Jump to content
2019 Temmuz ve 2023 Mart arası tüm içerik ve üyelikler silinmiştir. Lütfen yeniden kayıt yapınız ×

Liderlik Tablosu

Popüler İçerikler

28-06-2012 tarihinde, İletiler içinde en yüksek itibara sahip içerik gösteriliyor

  1. Focus'a dar diyenlere ben de bir ses vereyim, alet ele oturan eldiven gibi sürücüsünü sarıyor, kısacası araba kullanmaktan zevk alan, kendi ve aracının limitlerini araştırmaktan korkmayanlar için, arabayı sadece ulaşım değil zevk için kullananlar için, sürücü ile arabanın bütünleşmesinden hoşlananlar için. Bu çok net! Yok ayak ayak üstüne atıp, yolu da hissetmeyeyim, ses de duymayayım, en bir konforlusundan ferah ferah gideyim diyorsanız ya evinizin salonundan hiç çıkmayın, ya da bu paraya en donanımlısından şahsiyet yoksunu bir Fluence alın ve rahat edin. Otomobil almadan beklentilerinizi iyi tanımlamazsanız hayal kırıklığı kaçınılmaz olur...
    6 puan
  2. Ben killarimi aldirdim, kimseye kil falan olmuyorum artik.
    4 puan
  3. Yeni KIA Ceed radyo reklamına acaip kıl oluyorum. Her duyduğumda "HasCeedtir" deyip hemen kanal değiştiriyorum..
    4 puan
  4. Ohooo.... Kendini isminle net bir şekilde tanıtmana rağmen telefonda daha bir dakika geçmeden "kim arıyor diyelim" diye soran sözde sekreterlere (tabii gözle göremediğim için başka özellikleri ile işe alınmış olma ihimalleri hakkında yorum yapamıyorum) Poliklinikte "nesi vardı" sorusunua tek bir sornla başlayıp, tatmin edici cevaplar aldıkça yeğenlere kadar tüm aile çocuklarının tek tek şikayetlerini uzun bir lite yaparak sorgulamaya çalışan hasta sahiplerine Konumu gereği sahip olduğu yetkiyi sorun çözmeye değil de seni ezmeye yönelik kullanmaya çalışanlara "Yok" cevabına "Hiç mi yok" diye soruyla karşılık verenlere (sabırla "Yokluk nitel bir tanımlamadır, nicel değil, bu nedenle az yok, çok yok olmaz" şeklinde cevap vererek suratlarındaki budala ifadeyi görmeye de bayılıyorum bu arada) Kuyruk kaynakçılarına Babasının tarlasının karayollarına dönüştüğünün farkında olmayanlara Bir halt bilmediği halde o konuda otorite imiş gibi bilgiç bilgiç konuşanlara (bu grubu da münasip bir hayvanın münasip bir yerine yerleştirmeye çalışıyorum elde olmayarak, kendimde de buna kıl oluyorum) Halkı salak yerine koyan yönetici ve siyasetçilere Karayollarını umumi çöplük zanneden ilkel yaşam formlarına Sosyetik apartmanda oturup eve girip ayakkabılarını koridora bırakan kırsal ruhlu kardeşlerimize Birinci fasikül burada bitti, arkası yarın...
    4 puan
  5. Merhaba, 40 bin km'ye dayanmış ve 4 yılı aşmış (52 ay) aracımızda yaşadığımız sorunları ve yıpranmaları göstermeye çalışacağım.. Resimleri tıklayarak büyütebilirsiniz. Tüm teypler 1 hafta içinde bu hale geliyor...Güneş yansımalarında görmek sıkıcı.. Vites Topuzu : Tarz ve kalitesini çok severim ama yıpranıyor. Klima ve Teyp üstündeki boyalar zamanla şişip dökülebiliyor.. (Araç nemli bölgede kullanılıyor etken olabilir) Bunları müşteri memnuniyeti kapsamında hafta içi yaptırmayı planlıyorum. Dashboard üstündeki gizli bölme, burası sık kullanım sonrası tırnağı kırılıyor bunu bildiğim için kesinlikle lazım olmadıkça kullanmıyoruz.. bu sebeple sorun yaşanmadı ama yaşanan parçalardan bir tanesi. Bu sorunu daha önce okumadım ama ben yaşadım, bagajdaki stepne bölümünün ıslanıp pas olduğunu gördüm ve araştırdık serviste her yere su tutarak test ettik; Stopların altındaki slikon/conta eskimiş su geçiriyordu.2 adet vidayı sökerek dediğim kısma ulaşabilirsiniz. Çözüm: Su geçirmez özellikli siyah slikon çekildi. Bu çözüm sonrası servisten çıktık akşam gezerken baktık ki ampül yanmıyor; kapalı olan servis'i müdürü arayarak açtırdık Focus II Hb araçtan ampül söktük geçici olarak yola bu ampül ile devam ettik, Focus'un bu ampül'ü zor bulunur (kırmızı boyalı olan) sipariş edildi gelene kadar ampül'ü oje ile boyadım ve öyle kullandım.. Arka kapı perdelerindeki problem; bir çok kullanıcı bunu sert bırakarak kırabiliyor, geçenlerde kim olduğu belirsiz bir vatandaş bu parçayı çıkarttırmış !?! Neyseki kırılmamış parça yerine taktım (içine kaçan perdeyi Kalın Tığ (Resim) ile çıkarttım) Focus II'lerin kronik sorunu olan arka kapı kilit sesi, çözümü: değişim 1 defa değiştirildi şimdi yine başladı. Eskisi arka, simdi ön ses getiriyor Videosu: Çift kilit yapıldığı an ses geliyor.Tek kilitde bulunmuyor. Ön farlarda ''beyaz lekeler'' de Focus II'lerde çokca görülmüştür.Bende çok fazla olmadığı için değişim yaptırmadım. Elimde resim yok maalesef. Şimdilik aklıma gelenler bunlar... Sizlerde bilgi ve resimlerle katkıda bulunabilirsiniz
    3 puan
  6. ICS arkasından gelen Jelly Bean yavaş yavaş gözükmeye başlıyor. Genel olarak ek özellikler haricinde ICS'in cilalanmış ve optimize edilmişi diyebiliriz.
    3 puan
  7. Ben ise bu foruma bu kadar nadir uğramana kıl oluyorum...
    3 puan
  8. Evli olanlara benzetme şöyle olabilir: Eve eşinin yanına döndüğünde ne hissediyorsan onu...
    3 puan
  9. Kıldığı namazla övünenlere ve namazı günlük hayatta menfaat sağlamak için kullananlara Kıl Oluyorum
    3 puan
  10. Ben daha sarı ışıkta kornaya basanlara kıl oluyorum...Belki insan acemi belki dalgın sen bip bip yapınca adam hata yapacak rahat bırak insanı yaw..
    3 puan
  11. "Ses getirdi" tabiri yanlış olmakla birlikte F3'ü yerden yere vurmayı gerektirecek bir durum da olmadığını düşünüyorum. F1, F2 ve F3'ten uzur süreli ikişer adet araç kullanmış biri olarak F3'ün kesinlikle en iyi Focus olduğunu söylemek hiç yanlış olmaz. Ne kadar iyi olduğu sorusunun yanıtı belki çok net değil ancak bu sınıf içerisinde değerlendirdiğinizde hatırı sayılır bir pozisyonda oturduğunu da rahatlıkla söyleyebiliriz. Her aracın artı ve eksileri vardır. Hiçbir araç mükemmel yapılamadı uzun süre belki de yapılamayacakta. Kaldı ki "mükemmel" kelimesi de oldukça göreceli bir tabir. Çünkü herkesin mükemmel ya da daha geniş tabir ile "iyi" anlayışı da çok farklı. Yalnızca bir ya da birkaç konuda spesifik eksiklikleriyle aracı değerlendirmek pek mantıklı değil bana göre. Yüzbinlerce parçadan oluşan oldukça da komplike bir makinadan söz ediyoruz. Herşeyi iyi olmayabilir ya da daha doğrusu "herşeyi herkese göre iyi" olmayabilir ama bu bütünün kötü anlamına kesinlikle gelmez. Tüm artı ve eksilerini alt alta koyup topladığınızda -bana göre- bu sınıfın en mantıklı aracı F3 çıkıyor. Çok net olan birşey daha var bana göre. Focus'un tüm kasaları çok çok genel bir tabir ile otomobil kullanmaktan keyif alan, yolu ve geri kalan herşeyi (direksiyondan, cam açma düğmelerine kadar) hissetmekten hoşlanan insanlara göre araçlar. Öyle değilseniz Focus'la işiniz yok kesinlikle...
    3 puan
  12. alıntıdır. Değerli Yarışseverler Dostlarımız; 03 Temmuz 2012 Pazar günü 2012 Yılı 6. Ayak Drag Yarışı İzmir Ülkü Yarış Pisti’nde,İzmir Ülkü Motorsporları Kulübü tarafından organize edilecektir.Yapılacak yarışın programı ekte olup ,sizleri de bu coşkuyu bizlerle yaşamanız için İzmir Ülkü Yarış Pisti’ne bekleriz. .. 2012 Yılı 6. Ayak Drag Yarışı Programı Günün Programı ; KAYITLARIN KAPANMASI 01 Temmuz 2012 Pazar Saat 14:00 İDARİ KONTROL&TEKNİK KONTROL 01 Temmuz 2012 Pazar Saat 14.30 – 15:15 İLK KOMİSERLER KURULU TOPLANTISI 01 Temmuz 2012 Pazar Saat 15:20 BRİFİNG 01 Temmuz 2012 Pazar Saat 15:35 Yer: Yarış mahalli YARIŞMANIN STARTI 01 Temmuz 2012 Pazar Saat 16:00 GEÇİCİ NETİCELERİN İLANI 01 Temmuz 2012 Pazar Saat 18:30 KESİN NETİCELERİN İLANI VE ÖDÜL TÖRENİ 201 Temmuz 2012 Pazar Saat:18:45 Kategoriler ; Sınıf1 0-1400cc Sınıf 2 1401cc – 1600cc Sınıf 3 1601cc – 2000 cc Sınıf 4 GTİ-VTS-VTEC-SPORT GRUP Sınıf 5 2001cc – 2500 cc Sınıf 6 2501cc – 3200 cc Sınıf 7 3201cc ve üzeri Sınıf 8 4x4 Sınıf 9 Dizel Drag Yarışı'nın sitemizdeki haberi ve facebook'taki etkinliği.. http://www.izmirulku...y.asp?haber=116 https://www.facebook...24560010897238/ Tam bir görsel şölenin gerçekleşeceği İzmir Ülkü Yarış Pisti’nde siz değerli dostlarımızı da aramızda görmekten büyük memnuniyet duyarız.
    2 puan
  13. Araçlar bugün bayilere gitmiş bu sabah konmuş.. Standart donanımlar(Türkiye Paketi) şu şekilde: Dinamik süspansiyon pakedi , elektrikli direksiyon ayarı , uzaktan kumandalı alarm , geri görüş kamerası , elektrikli arka cam perdesi , velur halı paspas , reflektör / ilk yardım çantası , elektrokrom aynalar , spor ön koltuklar , ısıtmalı koltuk ,ilave aydınlatma , far yıkama sistemi , park mesafe kontrolü , bi-xenon farlar , bluetooth , bluetooth telefon hazırlığı , HI FI professional logic7 , USB ses arayüzü ,Türkçe ön panel , gelişmiş ön panel , M arka rüzgarlık ,dış parlak siyah kaplama , antrasit tavan döşemesi , akustik kemer uyarısı , otomatik kapı kilit.. Standart Donanım(Türkiye Paketi) Fiyatı: 211.348 Euro Opsiyonlar: M çift kavrama şanzıman , jantlar , otomatik açılır bagaj kapağı , infrared ön cam , elektrikli açılır tavan , ön koltuk havalandırma , kayak çantası , katlanan arka koltuklar ,elektrikli ortopedik bel ayarı , aleminyum 'trace' ön kaplama , M çok fonksiyonlu ön koltuklar , otomatik 4 bölge klima , adaptif farlar , çevre görüş sistemi , navigasyon pro sistemi , head up display ,akıllı telefon müzik bağlantısı ,güneş korumalı camlar.. Opsiyon bedeli : 65.670 Euro TOPLAM FİYAT : 277,018 EURO => 655.315 TL Gelelim o muhteşem ağız sulandıran resimlere. Bu araç Borusan Oto İstinye de duruyor.. Resimler, bilgiler alıntıdır...
    2 puan
  14. Aslında çok güzel bir konu açılmış....Yanlız bir anda o kadar çok şey geldi ki aklıma.....hangisi daha öncelikli derken kıl oldum..abiciiiiim........... Şu oto parkta aracına binerken ayarsızca kapısını açıp diyer araçta iz yada göçük bırakanlar en başta geliyor...
    2 puan
  15. Marş motoru kablosunu kemirene kadar iyi davranın, sonra kapan kurun, ama otomobile dadanmış fareler hazırlıklı olabilir...
    2 puan
  16. Bu da benden olsun,adam arabayi duz yolda bile zor kontrol ediyor..
    2 puan
  17. 2 puan
  18. bir zamanlar çok büyük anlamı vardı http://youtu.be/JZw_uCIICDU
    2 puan
  19. sinir yapacak çok şey var.. forum gereği olsun ama.. benzin istasyonlarında benzini alırken kredi kartı ile ödemeye gitmeye, geri gelince çektiğin karttan daha fazla akaryakıt vermelerine,karayolu levhalarında atış talimi yapanlara,arabdaki peçete,sigara külü dökenlere, devamlı ve yavaş giderek sol şeriti kullananlara,100 m ilerde trafik ışıkları olduğu halde makas çekenlere,ışıkta beklerken yeşil yanar yanmaz korna yapanlara vs.vs.
    2 puan
  20. Uymaya bilir beğenmiyede bilir hatta parası yetmeyedebilir ama çıkarken en azından kusura bakmayın olmadı dese bana yeter.Bazı insanlar karşılarındakinin insan değilde cyborg olduğunu düşünüyor ya benim kıl olduklarım onlar. Biri gelse 1 saat değil 2 saat ayakkabı baksa sonrasında ya 2 saat baktık ama olmadı kusura bakma dese yada en azından ayakkabıma bok atmadan gitse canı saolsun benim işim bu der geçerim.
    2 puan
  21. Etkileyici bir yazıydı kaybolup gitmesine içim el vermedi...hepimizin dar kapıları var geçmeye çalıştığımız... DAR KAPI... Andre Gide, Dar Kapı isimli kitabında, yaşanılanın değil yaşanılmayanın hikayesini anlatır; birbirlerini seven iki insanın bir türlü bir araya gelememesinin hikayesidir bukitap. Ve birleşememelerinin nedeni, başkalarından ziyade kendileridir, kendi inançları, kendi korkuları önler onların aşklarının ifade edilmesini. Koca bir hayatı, istediklerini yapamayarak geçirir kitabın kahramanları. Yaşamak istediklerimizle yaşayabildiklerimiz arasında ortaya çıkan büyük uçurumun esas sorumlusunun aslında kendimiz olduğunu anlatır kitap. Bütün kitap boyunca okuyucu hep aynı isyanı hisseder, söyleyin artık, birleşin artık neden duygularınızı gizliyorsunuz, diye bağırmak ister. Ama, kitabın kahramanları, kendi yarattıkları o 'dar kapıdan' geçemezler bir türlü, orada sıkışıp kalırlar. Herkesin hayatı, dar kapılarla çevrilmiştir aslında. Rahatlıkla geçip feraha ulaşacağımız birçok kapıyı, kendi inançlarımız, korkularımız, endişelerimizle daraltıp kendimizi kendimize tutsak ettiğimizi çok geç farkederiz. Yaptıklarımızdan ziyade yapamadıklarımızdan daha çok pişman olmamızın gizli nedeni de budur zaten, yaptıklarımızın sonuçları kötü çıksa da, çıkan sonuçlarda bizimle birlikte başkaları da sorumludur, başka birilerinin iradesi işin içine girmiştir, pişmanlığımızı ve öfkemizi başkalarının üstüne yıkabilir, pişmanlıktan kendi payımıza düşeni azaltabiliriz. Ama yapmadıklarımızdan duyduğumuz pişmanlıkların bizden başka sorumlusu yoktur, bizden başka bir suçlu bulamayız, o pişmanlığı tek başımıza sahiplenmek zorunda kalırız. Kendi geçmişimizden geleceğimize uzanan yolda karşımıza çıkan dar kapıları neden aşamayız, neden takılır kalırız oralarda, nedir bizi durduran, nedir bizi gelecek pişmanlıklara hazırlayan. Neden bir türlü istediğimiz gibi yaşayamayız? Neden ıslak bir kil parçası gibi elimizde duran hayatımızı şekillendirirken, bir yerinde takılır ve onu istemediğimiz bir biçimde şekillendiririz, kendi isteklerimizden daha önemli ne olabilir? Korkularımız tabii. Gide'nin romanındaki kahramanlar gibi Tanrı'dan korkabiliriz. Çekeceğimiz acıdan korkabiliriz. Ya da Benjamin Costant'ın 'Adolphe' romanında anlattığı gibi başkalarının acı çekmesinden korkarız. Constant, kendi hayatından esinlenerek yazdığı romanında, kendinden daha yaşlı bir kadınla birlikte olan genç bir erkeğin o kadını neden bırakamadığını anlatır. Kadının duyacağı acıyı düşünmek, erkeği hareketsiz kılar, bu çaresizliğine öfkelenip kızsa da bunun üstesinden gelemez. Adolphe, ne zaman yeni bir hayata hazırlansa, yaşlı sevgilisinin gözyaşları engeller onu. Aynı çaresizliği Daudet'in 'Sara' isimli kitabında da görürüz. Orada da romanın kahramanı bir türlü kendini geçmiş bağlarından kurtarıp yeni bir hayat kuramaz. Bütün bunlar, insanın kendi hayatını belirlemekte sandığı kadar özgür olmadığını gösterir. Üstelik özgürlüğü kısıtlayan, kendi dışımızdaki dünya değildir. Hayatımızı değiştirmemizi engelleyen polisler, hakimler, savcılar, ordular, yasaklar değildir; yasak kendi içimizdedir, kendi korkularımızdadır, kendi geçmişimizdedir. Yaşadığımız her gün kendimize biraz daha tutsak oluruz, yaşanan her gün hayatımıza bağlanan zincirlere bir halka daha ekler ve biz yaşadığımız her gün o zincirlerden kurtulmakta biraz daha zorlanırız. Yaşamak istediğimizi yaşamamamızın nedeni, yalnızca o isteğin yeterince güçlü olmadığı söylenerek açıklanabilir mi? İsteğin güçsüzlüğü değildir her zaman asıl neden. Yeni bir hayata başlarken, dar kapıları kırıp geçerken, arkamızda bırakacağımız acıların, uzun selvileri olan bir eski mezarlık gibi gölgesini geleceğin üzerine sereceğini hissederiz. Gelecek, temiz ve aydınlık bir yaz sabahı gibi aydınlık başlamayacak, aksine geçmişle lekelenmiş bir halde başlayacaktır. En çok o gölge korkutur bizi. Yaşamak istediğimizin de gölgelenmesinden endişe ederiz. Çılgınca yaşamak istediğimiz yeni günlerin, bize geçmişle gölgelenmiş olarak gelmesi düşüncesine tahammül edemeyiz. Korkaklığımız, biraz da geleceği kurtarmak endişesindendir. Geçmişten gelen gölgelerle soluklaşan bir gelecek mi yaşamalı, yoka hiç yaşanmayan, yaşanmadığı için de gölgelenmeyen, yaşanmamış ışıklı bir hayal olarak mı saklamalı isteklerimizi. Dar Kapı'da olduğu gibi sevdiğimizle yaşayacaklarımızı bir günahın gölgesinden mi esirgemeli, Adolphe'da olduğu gibi bir başkasının ruhumuza sinen acısından mı sakınmalı, Sara'da olduğu gibi vicdanımızı damla damla lekeleyen gözyaşlarından mı kurtarmalı? Yaşanan ilk aşkla birlikte, geleceğe düşen gölgeler de uzamaya başlar. Geçmiş olduğu sürece gelecek gölgeli olacak. Yaz sabahlarının temiz ve gölgesiz aydınlığı kalmayacak geleceğimizde. Geçmişin gölgelerini taşıyan bir gelecek mi, gölgesiz, dokunulmamış ve yaşanılmamış bir hayal mi bizi daha mutlu eder? Ne Gide, ne Costant, ne Daudet buna bir cevap vermiyorlar. Anlattıkları, yaşayamamanın acısı yalnızca. Yaşamamak, kendini kendi geçmişinin gölgesinden kurtaramamak acılı bir tortu gibi birikiyor onların kahramanlarının içinde, isyan krizlerine tutulsalar da kendilerine yeni bir hayat yaratamıyorlar. Dar kapılardan geçemiyorlar. Çünkü yaşadıkça kalabalıklaşıyoruz. Gide'nin kahramanlarının hiçbir kapıdan sığmayan günah korkuları var eteklerinde. Costant'ın kahramanının yaşlı sevgilisinin acıları var kolunda. Sara'nın kahramanı vicdan azabını taşıyor beraberinde. Günahı, acıyı, vicdan azabını kapılardan sığdırmak kolay değil, bütün kapıları yıkmak gerekiyor, yıkıntılardan bir ışığa çıkılır mı peki? Yaşayamadığımız için pişman olacağımızı bile bile geleceğimizi feda etmeli miyiz? Yoksa, gölgeli de olsa o benim istediğimdir, yaşamalıyım mı demeliyiz? Geleceği yaşarken geçmişin gölgeleri zamanla solup silinir mi? Geçmişle gelecek arasındaki o dar kapıdan geçerken, oraya buraya sürünüp örselenen ruhumuz, geleceği istediği gibi kucaklayabilecek mi? Yaşam dar kapılarla dolu. Yıkmalı mıyız o kapıları? Günahı, acıyı, vicdan azabını silip atmalı mıyız? Duyduğumuz istek, günahı, acıyı, azabı silmeye yeter mi? Yoksa, günah korkusu, geçmiş acılar, vicdan azapları geleceği mi karartır? Neyi seçmeli insan? Kendi geçmişinden, hafızasından, hatıralarından, inançlarından nasıl kurtulmalı? O dar kapılar bizi yaşamamaya mı mahkum ediyor? Kendi geçmişiyle hüküm giymiş birer mahkum muyuz? Hayat, kurtulamamanın hikayesi mi? Peki, o aşk romanları ne öyleyse, anlatılan aşklar nasıl yaşanıyor? Geçmişin bittiği, bizi sahipsiz olarak, boşlukta terk ettiği zamanlar vardır, Tanrıyı, aşkı, sevgiyi, sevgiliyi kaybettiğimiz, yalnızlıktan, inançsızlıktan kıvrandığımız dönemler vardır, lekesiz bir aşk ancak böyle bir boşluğun, yalnızlığın, böyle bir kıvranmanın içinden doğar. Kaybetmenin acısını yaşamadan, kazanmanın lekesiz sevincini yaşamaya izin vermiyor Tanrı. Ve böyle bir dönemde yeni bir hayatı, yeni bir aşkı kazandığımız anda da, geleceğimize giden yolda yeni bir dar kapı örmeye başlarız. Ne yapmalıyız? Dar kapılardan nasıl geçmeliyiz? Yaşayamamanın acısını mı, gölgeli bir geleceği kucaklamanın hüznünü mü tercih etmeliyiz? Duyduğumuz istekler, tutkular, aşklar, geleceğin ruhumuza uzanan gölgelerini silmeye, bizi iyileştirmeye yeter mi? Dar kapılardan geçemediğimiz, yaşayamadığımız için pişman olacağız. Bizi bekleyenin pişmanlık olduğunu biliyoruz. Yaşadıklarımızdan olmayacak pişmanlığımız, yaşamadıklarımızdan olacak. Gide'e, Costant'a, Daudet'ye bir sormalıyız ne yapmamız gerektiğini. Ama onlar bize yalnızca, yaşayamamanın acısını anlatıyorlar. Nasıl yaşayacağımızın cevabını gene kendimiz bulacağız. Bu dar kapılardan nasıl geçeceğimizi kendimiz öğreneceğiz. Öğrenebilirsek eğer... Ahmet Altan
    2 puan
  22. 2 puan
  23. Onlara bende kıl oluyorum İnadına bir ışık daha bekliyorum Eminim ki onlarda bana kıl oluyorlardır
    2 puan
  24. Sen adminsin senin kıl olma hakkın elinden alınmış durumda
    2 puan
  25. Hani kıl oluyormuşsun ya hadi ayna'da benden..
    2 puan
  26. oldum olası öküz gibi olupta kareli bir abidik sort ve flipflap terlik giyen mok..var gibi kocaman dağ cantasını sırtına atan...bu yetmezmiş gibi eşeğün kulagına konmuş gibi gözlük takan nihayetinde giydiğin tşörtün yakalarını kaldırarak hint YAK ı gibi nasıl havalıyım dimi modunda dolaşan tiiplere oldum olası kılımdır.... salak yaka kalkık dolaşıp iş yapılsaydı gömleklerin yakaları 1 mt olurdu angut.....
    2 puan
  27. İnternette sürf yaparken buldum ve paylaşmak istedim. kayda değer gibi geldi. Yeni nesil Ford Focus ’un tasarımcısı bir TÜRK :nazar: Yeni Focus, Ford’un Almanya’daki merkezinde Murat Güler’inde olduğu bir ekip tarafından tasarlanmış ve geliştirilmiş. Murat Güler, Hürriyet Gazetesinden Emre Özpeynirci ile görüşmesinde Bu model 2004 yılında Avrupa için tasarladığım ikinci jenerasyon Focus’un ilk global versiyonu olacak Daha önce Avrupa ve Amerika için farklı tasarlanan Focus, 3′üncü jenarasyonu ile birlikte tüm dünyada aynı tasarıma ve özelliklere sahip olacak. Yeni modelin dış tasarımını tamamen ben geliştirdim.” açıklamasını yapmış.
    1 puan
  28. Komple ünite değişirse maaliyetli olur ki öyle olacak gibi..Bakalım hafta içi gideceğim kısmetse..Öğreniriz.
    1 puan
  29. Ön cama su fışkırttığımda kaporta üstünde su lekeleri oluyor, fiskiyeleri kaportaya değilde silecek altına yapsalarmış keşke. Diğer bir konu ise, şoför koltuğunda tıkırdama sesi vardı, serviste yaptırdım. Kronik olduğunu söylediler. koltuk mekanizmasının vidaları ve hareketli parçaları yağlanarak, sorun şimdlik çözüldü. Şuan çok iyi durumda
    1 puan
  30. Siz resimdeki şekli soruyorsanız o Hız kontrol sistemi....ben hızımı 98 km ayarladım ve hiç gaz pedalına dokunmadan yol şartları müsait olduğunca kullandım....
    1 puan
  31. Aslında güzel bir cevap olmuş. Ama benim bahsettiğim biraz daha farklıydı. Yani az önce bir R8 kullanıyorken yarım saat sonra Focus TDCİ ile eve dönmek. Çok farklı duygulardı galiba. Bu konuda bankacıların bir sözü vardır. (Hatırladığım kadarıyla şöyleydi.) "Bankacılık; akşama kadar milyarlarca lira parayı elden geçirip, akşam eve giderken BİM den alışveriş yapmaktır." Ya her neyse, duruşma yapacam ben :D
    1 puan
  32. Ne kadarınız gerçek sizin, kırkıncı oda Ne kadarınız gerçek sizin, kırk odalı şatonuzun kırkıncı odasındaki kilitler altında sakladığınız gerçek duygularınızla, gerçek düşüncelerinizin ne kadarı yansıyor hayatınıza, söylenmeyen neler var kuytularda, hani kendinizden bile sakladığınız, bir sinir kriziyle ya da büyük bir acıyla yahut da muhteşem bir sevinçle kabuğunu çatlatıp da ortalara dökülecek neler biriktiriyorsunuz içinizde...? ? ? Ne kadarınız kendi sahtekarlığınızın esiri? Sevip de söyleyemediğiniz, özleyip de açıklayamadığınız ya da sevmeyip de sevginizin eksikliğini içinize gömdüğünüz oluyor mu, korkaklıklar var mı, kalleşlikler var mı, yoksa diplerde saklanan cesaretiniz bir işaret mi bekliyor...? ? ? Göründüğünüz insan mısınız siz, yoksa bir define arayıcısı hazineler mi bulur içinizde ya da yıkılmış bir kentin harabelerini mi taşıyorsunuz? Derununuzda neler saklıyorsunuz? Ne kadarınız gerçek sizin? Ülkenizle ilgili düşüncelerinizi söylüyor musunuz, yoksa başınızı belaya sokmayacak kadar akıllı mısınız, gerçek düşüncelerinizi başbaşa konuşmalara mı saklıyorsunuz, açıkça konuşanları biraz aptal buluyor musunuz? Günahlardan yapılmış hayaller var mı içinizde, günahtan korktuğunuzdan bunları saklayıp Tanrı'yı mı kandırmaya uğraşıyorsunuz? Günahları sevmiyor musunuz, seviyor musunuz yoksa...? ? ? Uzun bir yolculuğa çıkar gibi duygularınızla düşüncelerinizi denklere sarıp da içlerinizde bir yerlere mi yerleştirdiniz, bir gün yolculuk bitince açmayı mı düşünüyorsunuz aslında yolculuğun hiç bitmeyeceğini ve denklerinizi hiç açmayacağınızı bilerek... Bir gün çıldırsanız da bütün duygularınızla düşüncelerinizi açıkça söyleseniz, neler duyacağız sizlerden, gizli palyaçolar mı çıkacak ortaya, yoksa korkaklığın altında, bir istiridyenin içinde büyüyen inciler gibi büyümüş yiğitlikler mi? Kızgınlıklarınız yok mu sizin, öfkeleriniz, isyanlarınız? Aşklarınız yok mu? Kendi sahtekarlığınıza ne kadar esirsiniz? Esaretten kurtulsanız da gerçekler dökülse ortaya, kendinize şaşar mısınız, hiç düşündüğünüz oluyor mu kırkıncı odada neler var diye, hangi unutulmaya çalışılmış sevgililer, dile getirilmeyen özlemler, söylenmeye söylenmeye birikmiş öfkeler, hangi boşvermişlikler, hangi inkar edilmiş arzular yatıyor diplerde? Ne kadarınız gerçek sizin? Kimselerden korkmadığınız kadar korkuyor musunuz kendinizden? Şehrin ışıklarının bulutlara yansıdığı turuncu pırıltılı külrengi bir gecede, şimşeklerle boşanan yağmur başladığında şatonuzun odalarında bir gezintiye çıkıyor musunuz, ağır ağır yaklaşıp o kırkıncı odaya açıyor musunuz kapıyı usulca, gördükleriniz ağlatıyor mu sizi, bu kadar gerçeği o odada saklayıp, hayatı yalandan yaşadığınızı farketmek nasıl bir sarsıntı yaratıyor? yoksa, ne gökyüzüne vuran ışıklar, ne yağmur, ne de ıssız gece, sizin kırkıncı odaya yaklaşmanızı sağlayamıyor mu, korkuyor musunuz kendi gerçeklerinizden, kırkıncı odanız size de mi kapalı, kendi kendinize bile mahrem misiniz? Ne kadarınız gerçek sizin? Ne kadarınız kendi sahtekarlığına esir? Bıktığınız olmuyor mu kendi yalanlarınızdan, hiç kendinizden sıkıldığınız olmuyor mu, kendinizi bir yerlerde terkedip de gitmek istemiyor musunuz, bütün yalanlarınızdan uzak bir yere? Şöyle rahatça bütün duygularınızı, bütün düşüncelerinizi söyleyebileceğiniz bir diyara, kendinizi bile yanınıza almadan. Ah aslında ben onu seviyordum diye ağlayacağınız kimleri saklıyorsunuz koynunuzda, yüksek sesle eleştirip de içinizden hak verdiğiniz hangi düşünceler var, kendinizi akıllı bulurken aslında gizlice kendi korkaklığınızdan utandığınızın itirafını nerelerde gizliyorsunuz? Ne kadarınız gerçek sizin? Ne kadarınız kendi sahtekarlığına esir? Bunu hiç düşündüğünüz oluyor mu yoksa bunu düşünmek bile yasak mı size? Neler var kırkıncı odada? Otuzdokuz odadan yapılmış hayatınızı, kırkıncı odanın kapısını açmamak için yalandan mı yaşıyorsunuz? Niye yapıyorsunuz bunu? Açsanıza kırkıncı odayı yağmurlu bir gecede belki... Belki de hiç açmazsınız, kapalı bir odayla yaşarsınız bütün ömrünüzü, kendinizden sıkılarak.. Ahmet Altan
    1 puan
  33. arkadaşım sabah hastalanmış doktora gitmek yerine uzman tv izliyor...salakkkkkkkkkkkk salakkkkkkkk salakkkkkkkkkk...
    1 puan
  34. hade.......Engin yeni uyanmış....
    1 puan
  35. Arabamın kapısını sanki çarpmazsa kapanmıycakmış mantığıyla çarparak kapatanlara
    1 puan
  36. 4300k sarı yanar 6000k beyaz yanar 8000k mavi yanar 10000k mor yanar
    1 puan
  37. benim en merak ettiğim şey ayakkabı giydirmek düşünsenize uzun manken gibi hatun mini etekli karşında hafif bir hareketle onun ayagını avucunuza alıp incecik bilegine dokunup tık oturtmak bu arada frikik seyretmek...noluyo len bana...
    1 puan
  38. Emir şunları bir de Türkçe'ye tercüme edip yazsan da anlasam...
    1 puan
  39. akşam trafiğinde belediyelerin süpürge kamyonlarını trafiğe çıkarmalarına ve yine akşam trafiğinde pazar gezmesi gibi araç kullananlara kıl oluyorum
    1 puan
  40. sevgilisine yolda yürürken yandan kaçıyorda bu zaptetmiş gibi sarılan bayanlara kıl oluyorum azcık sal kaçmaz kızım yhaaa
    1 puan
  41. Kullanıcısına güzel ve özel bi araç .Öyle aman aman satışı yok , son 3 ayda biraz daha sık görür olduk sadece ses getirse böyle olmazdı herhalde,bu arada buna otasanın fiyat politikalarıda sebeb olmuş olabilir.
    1 puan
  42. Kısa bir tercüme, aşağısı sunucunun ağzından... Şimdi bunu seyredenler yine mi bu sınıf, seyretmeye değmez nasıl olsa gene Golf kazanacak, boşuna zaten Golf sınıfı denilmiyor mu diyebilirler, ama durun, öncelikle daha ucuz modeller var, ayrıca daha sportif bir model var ve en sonunda yeni 3 silindirli Focus var ki sınıfında en ekonomik olma iddiasında. Focus 3 silindirli motor ile otomobil dünyasını karıştırmaya niyetli. Hızlanma ve son hızda en iyi değerlere sahip olmasa bile son derece yeterli ve gerçekten benzinli araçlar arasında en iyi tüketim değerlerine sahip. Motor kullanımda asla 3 silindir olduğunu bekli etmiyor ve çok rahat kullanılabiliyor, özellikle hassas direksiyon sistemi ve fiyatına göre zengin donanım özellikleri dikkat çekiyor. Tenkit edilebilecek tek nokta iç mekan tasarımı, tasarımcılar muhtemelen Star Wars ile Fisher-Price arasıdan bir yere sıkışıp kalmış olmalılar (haaa, haaa, haaa - çevirmenin yorumu). Soınuçta bu üzerinde durulması gereken bir konu değil ve nesnel olarak bakıldığında Focus tam ortada duruyor, 17" jantlar ve 23.400€ makul bir fiyata satılıyor. Buna karşılık Hyundai uzun ve zengin bir donanım listesine sahio i30 için sadece 20.660€ talep ediyor. Motor gücü grubun üst sıralarında ve tek turbo kullanmayan araç olmasına rağmen makul yakıt tüketimi ve performans değerleri sunuyor. Cazip fiyatı, beş yıllık garanti süresi, zengin donanımı ve geniş iç mekanı dikkat çeken özellikleri, buna karşılık göreceli düşük malzeme kalitesi ve sportif mi konforlu olacağına karar verilememiş süspansiyon sistemi iyileştirme yapılması gereken alanlar. Golf hiç bir zaman fiyat olarak cazip olmadı, ama sınıfının kralı olarak böyle bir kaygıyı da hiç taşımadı. Eskimeye yüz tutmuş model artık seri sonu havası yaratıyor, 1.4 122 PS motor grubun en zayıfı olmasına rağmen çok verimli çalışıyor ve başarılı performans değerlerine ulaşıyor. Araçta oturunca kendinizi evinizde gibi hissediyorsunuz, Highline donanım düzeyinde arzu edilen tüm özellikler var. Ancak araç artık eskimeye yüz tuttuğunu detaylarda belli ediyor, navigasyon ekranı Hyundai'de daha güzel, hala mekanik el freni var, anahtarla çalıştırılıyor, rakipleri bu konuda daha modern. Ama bunun dışında direksiyon sistemi, süspansiyon ve motor konularında söylenecek söz yok. 24.460€ ile grubun en pahalı ikinci aracı ama ikinci el fiyatı ile kendini amorti edebiliyor. Megane makyajlanmış hali ile daha şık ve genel olarak tasarımı beğeni kazanıyor. Ayrıca yeni 1,4 130 BG turbo motoru var, ancak karşılaştırmanın yakıt açısından en müsrif üyesi (Çevirmenin notu: Pinti Almanların yüreğini hoplatmaya yeter, yabancı ve müsrif - unut gitsin). Bir Fransız aracındna ne beklersiniz? Konforlu, iyi donanımlı, ucuz ve farklı olmasını. Konforlu sayılmaz süspansiyon oldukça sert, diğer özellikleri de vasat, tek keyifli yanı motoru ki o da maalesef fazla tüketiyor. 23.350€ fiyat da albeniye katkıda bulunmuyor. BMW ise her yönüyle vasatın ötesinde, kompakt sınıfta madalyonun farklı yüzünü gösteriyor: Sportif olmak. Şık, deri iç mekan, adaptif süspansiyon ve güçlü motor en iyi performans değerlerin imza atıyorlar. Sürüş özellikleri en iyi olan model bu, tüketimi de performansına göre makul. İçine oturduğunuzda arabanın bir parçası haline geliyorsunuz, bedeni kavrayan koltuklar, kokpit yapısı, mükemmel direksiyon ve şanzıman benzersiz bir sürüş zevki verse de iç mekan dar, özellikle arkada oturmak istemezsiniz ve buna aile arabası demek de güç, görüş kötü, ayrıca bagaj da grubun en küçüğü. Ayrıca kullanılan pek çok donanım için ekstra para ödemek gerekiyor. 25.980€ fiyat da olumsuz etki yaratıyor. Sıralama yapmak gerekirse motoru dışında göz dolduramayan Megane sonuncu oluyor, Hyundai fiyat/performans şampiyonu olmakla beraber dördüncü, biraz daha fazla parası olan ve sportifliği tercih edenlere hitap eden BMW ise üçüncü oluyor. Grubun birincisi ise Focus, gerçekten genel olarak bakıldığında en iyi araç bu, ancak birinciliğini Golf ile paylaşması gerekiyor, değerini koruması ve 3 yılda bir bakım gerektirmesi (Focus yıllık) ile birinciliğe ortak oluyor. Diğer özelliklerde Golf eskisi gibi grubun tek kazananı olamıyor, neyse ki Paris furarında yeni modelin lansmanı yapılacak, yeni model daha büyük ve daha hafif olacak ve gene sınıfın liderliğini ele geçirecek, ama o zaman kadar bu sınıfta Golf için hayat kolay değil.
    1 puan
  43. Bahara yakışır, Nazım'dan... Çömeldim bakıyorum toprağa otlara bakıyorum böceklere bakıyorum mavi mavi çiçek açmış onlara bakıyorum sen bahar toprağı gibisin sevgilim sana bakıyorum Sırtüstü uzandım görüyorum gökyüzünü ağacın dallarını görüyorum uçan leylekleri görüyorum göz açık rüya görüyorum sen bahar mevsiminin gökyüzü gibisin seni görüyorum Gece kırda ateş yaktım ateşe dokunuyorum suya dokunuyorum kumaşa dokunuyorum gümüşe dokunuyorum sen yıldızlar altında yakılan ateş gibisin sana dokunuyorum İnsanların içindeyim seviyorum insanları hareketi seviyorum düşünceyi seviyorum kavgamı seviyorum sen bahar içinde bir insansın sevgilim seni seviyorum
    1 puan
  44. Haberin var mı? Ya da el salladığım trenlerin Zamana kaç umutsuz yolladığını biliyor musun? Sen,son tren,son istasyondun.... Bense,uzak denizlerin Fırtınasıydım.... Sana doğru koşan.... Sahi..yaban gecelerde Aşina kokulu yastıgının yamacına Ağladın mı hiç?
    1 puan
This leaderboard is set to Istanbul/GMT+03:00
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgi

Bu siteyi kullanarak, forum Gizlilik Politikasını kabul etmiş olursunuz.