Jump to content
2019 Temmuz'dan sonraki tüm içerik ve üyelikler silinmiştir. Lütfen yeni kayıt yapınız ×

Kaan Yagizer

Blogger
  • Toplam İleti

    2.952
  • Katılım

  • Son ziyaret

  • Kazandığı Gün

    83

Günlük Makaleleri, Kaan Yagizer tarafından oluşturuldu

  1. Kaan Yagizer
    ...geçmiş zaman Borusan'da (BMW) çalışıyorum. O zamanlar İstinye falan yok, Firuzköy/Avcılar merkez ... Satış Sonrası Müdürümüz (kulağı çınlasın, Melih Bey) yok, ben de -patron yok...sal gitsin- havasında yalandan bültenlere falan bakıyorum, aslında odamda cigara+kahve keyfi yapıyorum.

    Telefon çaldı ... zaten telefonların vaz geçemediği huyudur bu, gerekmeyen zamanlarda çalarlar. Arayan şimdilerde Borusan'ın Bodrum şubesinin müdürü Nuri abi.
    - Alo
    - Kaan az aşağı gelsene, dertli bi araba var.
    - Peki...

    Normalde sallamam, sonuçta servisteki araç benim işim değil (teknik olarak) ben diğer servislerden sorumluyum, yani Adana'da bir araba coFLarsa atlayıp oraya gidiyorum ama Firuzköy'de tonla usta (ciddi ustalar hem de) var. Neyse, indim aşağı ... servisin arka kısmında (..ki biz genelde orayı Motorrad -BMW Motorsiklet- ambalajlarını açmak için falan kullanırız) bir 7" kasa yatıyor.

    ...Nuri abi açıkladı
    - Arabada ses varmış, alet Bodur'ların (Çanakkale Seramik) Patron özel olarak ilgilensinler demiş ...
    ...cırlayacağım, hevesim kursağımda kaldı. Patron demiş sonuçta ... seve seve ilgilenicez.

    - Ne sesi varmış abi?
    - Gel sen de duy.

    Bindik arabaya, Borusan'ın arka parkında deniyoruz.
    ...normalde ses yok, hatta çıt bile yok ...ama aniden gazlayınca ... işte o zaman ses var. Nasıl bir ses bu? ...şöyle anlatayım. Arabanın içinde metal bacaklı bir örümcek dolaşıyor sanki ... yani bir tıkırtı var ama tıkırtı sabit değil, dolaşıyor.

    Ses dolaşır mı be?!? ...diyeceksiniz. Zaten olay o ... bin tane ses problemi ile karşılaştık, kimini çözdük ama ses yapan şey genelde -sabittir- böylece sesin nereden geldiğini bulabilirsin. Ama bu ses -göçmen- dolaşıyor körolasıca.

    - Tamam ... sokun atölyeye.
    Prosedür belli, torpido gözü, kapı cepleri falan boşaltılır ... koltuk altlarına bakılır, kriko gevşekmi? Kapı döşemeleri gevşek mi? Elektrikli koltukların altından kablo vs. sarkıyor mu bakılır... sonra gene denenir.

    ...denedik ... hayır ... aniden gazlayınca (sonradan fark ettik ki aniden fren yapınca da örümcek koşturmaya başlıyor) arabanın içinde o ses dolaşıyor.

    AlAlAlAlAlA?

    - Atölyeye geri giriyoruz, sökün abi.
    - Arabayı mı?
    - Evet

    Başladık sökmeye .... ve dinlemeye. Bagajı boşalttık denedik ... hayır
    Arka koltuğu söktük ...denedik ... hayır
    Arka koltuğun altındaki akü çerçevesini, kol dayamayı , pandizot altındaki cd değiştiriciyi söktük denedik ... hayır
    Ön koltukları söktük ... söktüğümüz koltukları kucaklayıp (altın beşik hesabı) salladık ... hayır
    Tavan kaplamasını söktük, kapı döşemelerini söktük, cam krikolarını söktük ... hayır
    Taban halısını söktük ... hayır
    Ön göğüsü söktük ... hayır
    Klima borularını ve kalorifer kazanını söktük ... hayır

    ...ulan kafayı yiyicez ... gece saat 03.00 olmuş, yarın devam ederiz dedik.

    Bir sonraki gün öyle yaptık ... benzin pompası kontrol edildi, depo kontrol edildi ... hayır
    Egzost'u söktük (tüm sistem) salladık ... hayır ... içinde tıkırdayan bir şey yok
    ...kafa durdu

    - Almanya'ya soralım ...dedik
    Açtık telefon, Almanya'da ki Mesiter'lere derdimizi anlattık. Nuri abi'nin Almanca 10 numara (Allahtan) adam bizi dinledi, dinledi...
    - Sökük araba ile teste çıkın, ani gaz ve freni deneyin ... ses taban sacından geliyor olabilir ... demez mi?

    pıFFFF ... iyi de biz arabayı söktük be abi!

    Manzara

    7" serisi bir araba (Long) şoför banyoda falan kullanılan (pembe) bir plastik taburede oturuyor. Bir kişi yerde sırt üstü yatıyor (şoförün arkasında) ve ayaklarını onun sırtına dayamış, böylece gaza bastığında şoför arkaya - yere düşmüyor. Aracın içinde ayrıca 3 kişi daha var, bunlar bir yerlere tutunmaya ve zemine kulağını dayayıp o örümceğin taban saçında dans edip etmediğini anlamaya çalışıyor.
    ...rezillik yahu

    Yarım saat kadar sonra bir arkadaş...
    - Buldum ... dedi
    - Nerede?
    Sağ marşbiyel kaplamasını işaret etti ...
    - O şey bunun içinde

    Marşbiyel mi?
    ...haSSSSSS

    ...emin olmak adına dinledik ... evet ... haklı

    Örümcek Marşbiyelin içinde. Gaza basıyorsun arkaya gidiyor, frene basıyorsun kinetik enerji nedeni ile öne geliyor .. piçe bak ya!
    ..bildiğin terörist işte.

    O sırada Melih bey gelmiş ... mevzuyu ona da anlattık, arabaya binip o da yattı yere ... sesi dinledi
    - Teşhis doğru, siz bi çay için ... bakalım ne yapacağız?

    Yarım saat sonra haber geldi
    - Kesin arabayı
    ... 7" kasayı mı kesicez?
    ... Harbiden mi?
    ... Yemin et?

    Aldık taş motorunu, -B- sütunu hizasından marşbiyel'i kestik ... kesiği yatay olarak büyütüp içeri teleskopik mıknatıs attık ve çok geçmeden ... tak!
    Mıknatıs teröristi yakaladı.

    Yaklaşık 5 kuruş boyutlarında bir -kof- kaynak parçasıydı suçlu.

    Resimler çekildi, rapor yazıldı ve Almanya'ya yollandı.
    ...bir kaç gün sonra cevap geldi.
    -Refund- yapın...

    Müşteriye yeni bir 7" sipariş edildi, araç bedeli Münih tarafınca karşılandı ve bizim kaportacılar da (kuşkusuz bize küfrederek) 7" kasayı topladı. O araç uzun süre şirkette -transfer- işinde kullanıldı ... hava limanından milleti götür - getir vs. sonra da satıldı gitti (kim bilir ona şu an kim biniyor?)

    Epey bir süre sonra BMW'den TSB geldi ... belli şase numaralarında kontrol istiyorlardı. (gaz ve fren ile ses dinleme)
    ...fabrika'da pres'e saç normalde el ile konuyormuş (besleme hattına) ve o elemanlar gene normalde eldiven takıyormuş ... ama ne olmuşsa birileri veya biri olay günü eldiven takmamış ve çıplak el ile saçları pres hattına taşımış. Elemanın elinde yağ benzeri bir şey varmış (kalıntı) ...günahını almayayım, belki de bir şey yedi o an. Sonuçta elemanın elindeki yağ saç'a bulaşmış ... tam o nokta kaynak robotunun punta attığı yer olmasa gene sorun olmayacakmış ama tesadüf ya ... işte tam o noktaya denk gelmiş.

    Sonuç? -Kof- kaynak, pres ve büküm ile marşbiyelin iç kısmına denk gelen kof kaynak parçası bir süre sonra kopup marşbiyel'in içine düşmüş ... sonrasını biliyorsunuz işte. Bebek gibi 7" kasayı p*ç ettik ... pıFFF
  2. Kaan Yagizer
    Gene kızışmış ortalık, millet açlıktan ölmesin bari diyerek bir karar çıkartılmış ve Birleşmiş Milletler üye ülkelerden Lübnan’a gıda yardımında bulunmalarını istemiş. Deniz Nakliyat’ta staj yapıyorum, 2000’de özelleştirilmiş olsa da o zamanlar Deniz Nakliyat Milli taşımacılık şirketimiz ve doğal olarak Türkiye’nin Lübnan’a bağışladığı darı onunla taşınıyor.

    Çalıştığım General Doğan 1970’li yıllarda Polonya’da yapılmış, ortadan davlumbazlı 12,500Gt’luk bir gemi … hafiften gözü toprağa bakıyor olsa da damarlarında Akdeniz’de sefer atacak kadar can kalmış (hala) ama o gemi ile Cibraltar’dan çıkacaksan önce vasiyetini vermen lazım … o derece yani.

    http://www.tcl.com.tr/tr/ResimGoster.asp?filo/foto/jpg_big/b_generalzdogan.jpg

    Mersin silo’dan doldurduk darı’yı … bütün gemi yeni pudralanmış bebek kıçı gibi, darı tozu her yere sinmiş, acayip de kaygan. Sanırsınız ki güverte kış olimpiyatlarına hazırlanmış, yanlış adım atan kafa üstü çakılıyor. Yaşam mahallini falan temizlemiş olsak da özellikle merdivenlerde ve üst güvertelerde dikkatli olmak lazım.

    Lübnan garip bir arada kalmışlık yaşıyor … sırtını Suriye’ye dayamış, güneyde de İsrail var. Beyrut deseniz daha da vahim durumda.
    Ağzı kuzey batı’ya dönük bir hilal canlandırın gözünüzde … hilal’in kuzey ucunda Şii Emel, Baas ve benzeri Suriye destekli militan gruplar var … hemen onların arkasında da Suriye ordusu. Liman kısmı BM kontrolünde (İtalya+Fransa) , kentin sırtını dayadığı dağlarda ise Dürzi’ler mevzilenmiş durumda. Bitti sanıyorsunuz ama hayır, bitmedi. Hilalin batı ucunda Sünni milisler ve Filistinliler var ve Hilalin doğu kısmında da Falanj (Hristiyan Falanj) ve onların arkasında da İsrail ordusu.

    Teknik olarak bu güçlerin tümü birbirleri ile savaş halinde … yani Filistinliler hem Dürzi’ler ile savaşıyor hem de Falanj, İsrailliler, Emel ve Suriyeliler ile … diğerleri için de aynı şey söz konusu. Bir çeşit gang bang, orgy durumu söz konusu (Bkn.bahçıvan,aşçıya, aşçı. Şoföre … şoför de artık kime denk getirirse hesabı)

    BM’in baskısı ve açlık nedeni ile bir çeşit De Facto barış söz konusu, gün ışığı varken kimse (çok mecbur kalmaz ise) diğerlerine ateş etmiyor. Deyim yerinde ise birbirlerini görmezden geliyorlar.


    Bizim iş ise şu şekilde ilerliyor.
    Gün doğarken limana girip …ki bu kolay bir iş değil çünkü tam limanın ağzında yarı batık bir İsrail hücumbotu var, ambar kapaklarını açıyor ve sifon tabir edilen (dev elektrik süpürgesi gibi bir şey gözünüzde canlansın) hat ile gelen kamyonlara darı veriyoruz. Herkesin ağzı, gözü kapalı … nefes almayı zorlaştıran pis darı tozu her yere uçuşuyor.

    Akşamüzeri, mesela 15,00 gibi işe ara verip palamar çözüyor ve 10 mil açığa, alarga’ya çıkıp demirliyoruz. Gemide 20,000 ton civarı darı var … bir kamyon en fazla 25 ton falan alıyor, sifon ile kamyon doldurmak ise yaklaşık yarım saat sürüyor. Anlayacağınız o kadar kolay veya verimli bir iş değil bizimkisi. Liman tesisleri bombardıman sırasında harap olduğu için başka çare de yok ne yazık ki.

    Falanj kamyonunu dolduruyoruz, onların arkasında bekleyen Filistinliler sabır gösterip onlardan sonra darı alacak olan Emel milisleri ile futbol oynuyor … garip ve grotesk bir durum söz konusu. Sanki akşamları birbirlerini öldürmeye çalışan insanlar bunlar değil miş gibi davranıyorlar.

    Alarga’ya çıkınca genelde kıç üzerine masa kuruyoruz. Balık tutmuşsak ne ala, tutamamışsak artık buzhanede ne varsa onunla yapılan yemek çıkıyor ortaya.

    Yemek bitince ortalığı el birliği ile toparlıyor, sonra da oturup çay – kahve içiyoruz. Saat 20,00 gibi ilk karanfiller açılıyor Beyrut tepelerinde … biz neresinden baksanız 20 kilometre uzakta olduğumuzdan Dürzilerin ateşlediği Katyuşa roketlerini Beyrut’un karanlık profilinde yapraklarını açan ateş kırmızı karanfiller gibi görüyoruz.

    Sonra roketlerin düşme/patlama sesleri geliyor … uzaktan – pes ve boğuk “bom-bom” … Dürzi’lerin akşam solo’su aynı zamanda müziğin başlangıcı gibi bir şey. Herkes başlıyor birbirine ateş etmeye, seri atışlı izli mermileri kırmızı/turuncu ışık şeritleri şeklinde görüyoruz, obüsleri ise beyaz/gri şimşekler.

    Telsizci (işi gereği) dinlemede … saat 21,30/22,00 gibi dahili haberleşme’den bizi uyarıyor.

    - Gece kuşu geliyor

    Gece kuşu denen uçak gemisinden kalkan Intruder uçağı. 6.filo kuzeyimizde açık denizde yatıyor ve çatışma fazla şiddetlendiğinde ya da limandaki BM askerleri hedef alınmaya başladığında hedef tespit etmek için üzerimizden geçip Beyrut’a doğru uçuyor.

    Çok geçmeden ikinci anonsu duyuyoruz.

    - Şişman kadın şarkı söyleyecek

    Şişman kadın ise Amerikan New Jersey zırhlısı. 6.filonun topçu gücünü temsil ediyor ve onların deyimi ile VW ağırlığında + Cadillac fiyatındaki ağır patlayıcı yüklü mermilerini az önce geçen Intruder’in tespit ettiği hedeflere yolluyor.

    New Jersey’in borda ateşi üzerimizden geçerken tren gibi ses çıkarıyor. Hiç üzerinden tren geçerken bir köprünün altında ya da yakınında bulundunuz mu? Ses bire bir aynı … takataka-tak, takataka-tak diye geçiyor mermiler.

    Sonra küçük yıldırımlar çakıyor dağda, kıyıda … artık Intruder nereyi işaret etmiş ise orada. Çok geçmeden de deniz topçusunun ateşlediği mermilerin sesi geliyor … boğuk bummm-bummmm’lar bunlar.

    Şişman kadının söylediği şarkı o geceki çatışmanın sona erdiğini gösteriyor. 03,00 gibi “genel alesta” çekileceği için, yani herkes uyandırılacağı için yataklarımıza çekiliyoruz. Artık tek duyulan kıyıdan gelen siren sesleri … o kadar.

    Sabah motorlar devreye alınıyor, demir çekiliyor ve Beyrut limanına gidiliyor. Toz için hazırlık yapıyor, ağzımızı – burnumuzu kapatıyor ve ambar kapaklarını açıp gelen Dürzi kamyonuna darı dökmeye başlıyoruz. Kentin içinde bir yerler hala yanıyor, gece birileri BM mevzilerini havan ile vurmuş … askerler delik deşik edilen su tanklarını onarmakta onlara yardım eder miyiz diye sormaya gelmiş … Beyrut’ta sıradan bir gün daha.
  3. Kaan Yagizer
    İş yerinde oturuyorum, telefon çaldı… açtım.

    - Kaan bey sizi patron arıyor.
    - Bağla …
    - Kaan
    - Buyur patron
    - Yanıma gelsene …
    - Peki …
    - ….. dıttt, dıt, dıt,dıt.

    Kalktım yerimden, çıktım odasına. Patron yok. İndim aşağı, santrale sordum.

    - Patron nerede?
    - Dışarıdan aradı …

    …hımmm … peki. Cepten aradım, ulaşılamıyor. Nerde yahu bu adam? Evi aradım … yenge biliyordur diyorum kendi kendime. Hoşbeşten sonra sordum.

    - Patron nerede?
    - İki gün önce Amerika’ya gitti Kaan
    - Peki … kolay gelsin.

    ..ben çıkıyorum dedim millete. Eve gittim, el çantasına bir – iki şey koydum … pasaportu aldım yanıma, bir zaman yokum diyerek çıktım evden. Taksi ile iskele, vapur ile karşıya geçiş … taksi ile hava alanı.

    - İyi günler … bir bilet istiyorum.
    - Tabi … nereye?
    - Amerika’ya ilk uçuş ne zaman?
    - Hangi kente?
    - Fark etmez, mümkün ise doğu yakası … ama midwest veya kuzey’de olur.
    - Amerika’ya ilk uçak yarın sabah …
    - Peki o zaman bana Sciphol’a bilet verin, oradan zıplarım.
    - Vizeniz var mı?

    (vize gösterilir) bilet alınır ve KLM ile turist sınıfta Amsterdam’a uçulur. (3 saat bekleme + 3 Saat uçuş) Amsterdam’da gümrükten hızla geçilir ve bilet aranmaya başlanır. NW gişesi umut vericidir (Northwestern ve KLM iş ortağıdır)

    - İyi günler … bir bilet istiyorum
    - Tabi … nereye?
    - Amerika kıtasına , mümkün ise doğu yakası … ama midwest veya kuzey’de olur.
    - Tam olarak nereye?
    - Güney Carolina, olmazsa Kuzey … ya da Baton Rouge veya Miami … Boston’a kadar kuzeye çıkabilirsiniz ama NY olmasın. Maine bile olur ama NY’de zaman kaybetmek istemiyorum.
    - O’Hara?
    - Olur.


    (2 Saatlik bekleme sonrası 8 saatlik Chicago uçuşu) O’Hara’da uçaktan iniş, gümrükten geçiş … bir kullan at telefon satın alma ve şirketi geri arama. “Patron’a söyleyin ben Amerika’dayım … yerel numarasını size bıraksın”

    Yaklaşık yerini biliyorum … ama sadece yaklaşık!

    Yeniden NW’nin gişesine yanaşmaca.
    - İyi günler … bir bilet istiyorum
    - Tabi … nereye?
    - Güneye, Konfederasyon bölgesine (gişe memuru zenci olduğu için esprime gülmez)
    - Tam olarak nereye?
    - Spartanburg’a bilet var mı?


    Varmış …

    (3 saat bekleme +4 saat uçuş … spartanburg) Yerel hava alanından şirketi arıyorum.
    - Patron numarasını bıraktı mı?
    - Evet … numarayı verirler.
    - Charlotte’deymiş.
    - O.K


    Ana kapının yanındaki Thrifty’den Mid-Size Sedan kiralama (Opel çakması Caddy Cimarron) ve yola çıkmaca. Charlotte 75mil kadar uzakta. Telefon açılır ama patronun numarası cevap vermez, voice mail’e düşer.
    - Patron ben geldim, Charlotte’ye gidiyorum, lütfen beni bu numaradan ara (numara bırakılır)


    Kafam önüme düşerken Charlotte’ye varılır, kent girişindeki Best Western’e nakit ile girilir ve banyo dahi yapmadan sadece ayakkabılar atılarak uykuya dalınır.
    Saatler sonra uyanılır, telefonda –sarı- ışık yanıp sönmektedir. Sesli mesaj dinlenir … patron Houston’dadır. Kalkılır, duş yapılır … gömlek, çorap falan değiştirilir. Charlotte hava alanına gidilir (kentin diğer ucu) araba bırakılır, Houston’a bilet sorulur … vardır.

    (2 saat bekleme, 2,5 saat uçuş)

    Houston’da Hertz’ten SUV kiralanır (Chevrolet) ve patron aranır.
    - Sesin kesiliyor Kaan … ne Houston’da mısın? Ben Albuquerque’ye geçiyorum, sen de oraya gel.
    - Orada nerede kalacaksınız?
    - Havalimanı Ramada, sana da yer ayırtırım.
    - Eyvallah.


    Chevy’ye binilir ve SUV vitese takılır. Yaklaşık 900mil gidilecektir. Gidilir de … sabaha karşı Ramada’ya varılır, oda rezerve edilmiştir. Duş atılır, yatağa yığılmak ile kendinden geçme arasında 10 saniye falan zaman aralığı vardır.

    …birkaç saat sonra telefon çalar.
    - Hadi abi kalk, kahvaltı ediyoruz, yola çıkıcaz.
    - Peki


    Saate bakılır, üç saat önce yatağa devrilmişsinizdir … duş atılır, son temiz çamaşır ve çorap giyilir, kahvaltıya inilir. Patron yanında bir arkadaşı ile kahvesini içmektedir.
    - Hadi bir şeyler ye de gidelim.
    - Nereye gidiyoruz?
    - Chicago’ya uçup oradan araba kiralayacağız ve doğu kıyısı boyunca güneye inip depo’ya kadar milleti ziyaret edeceğiz ( Depo = Charlotte)


    (içinizden CİNAYET! Çığlıkları yükselir ama onun yerine ağzınıza bir üzümlü muffin atmak ile yetinirsiniz.)

    Albuquerque hava alanına gidilir, Chevy bırakılır. Uçağa binilir ve O’Hara’ya uçulur…(cinayet işlenmez, patrona surat bile yapılmaz)
  4. Kaan Yagizer
    ...istek üzerine ... devam.
     
    Borusan'dan ayrılmışım ve Ford ile görüşüyorum ... boş kalmayayım diye ajans ile konuştum (malum boş duranı Allah sevmez) dedim ki bana kısa bir iş ayarlasanıza. "Afrika'ya gidermisin?" dediler ... giderim tabi? Neden gitmeyeyim? Severim Afrika'yı (cidden) ...iş aslında basit. Araplar Sudanlılara 400 kadar 4x4 pickup satmış, bunları Bur Sudan'a gemi ile sevk ediyorlarmış. (Şimdiki adı ile Port Sudan) araçları karayolu ile Hartum'a getireceğiz, ardından da bir "kademe" kurup Sudan'lı mekanikerlere nasıl araç bakımı yapılır? O kuzu'lar nasıl yolda tutulur ... göstereceğiz.
     
    ...tamam dedim. Atladım uçağa, Kahire (Afrika'ya genelde hep Kahire üzerinden girerim) oradan da gene uçak ile Hartum.
     
    Gece Hilton'da kaldım (...evet orada da Hilton var, oldukça değişik bir otel ... ama o ayrı bir hikaye) sabah Genelkurmay başkanlığına gittim. Nil nehri kıyısında üç katlı, geniş bahçeli bir bina. Biraz beklettiler, sonra bir yarbay karşıladı ... sevkiyat işinden o sorumluymuş. Ne yaparız? Nasıl yaparız? konuştuk ... bir mühendis daha geliyormuş (İskoçyalı) o gelince hep beraber Bur Sudan'a geçelim, gemiyi orada bekleyelim dedik. Ben otele döndüm ... yapacak fazla bir şey yok. Bekliyorum işte.
     
    İkinci günün akşamı canım sıkılmaya başladı. Hartum'da da yapacak fazla bir şey yok. İçki satılan bir kaç yerden biri olan Hilton'un brında oturup kafa çekebilirsin, çarşı pazarda dolaşıp otele geri dönebilirsin ya da bahçeye çıkıp Nil'i seyredebilirsin ... ama o kadar.
     
    ...gittim resepsiyona, elemanlara dedim ki "Bana bir araba ayarlasanıza, piramitlere gitmek istiyorum" ...tamam dediler. Daha önce Sudan'a geldiğimde piramitlere gitmek için zaman bulamamıştım, madem bu defa mal mal oturuyorum,gidip piramitleri göreyim dedim.
     
    Sabah kalktım ... baktım arabam gelmiş, yanıma iki parça bir şey aldım ... atladım arabaya. Şoförlü kiralık arabamız bir beyaz 240 dizel ... bilen bilir, dikiş makinesi gibi sesi vardır 240 D'nin ... dardardarrrr diye dolaşırsınız Şoför üç beş kelime ingilizce biliyor, yolu biliyormusun diye sordum? Biliyormuş ... ne olur ne olmaz harita üzerinde rota'yı konuştuk, anlaştık ... yol yaklaşık 200km falan, bir şey değil diye düşünebilirsiniz ama Afrika'nın bazı kesimlerinde bu 1 - 1,5 günlük yolculuk demektir, tabi aracınız bozulmaz ya da başınıza b*ktan bir şey gelmezse.
     
    Neyse ... bindik kuzu'ya , başladık güneye dardardarrrr akmaya. Zaten çok geçmeden çöl yoluna girdik, manzara ipnotize edici, hava 50 derece falan. Yapacak en iyi şey cigara + bolca su içmek ve uyuklamak.
     
    su iç, uyan cigara iç ... su iç ... uyu ... uyan su iç ... ama nereye kadar?
     
    ...çişim geldi ya!
     
    Akşam üzeri olur, biz de Meroe'ye yaklaşırken manzara biraz değişmişti, artık yolun sağında solunda kimi zaman yanlız kalmış ağaçlar ve bolca da dikenli çalılıklar görüyordum. Kimi çalılıklara ya da yol kenarına dikilmiş değneklere falan bezler, çaputlar bağlanmış ... hani bizde "adak" yaparlar ya ... öyle bir şey diye düşündüm ... anlayacağınız fazlaca da sallamadım.
     
    Ama böbrekler alarm sinyali vermekte ... Dedim şuralarda bir yeri sulayayım (kendi kendime) hem rahatlarım, hem de ekolojik açıdan faydam olur. Şoföre "dur" dedim, durdu ... arabadan indim, yolun kenarına yürüdüm ve gene bez falan bağlanmış bir çalının arkasına yöneldim.
     
    Ana!
     
    Şoför attı kendini arabadan ... başladı tepinmeye ... ne oluyor be?????
     
    Aklıma ilk gelen tanrı humbabubumba'ya saygısızlık mı yapıyorum oldu ... yerel de olsa inanışlara saygısızlık yapmak istemediğim için durdum. Üzerine çaputlar bağlanmış çalının yanı başında, yoldan da 10 metre falan uzaktayım.
     
    - Ne var be? ...şoför heyecandan ingizlice'yi unutmuş ama tepiniyor + çığlıklar atıyor.
     
    ...kesin tabu'yu bozuyorum diye düşündüm ... çölde işeyecek yer mi yok? Gider yolun öbür tarafında hallederim işimi dedim, tam bir adım attım. Şoförün çığlıkları daha da yükseldi. Ne var be?!? Menepoza'mı girdin kör olasıca?
     
    Sonra ingilizce'yi hatırladı herif ... başladı eli ile yeri gösterip "mine, mine bumbum!" demeye. (Mine = Mayın)
     
    - Hassss!!!!!!!
     
    Sudan'da iç savaş sürmekte, demek ki birileri etrafa mayın döşemiş (büyük ihtimal ile hükümet) ve o bez parçaları falan (hani bizde tabela koyarlar ya) uyarı amacı ile asılıyormuş. (nasıl bir uyarı o be?)
     
    ...eee? Nasıl dönücem geri? Zemin beton gibi, ayak izlerim belli değil ki ... ya mayına basarsam?
     
    - Arabayı getir buraya! ... diye seslendim şoföre ... -olmaz- diye başını sallayıp geçti oturdu arabaya ... Lan! p*ç, getirsene arabayı! Yok abicim, herif sallamıyor.
     
    - Sen gel sırtına bineyim dedim :)...bu teklifimi zerre sallamadı.
     
    Hay muhterem validen!!! İş başa düştü ... Allahtan mayın neye benzer biliyorum, topuk patlatana, zıplayan betty'e ya da salak kara mayınına yabancı değilim. Hemen dört ayak üzerine indim (miyobum ya) önüme bakarak ve anten, basınç levhası vs. olabilecek ıvır zıvır (mesela küçük kaya parçası, duyarga saklayacak ot vs.) uzak durarak ve on metreyi yaklaşık yarım saatte alarak yola geri döndüm. (Bkn.yusuflamak)
     
    Arabaya bindim, korku ve sıcak nedeni ile ağzım kurumuş ... bir buçuk litrelik Nestle suyu içip başladım kazıtmaya, bir tane de şaplak patlattım ensesine. (dallama resmen bıraktı beni be...) öfke nöbetim geçene kadar tepinip bağırdım biraz daha ... sonra piramitleri görmeye gittik.
     
    ...yani teoride.
     
    Gece ortası Meroe'ye yaklaşık 20 km kala Sudan ordusu yolu kesti, ileride çatışma varmış. (Hay Bin Kunduz) daha ileri gidemezmişiz. Mecburen döndük geri, bir ara durduk ve yolun tam ortasına çişimizi yaptık ... hatta "daha az toz kalkar sayemizde..." diye espri patlattık ve sonraki gün öğleye doğru komple toza bulanmış, yorgun ve piramitleri görememiş olarak Hartum'a geri döndük. (hiç bir şey yaparak geçirilen 36 saat sonunda)
     
    İskoçyalı gelmişti ... profesyonel nezaket gereği (Afrika'da beraber yola çıkmadan önce oturup içki içmek beyaz adamın adetidir.) birer viski içtik, odaya çıkıp duş aldım ve yola çıktık. Yolda ona maceramızı anlattım ... ne dese beğenirsiniz?
     
    - Ben beş sene kadar önce gidip görmüştüm, abartılan bir nokta ... yarıya kadar kuma gömülü boktan taş parçaları işte
     
    ...arghhhh! (Şeytan diyor ki sık gırtlağını...)
     

  5. Kaan Yagizer
    - Kaan
    - ...buyrun benim?
    - Amnesty International'ı duydun mu?
    - Vitamin hapı'mı satıyorlar?
    - Yok be ... İnsanhakları örgütü bu...
    - Duymadım ... eee?
    GE'den enerji paketi almışlar, kurulması lazımmış.
    - Açık kontrat, 8k ... istermisin?
    ...düşündüm. Açık kontrat demek iş 15 dakika'da sürse, 15 gününüzü de alsa da aynı parayı kazanacaksınız anlamına geliyor... yani işi B*k edip teslimat süresini aşarsanız taksimetre size yazar.
    - İş nerde?
    - N'Djamena
    - Orası nerde be?
    - Gidince öğrenirsin...

    AirFrance / Taksim'e voucher yollamışlar, gidip mektubumu aldım. Fransız konsolosluğuna uğrayıp sarı defterimi (aşı karnesi) ve voucher'i gösterdim ... Çad'a teleks çekip cevabını beklediler ... ben de gidip Beyoğlunda oyalandım, akşam üzeri elçiliğe geri döndüğümde yazışmalar bitmişti.
    - İşte biletiniz, yarın yola çıkıyorsunuz ... Fransa üzerinden aktarma yapacaksınız. Bu teleksinizin kopyası (bir anlamda yetki belgem) , size Hotel Eurpoé'de yer ayırtmışlar, havaalanında karşılanacaksınız.

    Eve döndüm (vapurla) ufak bir çanta yaptım ... eczaneye uğrayıp pişik için pudra, dezenfektan ve malarya için ilaç aldım. Sırt çantama bir iki parça şey ... iki sabun, beş - altı çorap, bir şapka vs. attım.

    THY ile De Gaulle'ye uçtum, oradan Orly'e geçip AirFrance ile Çad'a yollandım.

    N'Djamena havaalanı Nazilli garajları gibidir (...gerçi Afrika'nın çoğunda öyledir) uçaktan inip kanat veya kuyruk gölgesine sığınır. Bavulunuz indirilsin (aslında lönk diye aşağı atarlar) diye bekler, sonra eşyanızı alıp bi cigara yakar ve terminal'e yürürsünüz.

    ...gümrük görevlisi klasik "iş için mi geldiniz? yoksa tatil mi?" diye falan sormadı bile (kim oraya tatil için gelirdi ki?) pasaportumu aldı, boş bir sayfa bulup ... çTONK! Terminal kalabalık, gelen - giden çok ama sadece bir iki tane Mzungu var etrafta (kabaca çeviri : Beyaz adam ... biraz daha özenli çeviri .. emelsiz/hedefsiz gezgin) sırt çantamı alıp kalabalığı yararak attım kendimi terminal'den dışarı.

    Taksiler falan var ama ben ne aradığımı biliyorum ... çok geçmeden onları buldum. Çöl kamuflajlı uzun land'ı gölgeye çekmiş ikisi arabanın içinde uyuklayan, üçüncüsü elindeki beyaz kağıt parçasını sallayan askerlere doğru yürüdüm.
    - Hotel Europé?
    - Oui, Oui ... dedi asker.
    ...eywallah çekip land'ın kasasına tırmandım ve sabit ayağa monte edilmiş MAG'ın altına oturdum. Çok geçmeden bir Mzungu daha geldi, asker elindeki kağıdı katlayıp cebine koydu ... land çalıştı, güneş gözlüğünü takıp şapka'yı kafama geçirdim ve -yallah- yola çıktık.

    Diğer Mzungu Hollanda'lıymış, o da Amnesty için gelmiş, su arıtma sistemi kuracakmış...
    - Ben enerji paketi kuracağım, sanırım onunla da su dağıyacaklar ... sen de o suyu temizleyeceksin, mantıklı ...

    Enerji Paketi denen şey aslında şu. Bir (kısa) konteyner tabanı alıp buna 500Kva'lık jeneratör koyuyorsunuz. Sonra elektrik panosu, hava filtresi, yakıt tankı, egzostlar vs.vs. geri kalan her şeyi o konteyner sınırları içine sığdırmaya çalışıyorsunuz. İşiniz bittiğinde konteyner'in duvarlarını geri takıyor, sağlam şekilde kaynaklıyor ve gitmeye hazır hale getiriyorsunuz.

    ...yani böyle bir şey den bahsediyoruz.



    Bunlar C130 tipi orta gövdeli nakliye uçaklarına sığıyor (zaten o amaç ile yapılmışlar) ve hemen her yerde de çalışıyorlar. Anlayacağınız ben enerji paketini taşıyacak, kuracak, çalıştıracak ve teslim edeceğim ki ... diğerleri de benden sonra işlerini yapsın.
    ...sorumluluk büyük ...

    Land'ın arkasından görebildiğim kadarı ile N'Djamena pek büyük bir şehir değil, zaten başka da kayda değer şehir yok etrafta. Dandini binalar, kirli ve tozlu sokaklar. Kıtanın genelini sarmış olan o başa çıkması zor "fakirliğe/yokluğa alışma" hali Çad'da da geçerli. Afrikalı'ların en büyük derdi de o zaten. Millet bir şey yapmak istiyor ama işe girişmek için adamın yüreğinde olması gereken kıvılcım orada değil. -Yeter- noktasına kadar çalışıp sonra bırakıyorlar çalışmayı ...anlayacağınız yarın'ı da yarın düşünürüm hastalığına yakalanmışlar.

    Legion Etrangé (Yabancılar Lejyonu) askerleri ile muhabbet ediyoruz ... yanımda MAG'da dikilen Alman'mış, Türk olduğumu duyunca başladı bana türkçe "Naber Komşu?" çekmeye. Öndekiler ise İspanyol ... ben de onlara sardırıyorum "Vive la mort" çekiyorum arkada. (Vive La Mort, Vive La Guerre, Vive Le Sacre Merchanerié ... Yaşasın Ölüm, Yaşasın Savaş, Yaşasın Lanetli Paralı Askerler diye çevrilebilir.) dedikodu da yapıyoruz. Güney fena değilmiş, başkent eh işte idare edermiş ama kuzey b*kt*nmış ... çöl ve savaş varmış o tarafta. 16" paralel civarındaki hattın (Libya - Çad) sorunlu olduğunu ve orada 7/24 ilan edilmemiş bir savaşın sürdüğünü bildiğimden soruyorum.
    - Siz de karışıyor musunuz çatışmalara?
    - Resmi olarak burada bile değiliz ki ... yani cevap "evet" karışıyorlarmış.

    --- devam edecek---
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgi

Bu siteyi kullanarak, forum Gizlilik Politikasını kabul etmiş olursunuz.