Jump to content
2019 Temmuz'dan sonraki tüm içerik ve üyelikler silinmiştir. Lütfen yeni kayıt yapınız ×
  • Hoş Geldiniz!

    Tüm özelliklerine erişmek için şimdi kaydolun. Kayıt yaptırdıktan sonra, konu açabilir, konuları yanıtlayabilir, kullanıcıların mesajlarını beğenebilir, özel mesaj yollayabilirsiniz.

    Kayıt olduktan sonra bu mesaj silinecektir.

hayatın süprizleri....


Tevfik

Önerilen Mesajlar

Fazla fazla yaşamak!..

Cem Özer "Ölsem gözüm açık gitmez" demiş; "Çok şükür en dipten en tepeye beş kişilik bir hayat yaşadım."

Belli ki bu da zenginlikten sayılıyor.

Malum çoğunluk tek bir hayatın içini bile hayalini kurduğu gibi dolduramıyor. Her şey mecburen, mecburiyetten çünkü!

Fakat bazıları da bir hayata dört beş kişinin yaşayacağı kadar çok şey sığdırıyor!

Garaja beş araba koymak gibi bir şey herhalde!

Zaten kendisiyle röportaj yapan Birsen Altuntaş'a neyi kastettiğini şöyle açıklamış Özer: "Ünlü ve güzel kadınlar, arabalar, tekneler, seyahatler, ödüller, alkışlar, aşklar, sevgi, çocuklar... Daha ne isterim ki hayattan!"

***

İnsan garip bir varlık!

Cem Özer'e o "en dip" dediği...

Birkaç ay önce onu göklere çıkartanların yüzüne bakmadığı, en parlak aşklarının hızla çirkin bir mutsuzluğa dönüştüğü dönemlerinde yani...

Biri gelip ona mikrofon tutsa ve "ne ilginç şeyler yaşıyorsunuz; sanırım gözünüz açık gitmezsiniz!" deseydi...

Ne yapardı?

Adım gibi eminim ki...

Öfkelenir ve "git işine be!" diye bağırırdı.

Buna benzer olaylar yaşamadığı da söylenemez.

***

İnsan yaşını başını aldıkça...

Kendi hayatına da biraz dışarıdan, biraz "mesafeyle" bakmaya başlıyor.

Ama bunu olgunluk sanıyorsanız, yanılırsınız.

Tersine, bu bakış çoğu zaman bizi çocuksu bir masalcılığa itiyor.

Mesela çok problemli, çok sıkıntılı, çok olaylı, çok zikzaklı bir gidişi...

Anlatırken çok renkli ve çok heyecan verici bir şeymiş gibi hikâye etmeye başlıyoruz.

Sadece Cem değil, hepimiz yapıyoruz bunu. Özellikle de erkekler. O yaşların erkekleri...

Cem'in söylediklerine bakıyorum da, hani aklıma gelmiyor değil...

Şimdi hırt bir delikanlı çıkıp, "ağabeycim, hayat da kadınlar gibidir" deyip ekleyiverse; "çok kadın, hiç kadın; çok hayat hiç hayat demektir!"

Nasıl karşılık verir Cem? Buruk bir gülümsemeyle susmayı tercih etmez mi!

***

İşin doğrusu, ister han, hamam, apartman, isterse beş kişilik hayat olsun, sadece biriktirdiklerine bakarak hayat muhasebesi yapıp da gözü açık gitmeyeni görmedim!

Mesele bir "boşluğu" doldurmaksa...

Çokluk aldatıcıdır.

Nicelik yok hükmündedir o konuda; nitelik gerekir.

Çünkü yaşamak...

Tecrübeleri biriktirdikçe...

İçine tıkıştırdıkça...

Yan yana, üst üste dizdikçe dolan bir şey değil!

O yüzden işte Nietzsche hayatına dair konuşurken "ben yokluktan değil, hep çokluktan çekmişimdir" demişti.

Haşmet Babaoğlu

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Birbirimizi dinlemek

"Toplumca birbirimizi dinlemeye ihtiyacımız var..." Bu laf pek tutuluyor.

Tam da toplumsal kırılma noktaları ve tarihsel kamplaşmaların üzerindeki tozun silkelenmeye başlandığı dönemlerde ortaya çıkıp demokrat ve bilgece bir edayla söylüyorlar.

Hani "Hayır! Ne ilgisi var!" deseniz, bir anda hoyrat ve otoriter bir kimliğe bürüneceksiniz. Öyle bir hal!

Geçen gece de Okan'ın programında Can Dündar söyledi bunu: "Toplumca birbirimizi dinlemeye ihtiyacımız var."

Ne güzel, ne doğru söz, demek çok kolaydı!

Ama o an içimden şöyle düşündüm. Tamam, birbirimizi dinleyelim.

Ama ne dinleyeceğiz?

Ne anlatacak herkes birbirine?

Her sosyal sınıfa, her aidiyete, her ideolojiye göre ve en çok da resmi ideolojinin şemsiyesi altında yetiştirilen geniş kitlelere göre kurgulanmış klişelerden, peşin yargılardan ve mesnetsiz korkulardan başka dile getirdiğimiz ne var?

Birbirimize sürekli bu klişeleri aktarmanın gerçekten bir yararı olabilir mi?

***

Önce şunu sormalıyız kendimize...

Açık yüreklilikle konuşmaya hazır mıyız?

Kulaklarımız gibi zihnimiz de dinlemeye açık mı?

Kendi halindeki insanları bir yana bıraktım, Dersimli CHP lideri Dersim'i tartıştırmadı, düşünün artık gerisini!

Söyleyin...

Yerli yersiz ve nerdeyse döver gibi "hepimiz kardeşiz" diyenle yakın tarihimizdeki acı gerçekleri konuşsam ne fark eder!

İkide bir "aşk devrimcidir" lafını paralayan ama âşıkları görüldüğü yerde doğduklarına pişman edenlerle gönül bağı kurmak mümkün mü?

Bana "sen tuttuğun takımı söyle, gerisini boşver" diyen ve eliyle sürekli "nasıl geçirdik ama!" işareti yapanlarla memleket futbolunun geldiği yeri konuşmak ve birbirimizi dinlemek vakit kaybından başka ne?

***

Bana sorarsanız...

Henüz birbirimizi değil, ilk önce kendimizi dürüstçe dinlemeye ihtiyacımız var.

Bir süre daha gevezelikten kaçınıp...

Öğrenmeye, düşünmeye ve bugüne kadar bildiklerimizi yeni baştan sorgulamaya ihtiyacımız var.

Hani son günlerde yeniden siyasi literatürümüze giren "müsademe-i efkâr"ın yararına da çok güvenmemeli!

Deyim açık işte! "Fikirlerin çarpışması!"

Eh fikir olsa, ne güzel de, nerede!

Zaten dikkat edin, göreceksiniz; tartışma dediğimiz şey, sosyal endişelerimizin değiş tokuşundan ve klişelerin resmi geçidinden öteye gitmiyor maalesef!

  • Beğen 1
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kanları yerde kalmayacak!

Mustafa Mutlu - [email protected]

102.jpg

AKP Mardin Milletvekili Abdurrahim Akdağ önceki gün ilginç bir açıklama yapmış ve hükümetin PKK’lı teröristleri de kapsayacak bir “genel af” çıkarmaya hazırlandığını söylemişti.

Onun bu sözlerine verdiğimiz tepki daha size ulaşmadan; PKK, dün sabah 07.45’te Hatay’ın Dörtyol İlçesi’ne bağlı Kuzuculu Beldesi’nden roketatarlı saldırıyla yanıt verdi:

Amanos Dağları’nda göreve giden jandarma özel harekât timindeki İskenderun Jandarma İstihbarat Şube Başkanı Binbaşı Erhan Dikmen, Jandarma Üsteğmen Aytaç Kaya ve Jandarma Teğmen Ahmet Tarım şehit oldu.

İki askerimiz de yaralandı.

Hatay Valisi arkalarından ilk açıklamayı yaptı:

“Şehitlerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine ve milletimize sabır ve başsağlığı dileriz.”

Sonra...

Sonrası belli...

Al bayrağa sarılı tabutlar bugün memleketlerine gönderilir, sonra belki Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakan, bakanlardan bazıları,

Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları, muhalefet liderleri cenaze törenlerine katılırlar...

Siyah gözlüklerini takıp kameraların karşısında aynı cümleyi yinelerler:

“Şehitlerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine ve milletimize sabır ve başsağlığı dileriz.”

Eskiden bir cümle daha

kurarlardı:

“Şehitlerimizin kanları yerde kalmayacak, katillerden hesap

sorulacak...”

Elbette yitip giden canların ardından fazla bir önemi yoktu bu cümlenin; ama en azından (inanmasak da) devletin terörle mücadelede ne kadar kararlı olduğunu (!) söylemiş olurlardı...

Sonra da cenaze namazının kılındığı camiden çıkıp, yemeğe

giderlerdi!

***

Bu ikinci cümle artık genellikle kurulmuyor...

Kurulsa da “zorlama” olduğu belli oluyor!

Çünkü devleti yönetenler, “terörle mücadele” yerine, “terörle müzakere”yi tercih ediyor...

Devletin en önemli kurumlarından biri olan MİT’in müsteşarları, müsteşar yardımcıları; dün Amanos’ta katliam yapan katillerin ağababalarıyla kapalı kapılar ardında, hem de “Başbakan’ın özel temsilcisi” sıfatıyla pazarlık yapıyor.

Yasa dışı bu pazarlıklar gün ışığına çıkınca da “jet bir yasa” çıkarılarak, o müsteşarların, müsteşar yardımcılarının, Başbakan’ın hesap vermesinin önüne geçiliyor!

Bir de...

Dağdaki eli kanlı yaratıklara “genel af” planlanıyor...

***

Affetmek Allah’a özgüdür...

Bir de öldürülenlerin yakınlarına!

Devlet ise “affa hakkı bulunanlar” sıralamasında ilk ona bile giremez...

Girmemeli...

Eğer hukuk devletinden, haktan, adaletten söz ediliyorsa; hiçbir haksızlık, hukuksuzluk, hele hele cinayet, yaptırımsız kalmamalı...

Devlet, olsa olsa “kendisine başkaldıranları” affedebilir...

Ama o asiler suça bulaşmışsa, elini kana bulamışsa, can yakmışsa, yakıp yıkmışsa... Bunlara af olmaz!

Olursa, devlet “hukuk devleti” olmaz!

***

Ben de “Şehitlerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine ve milletimize sabır ve başsağlığı” diliyorum.

Bir de içimden kopup geldiği gibi, bu yazıları yazıyorum.

“Bir garip muhalif kalem” olarak başka ne yapabilirim ki?

*****

Tevfik tarafından düzenlendi
  • Beğen 1
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

Siyaset, mahcubiyet, gelenek...

Mahcubiyet insanın en şerefli hallerindendir.

İnsanlara "hatalarını sevdirmeyi" öğreten modern zevzekliklerin onca yaygınlaşmasına rağmen kendi hallerindeki insanların mahcubiyeti ne güzeldir!

Ondan da güzeli, siyasetçinin ve devlet yöneticisinin utananıdır!

Çünkü siyaset ve adalet öyle bir şeydir ki...

Ezberciliği eninde sonunda kusar ve ne yapsan, ne etsen, hataları örtemez!

Fırtına çıktığında, işler karıştığında, hava karardığında "ben bilirim"ci olup çıkmaktansa..

Geleneğin güvenli ve bilgelikle dolu limanına sığınmak en doğrusudur.

***

Geçenlerde Ahmet Tezcan'ın (www. dorduncukuvvetmedya. com) hatırlattığı Hz. Ali'ye dair bir mesel beni çok etkiledi.

Madem ki...

Mahcup olabilen siyasetçilere duyduğumuz özlemden söz ederek girdim yazıya...

Madem ki...

Günümüzün kavramlarıyla boğuşup durmaktansa, bazen Gelenek'ten tecrübe derlemenin adalet duygusunun tesisine daha çok hayrı dokunacağını düşünüyorum...

O halde bu meseli sizlere de aktarmanın ve güncel gelişmeleri biraz olsun farklı bir pencereden düşünmeye başlamanın tam yeridir. ***

Ortalığın çok karışık olduğu, şiddetin alıp başını yürüdüğü günlerdir...

Bir tarafta Muaviye'nin, öteki tarafta Hariciler'in varlığı ciddi sorunlar çıkarmaktadır...

Bir "terör" hadisesi sonucu Yahudi bir kadın öldürülür...

Hz. Ali bütün celadetiyle mescide girer. Minbere çıkar.

Endişe ve merak içindeki cemaate hitaba başlar.

"O kadıncağızın güvenliğinden biz sorumluyduk.

Canı bize emanetti. Ne yazık ki, onu koruyamadık."

Sonra dinleyenlere ateş basmasına yol açan şu sarsıcı cümleyle tamamlar konuşmasını: "Bir insan ancak bunun utancıyla ölürse, belki o zaman ayıplanmaz."

H.Babaoğlu...

Tevfik tarafından düzenlendi
  • Beğen 1
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Biz hüsrana komşuyuz!

Hüsran... Birbirimizle karşılaştığımızda başımızı öne eğip gözlerimizi kaçırışımız adetten ve edeptendir, sanırdım. Yanıldığımı şimdi anlıyorum: İçimizde sakladığımız zalimliklerden utanmayalım, diyeymiş.

***

Hüsran... Bu kadar sık tartışıyor olmamız olup bitenleri sorgulayıp anlamak içindir, sanırdım. Meğer her yeni tartışma, eskisini unuttursun; kavrayışımız körleşsin; zihnimiz yorulsun, diyeymiş.

***

Hüsran... Birbirimizi affettiğimizi, hoş gördüğümüzü, anlayışla karşıladığımızı sanırdım. Yanılmışım. Affetmek sandığım, unutmakmış! Hoş gören falan yokmuş, istemeyerek katlanıyorlarmış! Ne anlayışı! Meğer esasında fena halde kayıtsızmışız birbirimize!

***

Sagopa Kajmer'in müthiş şarkısından esinlenerek söylüyorum ki, biz hüsrana komşuyuz. Hesabımız ağırdır.

***

Dergiler ve internet siteleri bir türlü bıkmadılar: Ünlü ya da ünlümsü birilerini yakalayıp soruyorlar: "Sadece üç ayınız kaldığını öğrenseniz, ne yapardınız?" Dikkat ediyorum, cevaplar da hemen hemen aynı. Dünya seyahatine çıkmaktan, henüz görmedikleri bir yeri görmeye gideceklerinden söz edenler çoğunlukta. Hiç anlayamıyorum. Neden ölümden seyahat kaçırır gibi bir telaş içinde bu insanlar! Ne Rio Karnavalı, ne Kalkan'da gün batımı bizimle gelecek öte tarafa! ***

Sanırım, doğru düzgün bir ""i yok ama sürekli "iç yolculuk"lardan söz ediyor. Onun adına endişeleniyorum. Boşluğa düşecek!

***

"Çok sıkıcıyım" diyor ağlamaklı bir sesle; "Hiçbir ilginç yanım yok." Farkında mı, bilmem ama bu onu ilginç kılıyor. ***

Vazodaki zambak solup kuruyor günden güne. Ama kokusu hep genç. Bu büyüleyici bir şey. ***

Kimsen kimsin? Asıl söyle nasıl birisin? İyi misin, merhametli misin, cömert misin? ***

Kime benzemek istediğini sormuyorum sana? Sormam! Ama söyle neye benziyorsun? Neye benzemek istersin? Arıya mı, bala mı? Yaprağa mı, çiçeğe mi? Havaya mı, suya mı? Güneşe mi, aya mı?.. Bak! Böyle düşündüğünde nasıl çoğalıyor, genişliyor, açılıyorsun!

***

Adalet için "saray"lar yaptırdığımız anda anlamalıydık ki, sıradan insanın hukuku "dışarda" kalır. Bu kaçınılmazdır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

"Kifayetsiz muhterisler" ya da "Dunning-Kruger Sendromu"

Of ya gene ne saçmalıyor diye aklınızdan geçiriyor olabilirsiniz...

Daha önceden okumuş olanlar da "yine mi" diyebilirler...

Ama içinde bulunduğumuz ortamı çok güzel tanımlayan bir yaklaşım olduğu için paylaşmak istedim...

1999 yılında iki psikiyatri uzmanı, bir hipotez tanımladılar: "Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır."

Çok tarışılacak bu idialı yaklaşımı destekleyecek araştırmalar başlatıldı.

Fizyolojik ve zihinsel alanda yapılan çeşitli uygulamaların sonucunda şu bulgulara ulaşıldı:

  • Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.
  • Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir.
  • Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.
  • Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle arttırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.

Cornell Üniversitesi'ndeki öğrenciler arasında bir test yapıldı ve klasik "Nasıl geçti?" sorusuna öğrencilerden yanıtlar istendi...

Soruların yüzde 10'una bile yanıt veremeyenlerin “kendilerine güvenleri” müthişti. Onların "testin yüzde 60'ına doğru yanıt verdiklerini" düşündükleri; hatta "iyi günlerinde olmaları halinde yüzde 70 başarıya bile ulaşabileceklerine inandıkları" ortaya çıktı.

Soruların yüzde 90'ından fazlasını doğru yanıtlayan-lar ise “en alçakgönüllü” deneklerdi; soruların yüzde 70' ine doğru yanıt verdiklerini düşünüyorlardı.

Tüm bu sonuçlar bir araya getirildi ve Dunning-Kruger Sendromu'nun metni yazıldı:

“İşinde çok iyi olduğuna” yürekten inanan ‘yetersiz’ kişi, kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve aslında yapamayacağı işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz!

Aksine her şeyin hakkı olduğunu düşünür!

Ancak bu ‘cahillik ve haddini bilmeme’ karışımı mesleki açıdan müthiş bir itici güç oluşturur.

‘Eksiler’ kariyer açısından ‘artıya’ dönüşür.

Sonuçta, ‘kifayetsiz muhterisler’ her zaman ve her yerde daha hızlı yükselirler…

Bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar çalışma hayatında ‘fazla alçakgönüllü' davranarak öne çıkmaz, yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmaz, kıymetlerinin bilinmesini beklerler...

Tabii beklerken kırılır, kendilerini daha da geriye çekerler...

Muhtemelen üstleri tarafından da ‘ihtiras eksikliği’ ile suçlanırlar..."

Sanırım bu gözlükle bakmayı başarabilirseniz çevrenizde ve medyada "bu adamın ne işi var bu arada" sorularına önemli ölçüde cevap bulmuş olursunuz.

Bence Dunning ile Kruger'in, bu çalışmalarıyla 2000'de, Nobel yerine Harvard Üniversitesi'nin Ig Nobel'ini alma nedeni "cahil olmamalarıydı".

Bertrand Russel ne demişti: “Dünyanın sorunu, akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır."

Not: Dunning-Kruger'in orjinal makalesini İngilizce okumak isteyen olursa gönderebilirim.

Not 2: Çalışmanın ABD kaynaklı olduğu düşünülürse şu da bir hipotez olur: "Aptallık evrenseldir"

Not:3: Doğru başlık mı bilemedim ama sonuçta hayatın kötü bir sürprizi.

Cem Boneval tarafından düzenlendi
  • Beğen 4
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Etrafımızda çoğu zaman bunları görüp şikayet ediyoruz. Demek bilimsel çalışması da varmış :)

Not: Burada bu tip kişilerden (ne işi var bu adamın burada?) şikayeti olan biri olarak niteliksizliğimden mi bu adamların niteliğini anlayamıyorum yoksa gerçekten mi niteliksizler sorusuna doğru cevabı nasıl buluruz? Bu durum bir kısır döngü olabilir mi?

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

evet bu yazıyı bildiğim için herzaman cahillik denmesine karşı çıkmışımdır asla türk toplumunun her türlü toplumsal davranışını cahillik cehalet olarak olarak adlandırılıp geçiştirilmesine toplumun özetinin bu şekilde fatura edilmesine karşı çıkmısımdır...en korkulacak insanlar cahillerdir...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Not: Burada bu tip kişilerden (ne işi var bu adamın burada?) şikayeti olan biri olarak niteliksizliğimden mi bu adamların niteliğini anlayamıyorum yoksa gerçekten mi niteliksizler sorusuna doğru cevabı nasıl buluruz? Bu durum bir kısır döngü olabilir mi?

Haha, mantık oyunu ha...!?

Karşındaki adamı nitelikli görebiliyorsan mesele yok, niteliksiz diyorsan sen mi o mu asla bilemeyeceksin bu durumda :kıhkıh:

Peki ne olarak adlandıracağız? Cahillik değilse daha da kötü. Kasıtlı bir durum yani.

Tevfik demek istiyor ki: Cehalet özür olamaz....!

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Gerçekten bazen düşünmüşümdür. Bu insan da bir özellik var ve ben mi göremiyorum. Genelde bir numaraları olmadığı (en fazla ağzı laf yapıyordur) konusunda eminimdir ama :)

Aslında senden iyi değil ama kendini senden iyi zannediyor ve öyle pazarlıyor, bir tür sprintbooster yani... :kıhkıh:

  • Beğen 1
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

deminden beri yazamıyorum Engin...Halkımız cahillik cehaleti....kurnazlık ve kurnaz olduğunu düşünme içgüdüsüyle aşar...düşün bir ev gecekondu aile bireyi kolaylıkla kaçak elektrik kullanabilir,aile fertleride bu cesaretinden dolayı babayı kahraman görürler...metropolde bir ev yine aynı aile saati durdurmak için bintürlü fikir gelir gelir ama kanundan korkar başına iş açılır diye...aile bireyleri o babayı üçkagıtcı düzenbaz görür..fark bu...işte

toplumun geneli nerelerde yaşıyorsa o yaşantıdaki hareket kalıplar ülkenin genel karakteristiğini ortaya koymaktadır...gemisini kurtaran kaptan...benim memurum işin bilir...anında şerit değiştirme..karda yürü izini belli etme..minareyi çalan kılıfını hazırlar gibi lafları düstur edinen insanlar artık..bu tip davranışlarıyla kendilerini toplumun sahibi diğer kanundan korkanları ise salak ve korkak görürler..

  • Beğen 2
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Hesap oluşturun veya yorum yazmak için oturum açın

Yorum yapmak için üye olmanız gerekiyor

Hesap oluştur

Hesap oluşturmak ve bize katılmak çok kolay.

Hesap Oluştur

Giriş yap

Zaten bir hesabınız var mı? Buradan giriş yapın.

Giriş Yap
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgi

Bu siteyi kullanarak, forum Gizlilik Politikasını kabul etmiş olursunuz.