi,basit ama bence tüm araçlarda olması gereken bir ayrıntı,şunu da eklemeliyim ki aynı malzeme kalitesi ama buna karşılık bej döşeme ve ahşap çıta titanyumda bir seçenek olmalıydı,bu mondeoyu daha yukarılara taşırdı BAGAJ Malesef bagajda kalın stepne mevcut bu yüzden bagaj hacmi 429 litre,ince stepne kullanıldığında neyse ki halledilebilecek bir sorun ve adeta bagaj stepne çıkarılınca yavruluyor,yani aslında bagaj alan olarak yeterince geniş yükseklik az olunca hacim küçülüyor,yükleme ağzı çok geniş değil ama benim için yeterli,poşet asma aparatı vs ufak ayrıntılar düşünülmemiş,olsa güzel olurdu,bagajı açınca bagaj kollarını beğenmeyenler olmuş bagaj açık dolaşan kimse görmedim,kumandaya 2 kez basınca bagaj açılıp kendini bir miktar yukarı atıyor ,sonuç olarak bagaj eh işte ama daha büyük olmalıydı SÜRÜŞ ve BİR PARÇA TEKNOLOJİ Ne tasarım ne de başka bişey mondeo tercih etmemdeki en önemli faktör sürüş dinamikleri... Araçta 115 beygir ve 270 tork üreten 1.6 tdci motor mevcut,motor performans olarak bu ağır aracı götürmede sıkıntı yaşamıyor fakat öyle çokta iyi bir performans sunduğu söylenemez ama 3-5 kez 200 lü hızlara kadar çıktım,yani geçte olsa sanırım 210 ları görmek mümkün(Ama hız=felaket) bu söylediklerim motorla alakalı ama sürüş çok ayrı bir şey,ondan bahsedecek olursak araç 180-200 bandında bile çok az rüzgar sesi alıyor ve sizi hiç tedirgin etmeden yol alıyor,öyle ki benim kullandığım araçlardan hiçbirisinde kendimi bu kadar güvende hissetmemiştim, araçta hissiyata karşı konulmaz bir tokluk ve ağırlık hissi var,yoldaki küçük pürüzleri hissetmeniz mümkün değil,kullandıkça anlıyorum ki süspansiyonlar yumuşacık fakat bu yumuşaklıkla bu yol tutuşunun sağlanması çok ilginç ve takdire şayan,az önce söylediklerimden anlaşılacağı üzere malesef ara hızlanmalar pek iyi değil (115 beygir ve 270 tork için söylüyorum).Bir kaç kez sanırım şu kontra denen şeyi yaptım önce sola sonra sağa sonra tekrar sola,yada tam tersi,her neyse fakat aracı çizgisinden saptırmak benim gibi amatör kullanıcılar için sanırım çok zor ama direksiyonla alakalı beni şaşırtan şey yüksek hızlarda yeterince sertleşmeyip keskinliğinin MK4 e göre azalmış olması Azıcık teknolojiden bahsedersek,oto uzun-kısa far diye bişey var,kardeşim bu nekadar güzel bişeymiş öyle,hani manual vitesten otoya geçenler havalı havalı manual vitesi hamballık olarak değerlendirir ya,bu konuda aynı havayı ben atsam yeridir,bence iyi çalışan bir oto far oto vitesten daha önemli(sonradan okuyunca fazla iddialı olmuş bu cümle ),çünkü gece uzun yol yapmak kalabalık trafiğin olduğu şehirler arası yollarda resmen işkence,fakat bu konuda ford çok iyi iş başarmış en ufak bir ışıkta sistem otomatik kısaya düşüyor,gözden araç kaybolduğunda uzuna.Start stopta sorunsuz ve çok hızlı çalışıyor,pisikolojik olarak kırmızı ışık gerginliğim azaldı diyebilirim Ses sisteminden bahsedersek ''Premium Sony'',Sony hepinizin bildiği üzere bu işi iyi yapıyordu ve bu olay mondeo için de devam etmiş,ses sistemi kaliteli müzik ile(teknik olarak) test edildiği taktirde ne kadar iyi sonuç aldığınıza şaşırabilirsiniz ama bu olayı bir bütün olarak değerlendirmek gerekir,lastik sesi,rüzgar sesi,motor sesi,hoparlörlerin yerleşim yerleri,sayısı ve tabi en önemlisi ses sisteminin kalitesi,bunların tamamını Mondeo D sınıfı için optimum seviyede sunmuş. Anahtarsız girişin olmayışı da bir eksi YAKIT TÜKETİMİ Henüz 250 km civarı oldu ama yakıt verisi söylemek Türkiye şartlarında farz,son 40 km kadar hafif inişli çıkışlı bir yolda yol bilgisayarını sıfırladım ve 100 km/5.0 lt yakıt tüketimi sağladım(sakin kullanımda araçta 3 kisiydik) Aslında devam etmek isterim fakat sabahtır yani 16 saattir hasta bakıyorum ve malesef yazdıklarım silindi ve yeniden yazmak durumunda kaldım ve yorumlarımın ilk insicamı kayboldu ama yinede elimden geldiğince yazmaya çalıştım(İncelemeyi ilk bu şekilde yazmıştım çıkarmak istemedim). Şuan için Mondeo bir bağımlılıktır diyemem ama iler ki yıllarda böyle bir hastalığa yakalanabilirim... Ayrıca ilerleyen süreçte bu sınıftaki tüm araçların en büyük rakibi olan B8 Passat ile ayrıntılı bol fotoğraflı ve videolu karşılaştırmalı inceleme yapacağım ama şimdilik aracımı almadan ve henüz test etmeden önce,eski mondeoyla o tarihte testini yapmış olduğum B8 Passatla karşılaştırdığım bir yazıyı ekleyeyim,şunuda belirteyim ki ekleyeceğim yorum tarihinde iki araç arasında kararımı vermemiştim 15.02.2014 Tarihli Karşılaştırmam Açıkçası aracı incelemeden araç hakkında yorum yapmak istemiyordum ama kendimi tutamadım desem yeridir,yeni passatı ayrıntılı incelemiş biri olarak küçük karşılaştırmalar yapacağım ama şunu da belirteyim vw'i pek sevmeyen biri olarak yapacağım karşılaştırmamı (maddesel olarak değil,firma yönetimi olarak) ve eski mondeoyu az çok bilen biri olarak,yorumlarım en dolu versiyon olan passat highline,yeni mondeo titanyum ve eski mondeo selective içindir,yorumlarımı ayrıntılara girmeden yapacağım Öncelikle dışardan başlarsak ,ford amblemini söktüğümüz takdirde acaba Aston orta gelirli tüketiceler için yeni bir araç üretmiş vede çok iyi yapmış filan gibi yorumlar getirilebilecek düzeyde araç sportif ve çok güzel görünüyor ve eski mondeodan önden ve yandan çok farklı ve daha güzel(arka taraf zaten güzeldi dahada iyileştirilmiş) Passat bu konuda çok dikkatli bakmayan gözler tarafından b7,b8 farkı fazla belirgin değil ama otomobil meraklıları aradaki farkları rahat fark edecektir,benim açımdan b8 kasa şuana kadar ki passatlar içerisinde en güzeli olmuş,ama malesef almanlardan beklenmeyecek şekilde passatın içinde ve dışında işçilik hataları mevcut,Aracın dışından bahsetmişken benim beğendiğim donanımlardan biri olan cam tavanın Mondeo da sadece liftback ve sw de olması mondeo için eksi diyebiliriz,passat sedan da bu seçenek mevcut,sonuç olarak dışardan bakınca mondeo passatan daha kaslı,sportif,heybetli yani daha güzel görünüyor İç kısma geçtiğimizde kaba tabirle passatın her yerini en ince ayrıntısına kadar mıncıkladım,orta sınıf için olması gereken her yerde yumuşak malzeme kullanmışlar ama malesef küçük işçilik hataları var,mondeonun sadece fotoğrafını gördüğümüz için passatında sadece görüntüsünden bahsedeyim,herşey yerli yerinde ve o baştan sona uzanan ızgara ile uyumu çok iyi ve kalite algısı sınıfının üstünde gözüküyor,ses sistemi sınıfının biraz altında,mondeonun yani sony nin daha iyi olacağı kesin,koltuklara gelirsek ben bej koltuklara hayran kaldım,okadar ki kullandığım araçlar içerisinde en konforlu oturma pozisyonuna ulaştım diyebilirim,özelliklede baldır desteği bunda çok etkili ve bej malzeme içeriye çok ferah bir his katıyor,mondeodan bahsedersek malesef fotoğraflarda kalitesi sınıfın altında görünen plastik malzeme kullanılmış hissi veriyor,kullanılan siyahın tonu bunda etkili olabilir,ahşap çıtanın olmayışıda ayrıca üzücü,koltuklara gelirsek siyah renk koltukları pek sevmiyorum ve sanırsam opsiyonsuz titanyumda sadece siyah koltuk var ve buda benim için eksi bir özellik umarım opsiyonsuz kişiselleştirmeler artar,biraz eski mondeodan bahsedeyim,eski mondeo malzeme kalitesi olarak b8 den daha üstün daha yumuşak ve kaliteli malzeme kullanılmış,yani yeni mondeo eski kasadaki kaliteyi korursa görüntüde olmasa bile kalitede passatın önüne geçer Birazda sürüşten bahsedeyim ama şunu ekleyerek;gelişen teknoloji artık tüm markalarda belirli standartlar oluşmasına sebep oldu ve D sınıfı araçlarda bu standart bayağı yükseklerde,gelelim passata;hani derler ya araç sanki rayda ilerlercesine viraj alıyor işte bu benzetmeyi yeni passat için rahatlıkla söyleyebiliriz,160-180 km hızlarda bile tatlı virajları keyifle alıyorsunuz,yoldaki ufak tefek girinti ve çıkıntıları hissetmiyorsunuz yani süspansiyonlar tatlı sert tam kıvamında,içerde duyulan motor sesi dizel motor için desibel olarak fena sayılmaz yalıtım sınıf ayarında,ama rüzgar sesi malesef tahminimden fazla bence bu sınıfta daha az olmalıydı,şanzımana gelince gerçekten kullanım olarak mükemmel ama dsg sorunu yüzünden hala uzak durulmalı diye düşünüyorum,anlattığım motor 1.6 tdi ama b7 de tsi kullanmıştım performans olarak eş değer sayılabilir ama motor sesi daha güzeldi,şimdi sıra eski mondeoda passata övgüler dizdik ama mondeo 2011 model olmasına rağmen çok az bir farkla virajlardaki verdiği güven b8 den daha önde diyebilirim,koltukların deri kalitesi çok hoşuma gitmişti,rüzgar sesi olarak mondeodaki yine 2011 olmasına rağmen daha azdı yeni mondeo üzerine yalıtım konusunda eklemeler yaptı ise bizi bir kütüphane bekliyor olabilir,1.6 ecoboost motor ses olarak mükemmel,sanki 2.0 üzeri güçlü bir benzinli motor hissi veriyor,performans aracın gövdesini düşününce fena sayılmazdı,baş ve diz seviyesine hiç değinmeyeceğim kullandığım D sınıfı araçların hiç birinde bu konuda sıkıntı çekmedim bu tamamen boyutlarla alakalı,sonuç olararak sürüşte ikiside çok iyi ama genel değerlendirmede eski mondeo çok az farkla bence daha önde,buradan yapacağım çıkarımlar yeni mondeo sürüş konusunda en azından 2 adım öndedir diye düşünüyorum. Şimdi sıra yakıtta ama yakıttan çok bahsetmeye gerek yok her iki aracın 1.6 dizelleri yeterince az yakıyor performansları ise bildiğiniz gibi vasatın üstü,devletimize ÖTV kazığı için buradan selamlar fazla söze gerek yok,şunu da belirtmeliyiz tsi bu konuda ecoboosttan 2 adım önde En son donanımdan bahsedeyim ama şunu belirttikten sonra malesef bagaj konusunda boyutlarının daha büyük olmasına rağmen mondeo passattan çok geride ilginç,bu büyük bir eksi,otomatik uzun far bence çok kullanışlı ve gerekli bir özellik mondeo titanyumda standart olması büyük bir artı,ısıtmalı koltuk her ikisindede var güzel,ön arka park sensörü ikisinde de var güzel,elektronik park freni ikisinde de,kör nokta bence standart olmalıydı bence çok gerekli malesef ikisindede yok,adaptif hız sabitleyici ikisinde de yok keşke?Kendi kendine park gereksiz en azından erkekler için sadece göstermelik olur benim için bak benim arabada bu var filan,şu farların ikisinde de standart olmaması fiyatları düşününce düşündürücü???Unutuğum bişey oldu buraya sıkıştırayım,mondeo tam anlamıyla dışarıdaki o heybeti içeride tokluk,ağırlık,sağlamlık hissi vs tam olarak kelimelerle ifade edemeyeceğim o ağırlığı 2011 mondeoda hissettiriyor fakat passat için bunu söyleyemeyeceğim Sonuç olarak kullandığım eşyalarda her zaman fiyat kalite endeksine bakmışımdır,buradan çıkacak sonuç her iki araçta da yakıt fiyatlarından ötürü dizel alındığı taktirde yaklaşık olarak mondeo 20 bin tl daha ucuza geliyor ve muhtemelen daha kalite bir araç passattan ama Herkesin farklı değerlendirme ölçütleri var ve sizler bunların neler olduğunu biliyorsunuz tekrara gerek yok (Biz otomobil severlerin kesinlikle bilmesi gereken bir ekleme) TÜRKİYEDE UYGULANAN VERGİ SİSTEMİ 1.600 cc altına %71.1 *1.600-2.000 cc arasına %124.2 *2.000 cc üzerine %189.1 vergi uygulanmaktadır. Ayrıca araca eklenen her opsiyon motor hacmi oranında vergilendirilmektedir Örnek verecek olursak 1.6 motor passat Elektrikli Açılır Cam Tavan 3.500 tl 2.0 motor passat Elektrikli Açılır Cam Tavan 4.500 tl Bu iki araca takılan Elektrikli Açılır Cam Tavan birebir aynıdır,araçlarda birebir aynıdır fakat vergi sistemi nedeniyle böyle bir fark oluşmaktadır Daha fazla görsel için benim başlığıma ve Sitemizdeki diğer incelemeye bakabilirsiniz
    1 puan
  20. İstanbul Edirne arası araç 5 kişi klima açık ortalama hız 115 km/saat ekranda gözüken 6.9 litre araç otomatik 1.6 Ti-Vtc benzinli
    1 puan
  21. Mondeo tabi, zevk sonuçta tarafı olmak zorunda
    1 puan
  22. hayırlı olsun kazasız belasız işallah karar verip aldınmı bilmiyorum ama
    1 puan
  23. Biraz özensiz ama tatilde ancak bukadar Amcamın trend passatı ve titanyum mondişim Siz olsaniz hangisini secerdiniz??? Tarafli olacak ama ben Mondeo sectim :-)
    1 puan
  24. Evet ön cam ısıtmalı. Poliçeyi inceledim de cam için diyor ki: "Anlaşmalı marka yetkili servis dışında kalan yerlerde yapılacak onarımlarda eksperce belirlenecek hasar tutarının %30'u oranında muafiyet uygulanacaktır." diyor. Yetkili serviste değiştirirsen sıkıntı yok gibi. Daha sonra yetkili servisi de aradım. Orijinal cam takarız herhangi bir ücret ödemezsiniz dediler. Ben de tamam o zaman değiştirelim dedim. Hafta içi bi gün gideceğim sanırım.
    1 puan
  25. Olacağını sanmam [emoji23][emoji23][emoji23][emoji23]
    1 puan
  26. Büyük ihtimalle ben sağıma bakmayı unuttum arabayı bahane ediyorum [emoji2]
    1 puan
  27. vay be ben sadece kapı kiliti ile mi yetineyim şansa bak. teşekkürler
    1 puan
  28. 1 puan
  29. Artıları eksilerinden çok olduğu için bazı şeyleri görmezden gelmeye çalışıyoruz ama bu sıkıntıyı sadece ben mi çekiyorum acaba deyip konu açma gereksinimi duydum.
    1 puan
  30. Çözümü buna uygun tasarlanmış araç almak ve önceden kontrol etmek.
    1 puan
  31. Durup bakıp geçmeyi öğrendim. [emoji3]
    1 puan
  32. Sen çok yanlış gelmişin müdür, arkanı saatli taşa verip 500km kadar git bence Doğan abi, gönder butonuna bastıktan hemen sonra beğenme rekoru varda ben mi bilmiyorum.
    1 puan
  33. Evrim mi? Pek çok yerde yazdım-söyledim, yine söylüyorum, film bilmeden İslami Tasavvuftaki vahdet-i vücut inancını anlatmış.. Scarlett abla filmin sonunda bilinç %100 olduğuda Hallac-ı Mansur gibi "En'el Hak" diyecek diye bekledim biran için İşin sırrı sonunda sayın abim..
    1 puan
  34. Arkadaşlar başrolünü Jonny Deepin oynadığı komedi-macera karışımı MortDecai seyredilebilir ben o sparrow rolündeki sarhoş ve en küçük zorlukta kendini düşünüp tüyme mimik jest ve konuşmasına bayılıyorum...günün filmi olarak seyredilebilir...Tavsiye ...
    1 puan
  35. Teşekkürler bunu anlamak mümkün değil ki.. Defter 82.5 TL imiş iyi buna şükür..
    1 puan
  36. Bende Ya çıkarsa diye şansımı denerdim
    1 puan
  37. Havasını indirip gezmek en kolayı
    1 puan
  38. 1 puan
  39. Hantlarımızı Plasti dip mat siyaha boyuyoruz ilk deneme
    1 puan
  40. Bu başlıktaki gibi düşünerek 2013 yılında Green card için başvurmuştuk. Bana çıkmadı ama eşime çıktı. Neyse ben ve çocuklar da yancı olarak alabiliyoruz. Her şeyi satar amerikaya gideriz dedik. Neyse sonraki formu doldurduk bunlar bize size görüşme maili atacağız dediler ama atmadılar. Geçenlerde bir baktık bizim görüşme randevumuz çoktan geçmiş. Oturup ağlayan bir mail attım, bildireceğiz dediniz bildirmeniz diye..Bize hazirana yeniden randevu verdiler. Green card alacağımızın garantisi de yok.. Acaip acaip şeyler istiyorlar ve inanılmaz masraflı (1000TLyi bulacak masraf). Pasaportların en az 8 ay geçerli olmasını istiyorlar. Görüşme günü bizim 6 ay kalmış olacak. Yeşil pasaport ve mecburen yeniletmek zorundayız yapmışken 5 yıllık yaparız . Yani green card hayali ile 6-7 ayı yakmış olacağız. 560 TL çarpı 4= 2240 TL pasaport harcı.. Görüşme ücreti kişi başı 330 dolar. 4 kişi 1320 dolar.. Ayrıca Ankarada bir doktor dan rapor istiyorlar sadece 2 doktor bunlar(nereden bağladılarsa konsolosluğu, bunca yıllık doktorum şöyle kıyak bir iş ayarlayamadım). Muayene ücretleri 100 dolar tahliller 60 dolar. 160 dolar çarpı 4 640 dolar da oraya vereceğiz. Ayrıca çocukları 4 gün önceden ankarada istiyorlar. Eksik aşıları varsa tanesi 25 dolardan mı ne tamamlanacakmış. Saçmalık 1 hafta çocuk okula gidemeyecek mi. Yol , kalma masrafları falan olacak , biz buradaki işe gelmediğimizde bizim aldığımız para düşer onları da hesaplayalım.. 1960 dolar sadece masraf 5100 TL falan yapar herhalde. 2240 TL gereksiz yere pasaport uzatma ve diğer masraflar hemen hemen 10 binTL cebimizden çıkacak ve de hala green card alma garantimiz yok..
    1 puan
  41. uzun zamandır beklediğim (çünkü sık sık turtle wax ı ziyaret edip neler çıkmış bakarım) sentetik cila satışı başlamış.. ABD de çıkalı epey olmuştu, burada eski ürün satılıyordu, eski mesajlarda linki vardır, yenisinin daha etkili (ve pahalı ) olduğu açık.. ama şunu söyleyim, normal 500 ml cila 2-3 kez cilalama yaparken (iyisi 30-40 tl), bu cila biraz su gibi eğer değişime uğramadıysa 5-6 cilalama yapar = 100 tl http://www.hepsiburada.com/liste/turtle-wax-ice-sentetik-cila-414-ml/productDetails.aspx?productId=otdgt468r&categoryId=20035736&SKU=OTDGT468R https://www.turtlewax.com/shop/products/turtle-wax-ice-liquid-wax yeni kil de fiyat iyi: http://www.hepsiburada.com/liste/turtle-wax-yuzey-temizleyici-kil-100-gr-fg6695/productDetails.aspx?productId=otdgfg6695&categoryId=20035754&SKU=OTDGFG6695 kısmetse yarın cila yapacağım.. artık resim yok, yukarıda var
    1 puan
  42. ORTADOĞULULAR’DAN NİÇİN NEFRET EDİYORUM? Bu başlık için çok düşündüm. Çoğu insanı kızdıracak bir başlık. Ama olsun. Yalan yazmıyorum. Dürüstüm… Herkesten önce kendime… Bir yaz sıcağında bütünleme sınavlarına hazırlanıyordum. Yanımızdaki daire boyanıyordu. İçindeki işçiler durmadan gülüyorlar, alaycı bir şekilde bağırıyorlardı. Gürültüleri yüzünden ders çalışamıyordum. Yanlarına gittim. Ortalarında bir kişi çaresiz bir şekilde bana bakıyordu. Ötekilerin hepsi ona alaycı bir şekilde gülüyordu. “ Ne oluyor burada? İki saattir gürültünüzden ders çalışamıyorum. “ dedim. Alaycı bir şekilde o adamı gösterdiler. Durumu anlamadığımı gösterir şekilde kafa salladım. “ Romanyalı “ dediler. “ Ne olmuş? “ dedim. Güldüler, “ Yabancı “ dediler. Ertesi günde aynı adamla yine dalga geçiyorlardı. Yanlarına gittim, bu sefer kızgındım. “ Adamla derdiniz nedir? Bir şeyi yanlış mı yapıyor? “ dedim. “ Yooo, Romanyalı, yabancı “ deyip gülmeye devam ettiler. Kızdım ve biraz sert sesle. “ Adam adam gibi çalışıyor, niye durmadan kafa buluyorsunuz? “ dedim. Ustabaşlarına “ Bu adam kim? Yanlış bir şey mi yapıyor? “ dedim. Ustabaşı “ Romanya dağılınca buraya gelmiş çalışmaya. Biz de iş verdik, acıdık “ dedi. Acıyıp iş verdikleri adam zaten ucuz olan inşaat sektöründe sıradan bir işçinin aldığının dörtte birini alıyordu. Üstüne üstlük bir de durmadan dalga geçiliyordu. İş bitince öteki işçiler eve gidiyor, o biraz daha fazla tek başına çalışıyordu. Bir akşam yanına gittim. Harika bir resim çizmişti duvara… 3-5 kelime İngilizcem ile harika resim çizdiğini söyleyip, nerede öğrendiğini sordum. Romanya’da bir Üniversitede resim hocasıymış. O yıllar Sovyetler Birliği’nden birçok kadın Türkiye’ye çalışmaya ya da ticaret yapmaya geliyordu. Hepiniz hatırlarsınız o kadınlara birer hayat kadını muamelesi yapılıyordu. Her birisi potansiyel orospuydu bizim insanların gözlerinde ve durmadan “ Nataşa “ diye alay ediliyorlardı. Ülkeye gelen birçok Batılı turisti gördüm, tanıdım ama onlar sadece turistti. Çalışmıyorlar, geziyorlar ve gidiyorlardı. Bir çeşit dokunulmazlıkları vardı. Ancak Romanyalılar, Ruslar ya bizimle çalışıyor ya bize çalışıyorlardı. Yollarımız değil, yaşamlarımız kesişiyordu. Okul bittikten 2 sene sonra yurtdışına gittim. Yabancılarla çalışmaya başladım. İçimde hep bir korku vardı… Kendi ülkeme çalışmaya gelen insanlara bizimkilerin yaptığı davranışlar bana da yapılacak mı? Gözlerimin önüne hep, çaresiz bakışlarla bana bakan Üniversite’de resim hocası o Romanyalı adam geliyordu. Yabancı olmak böyle bir şey miydi? Sıra bende miydi? Yurtdışına gittiğim gün ilk elden beynimde dolanan sorular bunlardı… İlk bir Türk’ün yanında çalışmaya başladım. Hemşerimdi, neredeyse tuvalette bile namaz kılacak kadar ibadete düşkündü. Bana “ İngilizce ve iş bilmiyorsun. Bunları öğrenene kadar takıl burada. Öğrenince ücretini konuşuruz “ dedi. 10 saate yakın çalışıyordum. Toplam 10 dolar veriyordu. 1 paket sigara parasıydı. O dönem saat ücreti o ülkede 10 dolar idi. 1 aydan fazla zaman geçmişti. Her işi yapar olmuştum. Ücreti konuşmak istediğim zaman sürekli hazır olmadığımı söylüyordu. Çaresiz kalmaya başlamıştım. Bir gün bir Türk arkadaşa rastladım. “ Nerede çalışıyorsun “ dedi. Söyledim. “ Adam hemşerim dedim. “ Bırak hemşeriyi. Hemen oradan çık, el altından bir iş bul ve sakın kalma. O adam ilk gelen Türkler’i alır, para vermez, aylarca kullanıp atar. Türkler’i boş ver. Yabancıların yanında çalışmaya çabala. Türkler asla hakkını vermez. Oyalarlar seni. “ dedi. Bir Batılı’nın yanında iş buldum. Ne verirse almaya razıyken ummadığım şekilde saatime 12 dolar verdi. İngilizcem yoktu. Yeni öğreniyordum. Adamlar bunu bana karşı asla kullanmadılar. Her defasında bir bebekle konuşur gibi yavaş yavaş iş bilgilerini aktarıyorlar, sabırla beni dinliyorlardı. Ortadoğu ile Batı’nın iki ayrı dünya olduğu konusunda ilk ışıklar o zaman içimde yanıp sönmeye başladı. Patronum, yerleri silmemi isterken bile büyük bir kibarlıkla bana “ Sir “ diye hitap ediyor, arkadaşları ve ailesi ile tanıştırırken “ Bu centilmen Türkiye’den yeni geldi aramıza katıldı “ diyordu. İNANIN benimle kafa buluyorlar sanıyordum YİNE İNANIN Adamların kültürü buydu ve samimiydiler. Devlet dairesine vize uzatmaya ya da bir sorun halletmeye gittiğimde memurlar “ Sorununuzu bizimle paylaştığınız için çok teşekkür ederiz. “ diyorlardı. İnanamıyor, bana mı dediler acaba diye sağa sola bakıyordum. Yine içimde aynı duygu beliriyordu: “ Yok yok, ben yeni geldiğim ve fazla dil bilmediğim için bunlar kafa buluyor benimle “ Asla inanamıyordum devlet memurundan, belediye şoföründen, polisinden, patronuna kadar böyle davranışlarla karşılaştığıma… Daha sonra dil konusunu halledip, eğitimim üzerine profesyonel bir iş bulup, işte de deneyim kazandıkça statü elde etmeye başladım. Ama içimdeki korku geçmiyordu. Ya bir gün içlerinden birisi “ Yeter ama sen de kimsin, daha dün geldin boktan bir ülkeden; şimdi bize ağalık taslama “ derse ne yapacaktım? Romanyalı işçi geliyordu hep aklıma… Ancak asla böyle birşeyle karşılaşmadım, herkes işini yapıyor, farklı kimliğiyle, insani değeri ve çeşitliliğiyle saygı görüyordu.. Ortadoğulular’ı tanımaya başladım. Benden yıllar önce gelip orada yaşayanları… Bir ara Lübnanlılar’ın mahallesine taşındım. Sidney’de Lakemba denilen bir mahalle. Küçük Ortadoğu olarak bilinen bir yer. Mahalledeki Lübnanlılar’ın çoğu Lübnan iç savaşından kaçıp gelmişti. Ancak mahallede sürekli olay oluyor, polis basıyordu. Avustralya gazetelerinde o dönem birkaç ayda bir 5-10 Lübnanlı tarafından kaçırılıp tecavüz edilen 17-18 yaş civarlarında kızların haberleri yer alıyordu. Sadece tecavüz olaylarıyla değil, gasp, soygun ve öteki suçlarla da Lübnanlılar anılıyordu. İnanamıyordum olanlara. Lübnanlılar’a sorduğumda gülerek Avustralyalılar’ı gösterip “ Bunlar kafir “ diyorlardı. Maria adında bir kız çalışıyordu yanımızda. Bir gün işten acilen çıkma kararı aldı. 2 hafta önceden bildirmesi gerektiğini, yerine adam bulmak zorunda olduğumuzu söyledim. Bana “ Erkek arkadaşımdan ayrıldım “ dedi. “ Ne olmuş.. “ dedim. “ Erkek arkadaşım Lübnanlı. Acil kenti terk edeceğim. Bulurlarsa ya öldürürler, ya toplu tecavüz ederler. “ dedi. Lübnanlılar’ın bu tip olaylarını görünce çıldırma noktasına gelmiştim. Her türlü pislikleri için yaptıkları açıklama hep aynıydı : “ Bunlar kafir “ Düşünün… Kendi iç savaşınızdan kaçıp dünyanın en gelişmiş ülkelerinden birisine kaçıyorsunuz. Bu ülke size bakıyor, işsizlik parası veriyor, bedava ev veriyor yaşamanız için. Bütün sosyal haklarını ve konforlarını size açıyor. Siz “ Bunlar Kafir “ diyerek hem kızlarına tecavüz ediyor, hem mallarını gasp ediyor hem de sosyal sistemlerini sömürüyorsunuz. En son sahillerdeki bikinili kızlara saldırmaya başladılar. Sebep yine aynıydı : “ Siz kafirsiniz “ Avustralya halkı artık dayanamamıştı ve hem Lübnanlılar’ın bu davranışlarına hem de kurdukları mafya organizasyonlarına karşı büyük bir ayaklanma başladı. Lanet olsun böyle adamlara diyerek mahalleden kaçtım. IŞİD’e katılan gruplar arasında Avustralya’dan gelip katılanlar dikkat çekiyordu. Kimse böyle bir katılımı beklemiyordu. BBC’de geçen çıkan bir habere göre, Avustralya’dan gelip IŞİD’e katılanların büyük çoğunluğunu Lübnanlılar oluşturuyordu. Beni hiç şaşırtmamıştı. Yaşadıkları medeni ülkelerde kavgayla, gürültüyle, avaz avaz bağırmayla hiçbir iş halledilemeyeceğinin çaresizliğini yaşıyordu Ortadoğulular… Bütün kıvranmalarının temelinde bu vardı. IŞİD’e katılmak bir çeşit özlemini duydukları kavganın, gürültünün ve birbirine acı vererek mutlu olmanın gerçekleştirilme yoluydu.. Bir çeşit Ortadoğulu için mutluluk iksiriydi, çok geç kalmış bir rüyaydı… Hava atamayacağınız, gösteriş yapamayacağınız, bağırarak, kavga ederek hüküm kuramayacağınız yaşam bir çeşit cehennemdi… Kaliteli sıradan bir insan olmak büyük bir hayat yüküydü… Yıllarca dillere dolanan “ göçmenlerin entegrasyonu “ problemi yıllarca yüzlere takılan bir maskeydi… Gittikleri yerleri, geldikleri yerlere çevirememenin acısı vardır Ortadoğulular’ın yüzlerinde… Lübnanlılar kadar olmasa da Türk mahallelerinde duyduğum, gördüğüm hikayeler çok benzerdi. Yalandan aldıkları sahte sağlık raporları ile işsizlik fonlarını, sigorta şirketlerini dolandırmak çok revaçtaydı. Birçok Türk kendisini ya hasta, ya işsiz göstererek, gizliden çalışarak devletten para yürütüyordu. Kahkahalarla birbirlerine üç kağıtçılıklarını anlatıyorlar, Türk kahvelerinde birbirlerine nasıl devlet soyulacağı konusunda akıl veriyorlardı. Sosyal kurumların önünde sahte kağıtlarla devleti dolandıran Türkler’e bakıyordum.. İçlerinde en Şeriatçısından, en Komünistine. Alevi’sinden Sünni’isine, Türk’ünden Kürt’üne hepsi vardı. İdeolojileri ve kimlikleri ne kadar farklı olursa olsun davranış kültürleri ve düşünme biçimleri hep aynıydı. Aynı işi yapıp aynı parayı alan yerlilere, Türkler’in yaptığı gibi yapmasını ve devleti dolandırıp ekstra para almasını söylediğimde çoğunun tepkisi aynıydı: “ Sistemime zarar veremem, çünkü ülkemi seviyorum. “ Ortadoğulular’a bu adamlardan aldığım cevabı söylediğimde, söyledikleri hep aynıydı. Büyük bir alaycı kahkahanın ardından: “ Bunlar aptal “ Devletini soymayan yerli halkları aptal gözüyle görüyorlardı Ortadoğulular’ın anlattığım bu özeliğinin yanında başka bir özellikleri de Güç gösterisi. Yani hava atmak. Ülkemizde bilirsiniz. Cebine 3 kuruş giren adamın ilk yaptığı şey hemen hava atmaktır. Ya bir lüks araba, ya bir telefon, onu da bulamazsa hava atacak muhakkak bir şey bulmaktır. Var olmanın dayanılmaz hafifliği hava atmaktır. Güçlü görünmektir. Kibir ve dokunulmazlık duvarları örmektir. Yükseklerde görünmektir. Sokakta tesadüfen tanıştığım ve davranışlarından giyimlerinden çıkartmadığım insanların vali, belediye başkanı, milletvekili çıkmasına çok şaşırıyordum. Hemen gözlerimin önüne Ortadoğu geliyordu. Tabi Ortadoğu’da vali, belediye başkanı, milletvekili olmak… Türkiye’de yanına bile yaklaştırılmadığımız adamlar, burada yolda yürüyen, ekmek alan, gazete alan, ayaküstü tanıdıklarıyla konuşan, benimle tanıştırılınca memnun olduklarını söyleyen insanlardı… Anlatacağım bir milyon örnek var bu anlattıklarıma paralel.. Twitter’da anlatıyorum da yeri geldiğinde… Asıl konuya döneyim tekrar… Ortadoğulular’ı yurtdışında tanıdım. Nasıl yalancı, ahlaksız, kendilerinden başka hiçkimseye saygısı olmayan, tek dertlerinin üstünlük, güç ve ego olduğunu başka ülkelerde gördüm. Türkler, Iraklılar İranlılar, Afganlılar Pakistanlılar, Lübnanlılar… Aklınıza gelen Ortadoğu’nun bütün halkları… Aynı kalıptan çıkmış gibi sahtekarlıkta,dolandırıcılıkta, riyakarlıkta muazzam hünerlerini göstermekte yarışıyorlardı. Birçoğunun bütün derdi devleti, sosyal kurumları kısaca önüne geleni soymaktı. Bir de, din adına bu soygunları yaptıklarına inanıyorlardı. Oturma haklarını almak için her türlü yalanı, palavrayı ve üç kağıdı çevirdikleri devletleri rahatladıkları ilk an soymaya başlıyorlardı. Nicin boyle yaptıklarının cevabını vermeden önce atacakları alaycı kahkaha hep hazırdı: “ Bunlar Kafir “ Bir ara ticaret yapmıştım. Hem Ortadoğulular’a hem Batılılar’a mal satıyordum. İş üzerinde ahlaklarını görme fırsatım olmuştu ve çok büyük bir deneyimdi benim için. Bir Batılı’ya mal satınca söylediği şey “ Ayın şu günü benim ödeme günümdür. İsterseniz parayı hesabınıza gönderelim, isterseniz çekinizi o gün gelin alın. “ Ortadoğulu’ya mal satınca cevap hep aynıydı : Mal satılınca parayı alırsın, “ Mal satılınca da para verilmez, bahaneler uydurulur ve hep başka günlere ertelenirdi. İsyan ederdim. Sabah akşam din diyanet satan, ahlak dersi veren adamların bütün işlerini üç kağıtçılıkla, dolandırıcılıkla, riyakarlıkla yapmalarına isyan ederdim. Durmadan Ateistler’le dalga geçip, Batılılar’a sonsuz nefret kusan adamların nefret ettikleri, dalga geçtikleri adamların binde biri kadar ahlaka ve dürüstlüğe sahip olmamaları isyan ettirirdi beni… Kanadalı bir arkadaşım vardı. Amerika’ya et ihraç ediyordu. Bir gün sohbet ediyorduk. Yeni parti canlı hayvanları ihraç etmişti. “Ödemeyi neyin üzerinden yapıyorlar? Hayvan başına mı yoksa kilo başına mı ödeme yapıyorlar?“ diye sordum. “Kilo başına.“ dedi. “Kaç kilo sattin?“ dedim. “Bilmiyorum“ dedi. Şaşırdım. “Nasıl öğreneceksin? “ dedim. “Hayvanlar Amerika’ya ulaştığında, Amerikalı alıcı hepsini teker teker tartıp bana bildiriyor. “ dedi. Şok olmuştum. Adam Amerikalı et ithal eden firmadan öğrenecekti ne kadar kilo hayvan sattığını… Dürüstlüklerinden endişe etmiyordu… Allah aşkına … Ortadoğu’da hiç böyle bir örnekle karşılasanınız var mı? Hemen bin sene öncesinden peri masalına dönmüş örnekleri vermeyin. Ortadoğu ülkelerinden sadece birisinde böyle bir örnek yaşanıyor mu? Dürüstçe cevap vermeyin ama dürüstçe bir düşünün lütfen… Türkiye’de iken Atatürk karşıtı idim. “ Muasır medeniyetler seviyesine çıkmalıyız. “ sözü ile dalga geçerdim. Ancak yurtdışına çıkıp, özellikle medeni ülkelerdeki halkları ve oradaki her türlü imkana ve rahata rağmen kendi ülkelerindeki soygun, vurgun düzenini kuran Ortadoğulular’ı görünce Atatürk’ün değerini anladım. Türkiye’deki arkadaşlarıma Atatürk’ün değerini anlattığım zaman benden duyduklarına inanamıyorlardı ve nasıl oldu da Atatürkçü oldun diyorlardı. “ Atatürkçü değilim, Atatürk’ü anladım. Daha da önemlisi sizlerin ne mal olduğunuzu anladım. “ diyordum. Sabahtan akşama kadar birbirine ahlak dersi veren Ortadoğu ülkelerine ve halklarına bakın. Tek uzman oldukları şey içlerine tesadüfen doğdukları yerel, etnik ve dini değerleri mutlak üstünlük ve yücelik olarak görüp, o kimliklerden ve inançlardan gelmeyenlere yeryüzünü zindan etmek. Dillerinden düşürmedikleri “ Hepimiz Kardeşiz “ sözü en büyük yalanları. Bu sözü söyledikten sonra arkanızı dönünce gizliden fısıldadıkları bir söz daha var: “ Hepimiz kardeşiz ama abi benim. Ben ne dersem o olur. “ Bütün hikayeleri bu cümlede özetlenmiştir. Tüm amentüleri devlet soymak, devlet soyulmazsa birbirini soymak. Ve gittikleri yerleri geldikleri yerlere benzetmek … Farklı inançtan, mezhepten, kimlikten gelenlere “kendi yüce ve üstün“ değerlerini dayatmak. Batılı bir Sosyolog arkadaşıma Batı – Doğu kıyaslaması yaparken her Ortadoğulu’nun aspirin gibi her soruna tedavi olarak söylediği sözü söyledim: “Siz bizi sömürdüğünüz için biz bu haldeyiz.“ “Hayır“ dedi. “Biz sizi sömürdüğümüz için bu halde değilsiniz. Aksine siz bu halde olduğunuz için sömürülüyorsunuz.“ Doğu toplumunu Batı’da tanıdım. Türkiye’deyken “ Kahrolsun Batı, Kahrolsun Doğu sömürüsü“ der dururdum. Ancak yaşadıkça şunu gördüm ki, Doğu’nun büyük bir “Doğulu“ sorunu var. Kaynak: suyunrengi.wordpress.com
    1 puan
  43. aracım önce yıkandı, sonra nemli bezle tekrar silerim ki vurukları göreyim, 3-4 noktaya rütuş yapıldı(malum taşlar), cilalandı, motoru temizlenip spreylendi, fitilleri silindi ve kışa hazır hale geldi. aracı dış etkenlere karşı 1 yıl koruduğunu iddia eden turtle wax ın yeni cilasını aldım.. artık kışa girerken bu cilayı, sonra 6 ay koruması olduğunu söylediği 3m cilasını kullanacağım. eskiden 6 ayda bir cilalar, zamanı geçti, yağmur var, cilalayamadım gibi hayıflanırdım.. ekimde turtle wax la cilalayınca 2. cila için mayıs hatta haziranı bile bekleyebilirm. daha önce defalarca bahsettiğim ürünleri bir kez daha belirteyim..1-2 yenilik var: cila, ice cila gibi çok sulu kolayca uygulanıyor. ice tamamen şeffaftı bu hızlı cilaya benziyor süt gibi:http://www.hepsiburada.com/liste/turtle-wax-boya-koruyucu-1-yil-etkili-500-ml-fg6876/productDetails.aspx?productId=otdgfg6876&categoryId=20035769&SKU=OTDGFG6876 yaz cilası(benim için): real de 30-35 tl. http://www.hepsiburada.com/liste/3m-likit-cila-performance-finish-39030/productDetails.aspx?productId=otm09mpn39030&categoryId=20035736 motor spreyi. -50, +600 dereceye dayanıklı, mum gibi film kaplıyor,( biraz kuruyunca tırnakla sürtün, filmi kalkıyor pul-pul): italyan: http://www.hepsiburada.com/liste/mafra-motor-koruyucu-cila-splendi-motor/productDetails.aspx?productId=otvr12&categoryId=20035767&SKU=OTVR12 fitiller, kapıdaki camları çevreleyen kauçuklar ve marşpiyel için: http://www.hepsiburada.com/liste/sonax-gummi-plastik-yenileyici-340200-300ml/productDetails.aspx?productId=otson340200&categoryId=20035742&SKU=OTSON340200 lastik için: çok kalıcı; resimde uygulamadım, bir önceki uygulamadan kalma siyahlık(2-3 haftalık): http://www.hepsiburada.com/liste/sonax-xtreme-nano-lastik-parlatici-jel-500-ml/productDetails.aspx?productId=otson235200&categoryId=20035747 far koruyucu: her 2 yıkamada kullanılır. yazın her yıkama olabilir. http://www.hepsiburada.com/liste/meguiars-far-parlaklik-koruyucu-8517110/productDetails.aspx?productId=otm8517110&categoryId=20035742&SKU=OTM8517110 2 ay sonra 2 yaşını tamamlayacak focus um:
    1 puan
  44. dün arabamı havanın güzel olmasınıda fırsat bilerek sonunda cilalayabildim. 1 aydır dersten kalan boş vaktimde güneşin çıkmasını bekliyordum. bugünde dahil 3-4 gün daha yağmurlu gözüküyor ama olsun. arabada cila kalmamıştı. yağmur suları boncuklaşmıyordu 1 - 1,5 aydır. en son geçen eylülde cilalanmıştı. cilanın nasıl yapılması gerektiği bir çok başlıkta mevcut. kısaca benim yaptığım en önemli şey. yıkamacıya güvenmem. bir kova su ile arabayı baştan aşağı yeniden sildim. amaç aracın her yerini görüp, çıkmayan leke, zift vb şeyleri çıkarmak. en önemlisi ise taş vurukları. bir çamurlukta, bir tane kapıda tespit edip rütüşladım.. ve cilaladım. resimler aşağıda..sabah çektim. yağmur gece yağmış, sabah çiseliyordu. cilalı araba ile cilasız araba farkını görebilir arkadaşlar.
    1 puan
  45. Eylemi değil kavramı tartışıyorum, selektör yapmak demek? Seçiciyi kullanmak, eee ne seçiyoruz? Uyarı ışığını. Yani bu dilimize yanlış veya eksik yerleşmiş gavurca kavramlardan. Uzun far selektörü ya da seçici kolu denilebilir. Bunu yaparsam en az yarısı hızlanıp yol vermemeye çalışıyor ve yakıt tüketimimi arttırıyor boşuna, ileride sola sapak yoksa uyandırmadan geçmek en iyisi. Karşıdan yanlış sollamış gelen adama uyarı ışığı da anlmasız, içeri girebilecek olsa zaten girer, belli ki bir salaklık yapmış ve güvenliği sağlamak sana kalmış, yavaşlayıp kenara çekeceksin mecburen. Yok ben yanlış sollamışım zor gireceğim kendi şeridime adam bunu fark edemiyorsa zaten uyarı ışığında da ne yapacağını bilemeyecektir. Ben uyarı ışığını sadece radar görürsem olası kurbanları haberdar etmek amacı ile kullanıyorum, çok ayıp yavaş gidin, suç işliyorsunuz mealinde.
    1 puan
  46. Kitapçığı iyi okumadınız galiba.... Sistemsel bir uyarı mevcut, sensörden bağımsız olarak...Ama test etmedik...İyi bakın göreceksiniz..
    1 puan
This leaderboard is set to Istanbul/GMT+03:00
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgi

Bu siteyi kullanarak, forum Gizlilik Politikasını kabul etmiş olursunuz.