Jump to content
2019 Temmuz'dan sonraki tüm içerik ve üyelikler silinmiştir. Lütfen yeni kayıt yapınız ×

Liderlik Tablosu

Popüler İçerikler

19-03-2017 tarihinde, Günlük Makaleleri içinde en yüksek itibara sahip içerik gösteriliyor

  1. Çoğu yerde haberler yapılsa ve tarihçesi ile ilgili bazı bilgiler verilse bile 14 Mart Tıp Bayramının anlam ve öneminin kavrandığından pek emin değilim. Fedakar doktorlar çok yoruldular, bir günü onlara ayıralım, şımartalım, yesinler, içsinler, eğlensinler yaklaşımı çok yüzeysel olur. Günün anlamını kavramak için biraz tarihin tozlu sayfalarına dalmak lazım. Yıl 1827... II. Mahmut dönemi. Yeniçeri ayaklanmalarından bıkan saray Yeniçeri ocağını kaldırıp yerine yeni bir ordu kurar: Asakir-i Mansure-i Muhammediye. Hekimbaşı Mustafa Behçet hekim eğitiminin aksaklıklarını yıllardır bilmekte ve yapılandırılmış, çağdaş bir eğitim sistemi kurulması için çabalamaktadır. Yeni ordu yapılanmasını fırsat bilip, orduya hekim yetiştirilmesi için gerekli olduğuna inandırarak padişahın tıp okulu kurmasına önayak olur ve böylece 14 Mart 1827'de Şehzadebaşı'ndaki Tulumbacıbaşı Konağı'nda Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire’nin kurulur. Bu gün tarihe Türkiye'de modern tıp eğitiminin başladığı gün olarak not düşülecektir. Artan öğrenci sayısı ve gelişen yapısı ile okul önce 1836'da Sarayburnu Otlukçu Kışlasına, sonra 1839'da Galatasaray'a taşınır ve Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane adını alır. Eğitim dili Fransızca yapılır. Bu durum öğrenci sayısında ciddi azalmaya neden olunca 1867'de alternatif okul Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye (Sivil Tıp Mektebi) kurulur ve Türkçe eğitim verir. 1870'de Askeri Tıp Okulunda da dersler nihayet Türkçeleşir. Taşınmalar devam eder, 1878'de Sirkeci Demirkapı Askeri Kışlasına geçilir ve sonunda II.Abdülhamidin emri ile Haydarpaşa'da Tıbbiye Binası inşaatına 1903'te başlanır. Her iki okul burada birleştirilir ve 1909 yılında Darülfünun Tıp Fakültesi olarak hizmet vermeye başlar. Yıl 1919, aylardan Şubat... I. Dünya Savaşını kaybeden ülke olarak Osmanlı işgal edilmektedir ve Istanbul İngilizlerin payına düşmüştür. 10 yıldır eğitim vermekte olan Darülfünun konumu ve yapısı ile uygun bulunarak İngiliz Orduları tarafından karargah yapılmak üzere işgal edilir. Eğitim süreci bozulmuş, gruplaşmalar yasaklanmış, okulda "asi" avı başlamıştır. Genç tıbbiyeliler duruma isyan etmekte, direniş yolları aramaktadırlar. 14 Mart 1919 gününü başlarını Hikmet Boran'ın çektiği üçüncü sınıf öğrencileri çağdaş tıp eğitimine adım atışın 92. yılı kutlaması/bayramı olarak bahane ederle, kutlamalar için izin alırlar, hoca ve öğrencilerle büyük toplantı salonunda biraraya gelirler. Okulun iki kulesi arasına Türk Bayrağı asılmış ve coşkulu toplantıda direniş planlarının ilk adımları atılmıştır. Kaynakçaya göre her ne kadar İngiliz askerleri toplantıyı dağıtmışlarsa da bunan sonraki örgütlenmenin ilk taşı konulmuştur. Sonrasında Kurtuluş ordusuna gizli silah sevkiyatından bilfiil cephede orduya katılmaya kadar vatan kurtarma adına pek çok eylem yapılmıştır. Hikmet Boran Sivas Kongresine davet edilmiş ve yurdun dört bir tarafından gelen 38 delegeden biri olmuştur. Aslında, Kongreye katılmak üzere, Tıbbiye’den iki delege seçilmiştir. Ancak öğrenciler, Sivas’a gidiş-dönüş için sadece bir kişiye yetecek para toplayabildiğinden, Hikmet Beyin arkadaşı Yusuf Bey gidemeyip, İstanbul’da kalmıştır. 4 Eylül 1919’da toplanan Sivas Kongresinde olanları Ulus gazetesinin eski sayısından okuyalım: "Hikmet Boran Milli Mücadele için oluşturulan bütün derneklerin “Rumeli ve Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adıyla, bir çatı altında toplanmasını öneren kişidir. O kadarla da kalmamış; ABD veya İngiltere’nin güdümüne girmeyi savunan “mandacıların” cesaretle karşısına dikilmiştir. Bu bağlamda, Mustafa Kemal Paşa’ya şunları söylemiştir: ”Paşam, temsilcisi olduğum Tıbbiyeliler beni buraya İstiklal davamızı başarmak için gönderdiler. “Mandayı” kabul edemem… Bunu kabul edecek olanları şiddetle reddederiz. Örneğin “manda” düşüncesini siz bile kabul etseniz, sizi de reddederiz. Mustafa Kemal’i vatan kurtarıcısı değil, vatan batırıcısı olarak ilan eder; şiddetle karşı koyarız!” Bu sözlere Atatürk: “Azınlıkta kalsak bile, mandayı kabul etmeyeceğiz” “PAROLAMIZ TEKTİR: YA İSTİKLAL YA ÖLÜM !” diye yanıtladı." Sonrasını hepimiz biliyoruz... 1919 yılındaki bahane olarak kullanılan ilk kutlamadan sonra Tıp bayramı resmi olarak 1929 yılında kutlanmaya başlandı, ama nedense gerekçe olarak Bursa Yıldırım Darüşşifası’nda ilk Türkçe tıp derslerinin başladığı gün olan 12 Mayıs tarihi kabul edildi. 1938’den bugüne ise 14 Mart tarihine dönüldü. Sonuçta 14 Mart Tıp Bayramı bir "ruhu" simgeler, vatanseverlik, özgürlük ve insanca yaşam için direniş ve mücadele, insan için insanca çabalamak. Ve hekimler aldıkları pozitif bilime dayalı eğitimleri, ettikleri Hipokrat yemini ve insan yaşamını koruma sorumluluğu ile bu ruhun öncüleri olmuşlar ve olacaklardır. Bu her zaman kolay fark edilemese de!
    1 puan
  2. ...pek severim Kahire'yi. Özellikle Serbest/Freelance çalıştığım sıralarda Kahire benim için bir sıçrama noktası / üst'tü. Afrika'da bir yerlere mi gideceğim? Ya da işim bitmiş, eve geri mi dönüyorum? Önce Kahire'ye uğrar, tozumu ... toprağımı orada bir dökerdim. (G.Asya'da ki sıçrama noktam da Bangkok'tu ... onu ayrıca yazarım) Özellikle uzun süre uçtuğunuz zaman uçak kabini içindeki filtre edilmiş hava + saatler boyu sigara içememenin etkisi ile kapılar açılıp yerel atmosferi kokladığınız zaman ülkeler/şehirler size "değişik" kokar. Afrika'nın geneli nemli/killi toprak ya da rusya paslı demir tadında olsa da Kahire bildiğiniz baharat kıvamındadır. ...İstanbul'da ki tarihi mısır çarşısına ilk kez girdiğinizde burnunuza yüzlerce çeşit baharatın kokusu aynı anda toslar ya ... işte uçak kapısı açıldığında Kahire aynen öyle kokar. Tabi ilk anda, dakikalar içinde o koku hissi azalır ... bir anlamda beyniniz ve koku reseptörleri yeni duruma uyum sağlarlar. Ama yalan yok, o ilk anın hissini pek severim. Kahire değişik bir yerdir, ne aradığınızı ... nerede arayacağınızı biliyorsanız size garanti ediyorum bulursunuz. Benim aradığım/beklentim (Kahire için) genelde kafayı temizleme, sıfırlama olduğu için hep aynı rutini tekrarlardım. Öncelikle otel ... pek çok "güzel" otel olmasına rağmen ben her zaman Hilton Nil'de ... yani Nil ırmağının kıyısındaki eski (...ve biraz da dökük) Hilton'da kalırdım. Aynı paraya kent merkezindeki -yeni- Hilton'da ya da Marriot kulesinde oda tutabileceğimi bilmeme rağmen nehir kıyısında konaklamamın tabi ki nedeni vardı. İlk neden El Khalil'di ( Halil ) Khan el-Khalili veya türkçesi ile El Halil Hanı aynı ismi taşıyan caminin arkasındaki orta boy bir meydana ve meydana bağlı çarşı demektir. https://en.wikipedia.org/wiki/Khan_el-Khalili Türk çarşısı'da (bizim kapalıçarşıya cidden benzer) denen Halil epey eğlencelidir. Hilton Nil'den çıkıp eski Kahire müzesine doğru nil kıyısında eller cepte yürürseniz bolca seyyar satıcı'yı mafi! yallah! diyerek geçmek zorunda kalırsınız. Ama az sabrederseniz Halil camisinin yanından dolanıp Halil meydanına çıkarsınız ki sizi burada küçük hasır tabureleri ve alçak masaları ile kave'ler beklemektedir. Arka taraflarda (ön tarafta yani meydana yakın oturmak aynı zamanda seyyar! saldırısına açık olmak anlamına gelir) bir yere çöker ve seslenirsiniz ... Sevvi Şay! Şişha! ... yani çay ve nargile. Bizim nargile'den narin ve küçük olsa da arapların şişha dediği şey temelde aynıdır. Nane aromalı çayınız ve şişha'nız gelir ... artık keyfinize bakıp etrafı seyretme zamanıdır. Halil'in ön tarafına turist otobüsleri gelir ... inen yolcular bilinç altı dürtü ile istavrit sürüsü gibi safları sıkıştırıp onları "güden" rehberin komutları ile üzerlerine saldıran seyyarları yararak El-Halil çarşısına yönelir. Seyyar'lar balık sürüsüne saldıran torikler gibi vur-kaç yapıp sürüden av kapma derdindedir. Bir turist boş bulunup yürümeyi keser ve ona teklif edilen dandik şeye ilgi gösterirse aynı anda on seyyar ona dalar ve "avı" resmen aptal eder. Rehber ve sürü tuzağa düşürülen turist'i kurtarabilirse ne ala ... kurtaramazlarsa eleman epey hafiflemiş, kadınsa hafiften taciz edilmiş ve elinde çarşıdan yarı fiyatına alacağı bir şeyler ile bulur kendisini. Turist grubu halil'in girişini geçtiği an avcı/seyyar sürüsü dağılır, çarşı esnafı onları kovaladığı için meydandaki seyyarlar sokaklara girmez, çarşı içinde mal satan veya cazgırlık / hanutçuluk yapıp müşterileri dükkanlara sokan tayfa ayrıdır ... yani çarşı kapısındaki avcılar ile çarşı içindekiler birbirlerinin sınırlarına saygı gösterir. El Halil'de belki de binlerce dükkan vardır. Ud telinden cibinliğe, kum taşı kolyeden yarı değerli mücevherlere, kaliteli baharattan mısır ketenine kadar neredeyse her şeyi satan bu mağazalara sadece bakmak bile insanı yorar. Paralel sokaklar çarşı içinin insan yoğunluğunu ve mısır'lı esnafın gürültünün hayırlı bir şey olduğu düşüncesini de hesaba katınca aklınızı bulandırır, insanı hiç bir şey yapmasa dahi yorar. Peki zevkli midir bu gezinti? Bence evet ... kahire'ye yolunuz düşerse Halil'i en az bir kere ziyaret edin, bolca pazarlık yapın ve paranızı sağlam yere koyun derim. Genelde şişha'mı bitirip kalkar ve meydanın ucundaki eczaneye uğrarım ... küçük ama kapsamlı bir eczanedir burası. Humma, sıtma ve dizanteri ilaçları,deri kremleri, sinek kovucular, zehir serumları (yılan,çıyan,akrep vs.) ateş düşürücüler, tuz hapları ... kısaca Afrika'da ihtiyaç duyacağım tıbbi malzemeyi oradan alır ve bu defa nil'e sırtımı dönüp yaşayanlar şehrinin eğri,büğrü sokaklarına dalardım. Turistler genelde Riché'ye falan gitse de https://en.wikipedia.org/wiki/Café_Riche ben daha geleneksel davranıp "esnaf" lokantalarında falafel ve fatta yemeği tercih ederim. bkn.zevk meselesi. Kakuleli kahve, bir-iki cigara ve biraz daha kafa dinlemek için nehir kıyısındaki kafe'ler idealdir. Boğucu sıcaktan etkilenmemeniz için tavana monte edilmiş kocaman vantilatörlerin altında keyif çatarken güneş düşmeye başlar. Artık otele dönüp biraz uyuklama, duş alma, üstünü değiştirme ve gece hayatına akma zamanıdır. Mısır'da eğlence mekanları hızla açılıp-kapandığı için "Nereye akayım?" sorusunun güncel cevabını concierge'den almakta yarar vardır ... onlara beklentilerinizi (örnek : çok parçalanmak istemiyorum, tekno müzikten ve lübnanlı @r@spulardan hazzetmiyorum) derseniz size mekan tavsiye ederler. Şimdi gelelim ulaşım işine ... ulaşım deyip geçmeyin, Kahire'de zor iştir. Otelden veya civarından taksi'ye binecekseniz önce gideceğiniz yerin ismini/adresini (talep ederseniz ön bürodakiler bu bilgiyi bir kağıda sizin için yazarlar.) şoföre göstermeniz ve gidiş - dönüş için sıkı pazarlık yapmanız gerekir. Mısır'lı taksi şoförleri yarı yolda pazarlık bozmaları veya sizi istediğiniz yere değil, komisyon alacakları bambaşka bir noktaya götürmeleri ile meşhurdur. İşin en kolay çözümü şudur ... arabanın ve plakanın resmini çekip (resim çektiğinizi şoföre göstererek) otel ön bürosu ile paylaşın ... pazarlığı sağlam yapıp elemanı gidiş-dönüş için tutun ama ona anlaşılan bedelin sadece üçte birini ödeyin ... geri kalan parayı beni istediğim saatte alıp otele geri getirdiğinde alacaksın diyin. Bunu yaparsanız kelek yemezsiniz, aksi durumda maceraya yelken açarsınız Sonuç : Eski Mısır'dan kalan anıtları gezmeseniz dahi Kahire eğlencelidir... severim, tavsiye ederim.
    1 puan
  3. Yeni yavruya nihayet kavuştuk Üretim yerinin değişmesi vb sebeplerden 2-3 yıl kadar geç üretime geçen Mondeo Avrupa ile paralel şekilde ülkemizde satışa başladı diyebiliriz. Şuan sadece 1.6 tdci 115 ps 6 ileri manuel ve 1.5 Ecoboost 160 ps 6 ileri tam otomatik olarak satışta çok yakında 2.0 tdci 180 ps PowerShift de satışa sunulacak. İç Mekan Malzeme kalitesi ve işçilik önceki versiyona göre iyi, özellikle işçilik (parça birleşimleri vb) çok çok iyi neredeyse hiçbir parçasında oynama yok denilecek seviyede, zaten sürüş esnasında belli başlı bozuk yollardan geçerken hiç ses çıkartmaması bunu kanıtlar nitelikteydi. Malzeme kalitesi olarak sürücü ve yolcularında elinin ulaştığı yani kullanılması gereken yerler özenle seçilmiş fakat kullanılmaya bölümler sert plastik ile kaplı ama bunlar kesinlike basit malzeme değil, sektöre hakim kişiler buna fotoğraflara bakarak bile anlayabilir. Koltuk kumaşını beğenmeyenler oldu onlara şöyle detay verebilirim, koltuğun konsol'a dokunduğu veya farklı bir parçaya denk gelen kısımlar yumuşacık bez ile sarılmış bunlarda soğukta vs gıcırtı yapmasını önleyen detaylar lakin bunları fark etmemişler deri vb olmamasından dolayı aa bu çok kötü yorumlar geldi bunlar öznellikten öteye varamamış ne yazıkki. Konsol üzerindeki tuşların basımı güzel. Sony kontrolü çok kolay klima düğmeleri yeterince büyük ve anlaşılır. Beğenmediğim yanları ise piano black kaplamalar hep söylüyorum yılmadan devam edeceğim; çiziliyor ve çok kötü gözüküyor (güneş altında) lütfen şunu artık koymayın araçlara! Bunun tek pozitif yanı ise gözünün önünde olmaması; sadece bardaklık ve cam açma/kapama kontrol ünitesinin etrafında mevcut. Ekran etrafı, havalandırma ızgaraları mat ama sim dokulu bir parça ile sarılmış bunlar bence daha iyiydi ve tekrar ediyorum bu parçalar birbirine çok iyi geçmiş durumda. Eşya gözü olarak yine en dişli rakibi olan Passat'a göre bir tık ilerde örneğin konsol altı alan, kol dayama içinin çok geniş olması ve arkadaki bardaklık arkasındaki göz bunlardan birkaçı. Malzeme kalitesi olarak ise bir puan veya yarım puan Passat'a göre daha düşük seviyede bunun nedeni ise örneğin torpido üstününde ince tabaka bile olsa yumuşak doku ile kaplanması ve bazı noktalarda daha şık parçaların yer alması. Boyut olarak diz mesafeleri ve omuz mesafeleri sorunsuz, sunroof olmasına rağmen arka baş mesafesi korunması adına tavan kaplama düz devam etmiyor haliyle kayıp yok. Bana göre yeterli düzeyde, fotoğrafta yer alan arkadaş 1.88 boyunda koltuklar ona göre ayarlı. Ses Rüzgar sesi muazzam; kaputun ön çizgisinin aynalara doğru devam ettiğini fark edenler olmuştur mutlaka bu tasarım ciddi olarak rüzgardan korunmasına sebep olmuş ön cam neredeyse 140'a kadar rüzgar sesi almıyor. Yol sesi için konuşmak ne kadar doğru bilemem çünkü üzerinde kış lastiği vardı ama buna rağmen yol sesi ciddi iyiydi, bunun kıyaslamasını benzer şartlar altında olmadıkça yapılmasını doğru bulmuyorum. Durağan vaziyette dış ses içinde iyi diyebilirim, kapı kapanışı olarak ön kapılar özellikle şahane! : : Konfor Bir Ford düşünün içinde hiç rahatsız olmuyorsunuz ? Yeni Mondeo. Eski versiyonda en çok eleştirilen yönü buydu ve yeni arka süspansiyon sistemi ile bu aşılmış görünüyor, hem tümsek hem çukurlardan gürültüsüz şekilde geçebilliyor eğer minimal ise neredeyse hissettirmiyor. Fazla uzatmayacağım yeterince iyi ve denilecek fazla söz yok. Müzik sistemi çok iyi, Sony ama premium olan bu araç üzerinde gelenler bass ve tiz hatta ses yüksekliği (sınırlı MyKey'e rağmen) çok iyidi. Artık kullanımına alışığım SYNC 2'nin, SYNC 3'e mümkün olan en kısa sürede geçmesini diliyorum. Yol bilgisayarındaki hızlı ve net geçişleri bu bölümde görmek bizim hakkımız bence Eyyy Ford sadece USA'yı düşünme Avrupa'ya gel /> Motor & Sürüş & Tüketim Gelelim meşhur Euro 5 salınımlı yeni! 1.5 Ecoboost 160 ps motor'a, aylardır Euro 6 olarak teknik değerlerine baktığımız araç bi baktık ki ülkemize E5 olarak gelmiş şok şok şok oldum o an. Düşündüğünüz herşeyin bir anda uçtuğunu hayal edin (ya da etmeyin ne gerek var) Akabinde yapılan test yayınlarını da dinleyince ohoo dedik bunlar çok tüketiyor! Ama birde biz bakalım demiştik o gün Kaan abi sayesinde erkenden geldi. Motorun tepkileri bence çok iyi özellikle 1.5 & 1.6 ton araca göre, D modunda vites yükseltme çabasında olan araç S modunda hadi gaza bas gidelim tavrına bürünüyor ve bunu bir focus atletikliği ile sürdürüyor. Direksiyon tepkileri net ve hızlı anında cevabını alıp yolu okuyabiliyorsunuz. Bu aracı kullananlar 4.8 metre bir otomobil sürdüğünü unutup park etme zamanı hatırlayabilir : Vites geçişleri özellikle hızlanmalarda yani gaza basarken sarsıntısız eğer çok yavaş giderseniz tipik tam otomatik klasiği olan hafif hissetme mevcut. Dik yokuşlardaki performansında da sorun yok sadece vites atma çabasına erken girebilir bunlar pratikte yaşanılması güç detaylar ama merak edenler oluyor diye aktarıyorum. Tüketim öncesi güzergah; Maltepe'den aracı alıp minibüs yoluna inerek Bostancıya varıldı oradan 1. köprüyü kullanarak (nakkaş tepe'den gittim sadece giriş yoğunluğu vardı) Vatan caddesine geçildi buradan maslağa ve sarıyerden belgrad'a foto çekimlerinden sonra 2. köprü kullanılarak (TT Arena sonrası hep trafik) anadolu yakasına geri döndüm. Ortalama hızım 25 km/h tüketim ise 10.5 litre oldu. Bu hız ve tüketimde araç denemeleri de mevcut ve toplan alınan yol 130 km civarı. Yukarda eleştirdiğim Euro 5 yerine Euro 6 motor olsaydı çok daha iyi değerler tutması mümkündü fakat bu sefer aracın hızlanmaya cevabı bir nebze kötü olacaktı, tercih sizin : Şahsi yorumum ise 10.5 lt uslu ve trafik halinde yine tutar ve bu araç için abartılı değer değil. Fiyat: Fiyat bana göre olması gerektiği gibi Passat'tan ciddi ucuz ama opsiyonlar pahalı onlarla birlikte düşünmeye sevk edebiliyor. Kısa Kısa - Otomobil yüksek buna birde dar cam yüksekliği ekleniyor; park alanlarında yanınızda ne var diye merak edebilirsiniz ve yan aynalar keşke geri vites ile otomatik olarak aşağıya baksa ne iyi olurdu demeniz kaçınılmaz detaylardan ama; otomatik park sistemli modellerde yan kısımları algılayabiliyor yani yaklaşma durumu sesli ve görsel olarak karşımızda. - İç ambiyans aydınlatmanın değişik renklere bürünmesi güzel (bknz fotoğraflar). - Araba çok güzel, yanımda yavaşlayıp fotoğraf çekmeye çalışan mı istersiniz yoksa yanına gelip bakmaya çalışan mı ? - Direksiyon önündeki ekran çok güzel, kontrolü aşırı basit ayrıca çalışma hızının iyi olması zaman kaybını azaltıyor işinizi bitirip yola bakabiliyorsunuz. - Vites değişim kulakçıkları küçük ve dar bir alanda kullanımı düz yolda zor. Vites düşürme ve yükseltme izin verilenler dahilinde sorunsuz yapılıyor. - Her yerine led koyulmuş ama plakalık ve güneşliklerden çekinmişler, olsaydı iyi olurdu. - Yol bilgisayarında vw'den gördüğümüz bazı detaylar eklenmiş örneğin boş vites halinda gaza basarsanız, sen ne yaptığını sanıyorsun diyor - Video'yu izlemeyi unutmayın anacım Aracın diğer detayları bol fotoğrafları ve diğer videoları için buyrunuz:
    1 puan
This leaderboard is set to Istanbul/GMT+03:00
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgi

Bu siteyi kullanarak, forum Gizlilik Politikasını kabul etmiş olursunuz.