Jump to content
2019 Temmuz'dan sonraki tüm içerik ve üyelikler silinmiştir. Lütfen yeni kayıt yapınız ×

Kaan Yagizer

Blogger
  • Toplam İleti

    2.952
  • Katılım

  • Son ziyaret

  • Kazandığı Gün

    83

Günlük Makaleleri, Kaan Yagizer tarafından oluşturuldu

  1. Kaan Yagizer
    Tri-State'ye (New York/New Jersey ve Connecticut bölgesi) yaz gelmiş. N.Y'da yaz pis geçer ... nasıl kışın East River'i buz ile kaplayacak kadar soğuk yaparsa yaz geldiğinde de N.Y'a pis, yapışkan ve sıcak hava dalgası resmen tecavüzcü coşkun abimiz endamı ile (bkn.biliyorum sen de istiyorsun) tırmanır.

    ...O.Ç Tamer ile ortak kullandığımız evden N.J'ye daha yeni taşınmışım ... eski kız arkadaşım, yeni karım ile birlikte gereksiz yüksek bedel ile aldığımız ikinci el kontraplak evimizi adam etmeye çalışıyoruz. İşe gitmediğim zaman evde bir şeyler ile uğraşıyorum çünkü Amerika'da özellikle kalifiye tamirci bulmak neredeyse imkansız ya da aşırı pahalı.

    Türkiye'de bir sokak arasında sıkışıp kalmış tesisatçı amca orada son model Corvette'ye biniyor ve özel dikim gömlek giyiyor diyeyim, gerisini siz anlayın.

    Dediğim gibi hava acaip sıcak ... ter bile üzerinize yapışıyor ve bizim klimamız yok. Evimiz bahçeli olsa da, banliyöde yer alsa da (gerçi bizim evin bulunduğu yere banliyö denir mi? ...o ayrı tabi) sonuçta ufak, bir yatak odamız ... bir salon+mutfağımız (ikisi bir arada, ikisinden de azıcık) bir depo/yüklük/dolap gibi odamız ve banyo ile hol'den ibaret olan 90m2'lik evi soğutmak için bir tek klima yeter de artar ama bizde o klimayı alacak para ... nasıl desem? Bulunmamakta.

    Mercedes (Wife No.1) işe yeni girmiş, Citibank'ın Help Desk'inde çalışıyor, hani kredi kartınızı yitirdiğinizde banka'ya telefon açıp "imdat" dersiniz ya? İşte Mercedes sizin telefonunuzu cevaplayan kişi. Hatun yarım gün alo diyor (henüz tam güne geçememiş) bir yandan da giderek şişen göbeğini taşıma işi ile iştigal ediyor.

    ...anlayacağınız genç, parasız ve de hafiften batmış (finansal durum itibarı ile) şekilde idare etmeye çalışıyoruz. Formen'in gözünün içine bakıp 7/24 yalaka mode:ON takılıyorum, belki bana bir - iki saat mesai yaptırır da üç-beş kuruş cebimize girer davasındayım.

    O.Ç Tamer ise bildiğiniz gibi ... çalıyor, çırpıyor, aldatıyor ve kafasına göre takılıyor. Hani Karınca ve Ağustos böceği masalı vardır ya, biz aynen öyleyiz işte (ben bu masalda ki devamlı fazla mesai yapan karıncayım ne yazık ki) ...Tamer'in temel felsefesi basit. "Gerekmedikçe Çalışma" ... aslında burada demek istenen şey çalışma değil, çalma olmalı ama Tamer motto'sunu telaffuz ettiğim ilk şekilde dillendirmeyi tercih ediyor.

    Bir mağazaya giriyor, cebinde kuvvetli mıknatıs ... sergilenen fotoğraf makinesini alıyor, mıknatıs ile alarm'ı saniyeler içinde çıkarıyor ve sonra aldığı askı kayışı ile kasa'ya gidiyor.
    - bu askı kayışını almak istiyorum, sizden bir de ricam olacak ... bu makine bana hediye edildi ama içine nasıl film konuyor bilmiyorum, yardımcı olur musunuz? ...diyor.

    Amerikalılar temelde "inanma" eğilimli insanlar, yani bir şey söylerseniz elemanların doğal tepkisi size -inanmak- şeklinde oluyor. O.Ç Tamer aşırı soğukkanlı şekilde davranış sergilediğinden ona inanıyor ve makineye nasıl film konacağını ve hatta nasıl pozlama yapılacağını gösteriyorlar. Tamer askı kayışına 10 ve film için de 3 dolar ödeyip boynunda 1,500 dolarlık kamera ile mağazadan çıkıyor ve malı en yakın rehincide 350 - 400 dolar'a bozduruyor.
    ...para bitene kadar çalışmaya gerek yok.

    Para mı lazım?
    Wallmart'a gidiyor, bir market aracı alıp deterjan reyonuna dalıyor ve alabildiği en büyük boy deterjan kutusunu arabaya koyuyor. Sonra genel tuvalete gidip ortam müsait olduğunda alttan açtığı deterjan kutusunu içindeki malzemeyi tuvalete döküyor. (ondan sonra tuvalete girip sifonu çeken kim bilir nasıl korkuyordur?) Artık alış verişe hazır ... yükte hafif paha'da ağır şeyler alıyor/çalıyor. Mesela bir oto teyp'i, saat, telesekreter cihazı vs. Deterjan kutusu dolduğunda yanında getirdiği şeffaf koli band'ı ile kutunun altını kapatıyor ... yanına bir kaç ucuz şey alıp kasaya gidiyor ... deterjanı kasa'da okutuyor ... kaç para? 9.95'mi? ...tabi buyrun ... sonra adres en yakın rehinci (gene)

    ...anlıyacağınız O.Ç Tamer kafasına göre takılıyor. Herif için her mevsim bahar, ben ise kesintisiz kış'ı yaşıyorum.

    Bir akşam eve geliyorum ve bilin bakalım beni kim bekliyor? Tamer bizi ziyarete gelmiş. Mercedes onu sevmez, Tamer bir keresinde ona iş teklif etmişti , o günden beri Tamer'e ne güvenir, ne de ondan hazzeder. (işin detayına girmeyeceğim ... kusura bakmayın.)
    - bu ne istiyor gene? ... havasında.

    Soru güzel ... ben de merak ediyorum, ne istiyor bu? ...oturup kibarca soruyorum.
    - ne istiyon Tamer?

    ...bir şey istemiyormuş. Bize "yeni ev" hediyesi getirmiş. Hediye arabada, yardım et taşıyalım diyor. Dışarı çıkıyoruz, gerçekten arabada bir hediye var. O.Ç Tamer'in kuZu'nun tüm arka koltuğunu kaplayan öküz kadar bir Westinghouse klima ünitesi.
    ... hadi be? cidden mi?

    Eve taşıyoruz koli'yi ... Mercedes hala atarlı.
    - ne var onun içinde? ... falan havasında (Tamer'e o kadar güveniyor) koli'yi açıyoruz, harbiden klima var içinde. Hem de sıfır kilometre, uzaktan kumandalı falan. auWWW

    ...gevşiyoruz tabi.
    Meğer bu ön sevişmeymiş, esas muamele başlamadan Tamer bizi gevşetiyormuş.
    - Yardımınıza ihtiyacım var, kamyondan düşmüş (Amerikan Argosunda -Çalıntı-) biraz mal var ve bunları bir-iki gün sizin garajınıza koymak istiyorum.

    Mercedes atlıyor...
    - kaç para vereceksin? ... yahu kızım bi dur, bi dinle önce. Tamam acaip parasız durumdayız ama...
    Tamer sırıtıyor ... balık zoka'yı yuttu havasında.
    - 100 dolar veririm. Bir kaç hafta için 100 dolar, hem de peşin.
    - Anlaştık.

    Yahu sen ne yapıyorsun? ...manyak mısın? Tamer'e güvenilir mi? Mercedes gözümün içine baka baka parayı alıyor ve resmen buhar ediyor. Tamer memnun, kendine bir depo buldu.
    - yarın yollarım kutuları ... diyip uzuyor Tamer. Belli ki biz fikir değiştirmeyelim derdinde.

    - Ya başımızı belaya sokuyorsun, çalıntı malları eve yığmak neyin nesi? Biri ihbar etse...
    Mercedes lafı ağzıma tıkıyor.
    - Ona güvenmiyorum, ayrıca bana ettiği hakareti de unutmadım. Merak etme, kafam çalışıyor...
    ...somurtup oturuyorum.

    Akşam eve dönüyorum ... uuuu
    O.Ç Tamer'in arkadaşları/adamları malları yığmış. İki arabalık garajımız tepeleme (kapı zor kapanıyordu valla) eşya, koli dolu. Mercedes'e soruyorum ...
    - baktın mı içlerine?
    ...bakmış. Genelde mutfak gereçleri, fırınlar, kuzineler, mikser'ler falan varmış. Belli ki bunlar mutfak eşyaları satan bir yerin deposunu kaldırmışlar ... pıFFF Resmen -yataklık- yapıyoruz yahu.

    ...sevmem böyle işleri, hatunun peşine takıldık ama işin ucunda mahkemelik olmak var & ; (((& ;

    Gece sıkıntılı geçiyor ... sabah işe gidiyorum ... iş yerinde keyif sıfır, akşam eve geliyorum ... aAaAaAa???

    ...lan?
    - Ne oldu kolilere?
    Mercedes cevap veriyor...
    - Başka yere götürdüler her halde, ya da sattılar. Ne bileyim? Sabah senden sonra kamyonla gelip aldılar...

    ...aaa? ne güzel! Aferin lan diyorum Tamer'e (içimden) kırk yılda bir düzgün iş yaptı. Klima'yı bağlıyorum, ohh miss ... haybeden gelen 100 dolar da cabası.
    O gece mis gibi uyuyorum.
    ...hayat kısa zamanda rutin'e dönüyor. Sabah 06,00 gibi kalkıp önce işe, iş çıkışı bir - iki saatliğine okula uğruyorum. Ardından ev ... halimden memnunum yani. Bir de borçlar ezmese ...

    Sonra bir gün akşam üzeri Tamer geliyor (iş yerine) ...iş çıkışı eve beraber gidelim diyor.
    - Taam
    - Bir de kamyon ayarladım, emanetleri alacaklar.
    - HÖNK?!?
    - Senin garajda ki emanetler, onları diyorum ...
    ....harbiden mi?
    - Eee? Aldınız ya onları? Bir gün sonra kamyon gönderdin ... aldırdın malları!.

    Tamer gökkuşağı gibi renkten renk'e giriyor. Adam kalp'ten gidecek ya ...
    - Ben bir şey aldırmadım ki... diye kekeliyor.
    - Nasıl ya?!? Sen malları getirdin, bir gün sonra da birileri gelmiş ... bizi Tamer yolladı malları alacağız demiş, yüklemişler ne varsa ve de götürmüşler ... diyorum.

    Resmen yığılıyor oğlan, ağzı köpürüyor ... hafiften baygınlık geçiriyor.
    - Soydular beni ... soydular beni ...
    inanmıyor, şaka yapıyorum sanıyor. Beraber eve giderken yol boyu yeminler ettiriyor bana. Garaj'ı boş görünce daha da fena oluyor, hırsından ön bahçedeki çimleri yoluyor ... ama yapacak bir şey yok ki.

    ...anlayacağınız O.Ç Tamer hayatında ilk ve belki de son kez hırsızlık kurbanı oluyor. Üzülüyorum haline, çok değil tabi ... belki bir parça ... ama olan olmuş.

    Bir saat kadar sonra çekip gidiyor, giderken ayaklarını sürüyor. Arabayı kullanıyor ama hali - mecali kalmamış. Adam resmen gözümün önünde yaşlandı yahu.

    ...gece itiraf ediyorum.
    - Çok üzüldüm haline...
    - Senin yumuşak kalpli olduğunu bildiğim için bir şey söylemedim zaten.
    - neyi söylemedin?
    - o malları biz aldık ...
    - Hadi be?
    - evet...

    Mercedes abisini aramış. Abi, yani benim Kayınbirader Purple üyesi (bir çeşit bölgesel çete) ...bir kamyon bulup gelip almışlar malları. Sonra da birilerine satmışlar. Yani Tamer'in yapacağı işi yapmışlar ve para da aile içinde kalmış.
    - 35k düştü payımıza. Geçen ve bu ayın taksitlerini ödedim ... artan para ile de bizim bankada bebeğimize fon açtım (eğitim) ... hep o bizden faydalanacak değil ya?!
    ...hadi be?
    ...harbiden mi?
    ...yemin et?

    Banka cüzdanını gösteriyor, iki aylık mortgage makbuzlarını (bir ay geride kalmıştık ... fecasi rahatladık o para ile) falan gösteriyor. Kızsam mı? Sevinsem mi? Bilemiyorum...
    ...ama klima iyi soğutuyor. Tri-State'de yaz bela gibi ortalığı kasıp kavuruyor ama benim Westinghouse klimam var ve mırıldanıyorum.
    - ohh ... es yiğidin bağrına.
  2. Kaan Yagizer
    Tamer'in koreli bakkal'a attığı kazıktan haftalar sonra evde oturmuş yaklaşan super bowl için 9,999 taksit ile aldığımız JBL projeksiyon tivi'yi seyrediyordum ki O.Ç.Tamer arz-ı endam etti.
    O Tamer ki ömrü hayatında iki taş parçasını üst üste koyup namus'u dairesinde bir kuruş para kazanmamış, bildiğiniz çakaldır ... heyecanlanmış.
    - parayı vurucam olm! ...diye tepiniyor.
    ...merak ettim tabi?
    - ne oldu? ... diye sordum.

    Birileri ile tanışmış, adamlarda epey bir miktar "kaçak" italyan malı ayakkabı (hepsi marka ... santoni, scrosso vs. ...alayı el imalatı) varmış ve bunları satmak istiyorlarmış. Bunun da Falls'ta (New Jersey'in dışında bir mekan ... Tinton Falls) eskiden tanıdığı bir hatun varmış, bu hatun oradaki ayakkabı outlet'inde çalışıyormuş.
    ...elemanlar buna kaçak ayakkabıları gösterince Tamer o hatunu aramış ve ondan bilgi almış.
    - sen ne anlarsın ki ayakkabı işinden, vardır bi bityeniği ... bulaşma! ..dedim ama sallamadı, herifin gözünü para bürümüş.

    - olm elemanlar çiftini 100-150 dolara veriyor, outlet'te ise etiket fiyatı 350-400 dolar ... adamlardan malı alıp orada satıcam. Paraya para demiycem ... diye tepiniyor.
    - ee? benden ne istiyorsun...diye sordum.

    Arabamı istiyormuş, ayakkabıları alıp N.J'ye götürecekmiş. Pek gönüllü olmadım tabi, çünkü Tamer adı üzerinde O.Ç ... ona güvenilmez ki ... ama herif bir kere yapışmış yakama. Bırakmıyor ...
    - Al be al ... Allah belanı versin diye anahtarları attım kafasına, çektirdi gitti.

    Akşam oldu, Tamer ortalıkta yok ... gece boyu da eve gelmedi. Sabah oldu ... işe gidiyorum ... herif yok. İşe gittim, oradan çıkıp okula uğradım, eve geldim .. üzerimi değiştirdim ... çıktım ... eleman yok ... hatun ile takıldım ... eleman yok ... eve döndük, vurup kafayı uyuduk ... eleman yok.

    Tamer o hafta sonu (super bowl h.sonu) çıktı ortaya. Bana 50 dolar attı.
    - araba aşağıda, depoyu fulledim ... arabayı da yıkattım. Bu da kira bedeli.
    ...vay be ... herif harbiden bulmuş parayı. Baktım cebinde bi tomar dolar .. hem de nakit.
    - naaptın be? ...diye sordum.

    Elemanlardan almış ayakkabıları, götürüp satmış. Eski hatunu ona yardım etmiş, iki dakikada okutmuşlar malı.
    - ee? dedim
    - şans yüzümüze güldü olm, şimdi Atlantic City'e gidiyorum ... kumar masasında parayı ikiye - üçe katlıycam.
    - olm kumarhaneye karşı oynanır mı? sen malmısın? seni katlarlar orada ... dedim ama sallamadı, çekti gitti.

    bana ne? ...haybeden 50 dolar almışım ... onu da hemen aşağı inip bookie'yi bulup (evin altındaki bar'da) Ram's'a yatırdım. Nasıl olsa para haybeden gelmiş, Ram's'ta 1,5/3 veriyor ... kazanırsam cebim biraz para görecek (kazandım) kaybedersem de nasıl olsa o para haybeden gelmiş (O.Ç.Tamer'in parası) havasındayım.

    Ben o pazarı evde maç izleyerek ve leşlenerek geçirirken Tamer 'de doğu yakasının kumar cenneti Atlantic City'de barbut atıyordu. Bilin bakalım ne oldu? (sonuçta) ... Ram's kazandığı için bookie'den paramı aldım, pazar akşamını suratımda bir gülümseme ile geçirdim ve pazartesi günü Tamer eve kuruşsuz geri döndü.
    ...bütün parayı kumarhane'de bırakmış, eve geri dönüş tren parasını bile kız arkadaşı ödemiş ... o derece sıfırlamış yani.

    - salla, bir kaç parti daha ayakkabı satarsın ... gene para kazanırsın! ...dedim.
    - nah satarım! ... diye cevap verdi?
    - neden ki?

    meğer Tamer kumarhane'de sadece kar ettiği miktarı değil, elemanlardan aldığı ayakkabıların ana parasını da, yani sermayeyi'de tüketmiş.
    - bana 7-8.000 verirmisin? elemanlara o parayı atarsam bana daha fazla mal verirler ..demez mi?
    - ya bi s*kt*r git ... diyerek kesin şekilde tersledim bunu. Tamer'e değil borç vermek, ona topal eşeğimi bile emanet etmem.
    - iyi be... bulurum bi çaresini, zaten o d*ll*m*lar beni nereden bulup çıkartacak ki?
    - olm .. akıllı ol, herifler seni yakalarsa ezerler ... dedim ... ama sallamadı tabi.

    ...aradan günler geçti. Tamer 5.caddede dandik ipek kravat satıyor, east side'a gidip turistlere harita ve I Luv N.Y t-shirtleri falan kakalıyor. Sonra bir telefon çaldı.
    - alo?

    Arayan riverside hastanesi ... dandik bir halk kliniği/travma merkezi. Dediler ki burada biri yatıyor ve sizi yakını olarak bidirdi.
    - eŞŞedü???

    atladım gittim tabi ... bir de baktım ki bizim O.Ç.Tamer acil serviste yatıyor. Bunu bir dövmüşler, bir dövmüşler ki ... efsane! Elemanın kafa olmuş diyarbakır karpuzu kadar, gözleri öyle kapanmış ki önünü göremiyor, ağzı ... burnu kırılmış.
    ...bunu yakalamışlar, iyice bir dövmüşler ... sonra da soyup ayakkabısız, pantalonsuz, donsuz acil servisin önüne atmışlar.
    - gece burada kalacak, sabaha kadar beyin sarsıntısı falan geçirmezse yollarız. ...dediler.

    ...gittim baktım, bizim eleman bitmiş, tek taşa dönüyor.
    - ölecek mi? ...dye sordum (bi umut işte)
    - yok ölmez ama epey bir yatar, sonrasında da belki estetik ameliyat gerekir ...demezler mi? (bkn.pıFFF)

    ...bastım gittim eve.
    Sabah işe gittim, akşam üzeri de evden giyecek bir şeyler alıp hastaneye yollandım. Baktım Tamer ölmemiş, onun taburcu işlemlerini yaparlarken elemanı giydirdim ... ondan arta kalanları arabaya koyup eve bastım.

    Bunu yatırdım ... yatış o yatış ... eleman arada ona bıraktığım noodle'ı falan yemek ve ç*ş* kalkmak dışında başını yastıktan havalandırmadan belki on gün yattı. On gün sonra kalktığında da yüzü Godzilla gibiydi ... dişleri kırık, burnu kırık, kaburgası çatlak ... her tarafı hala çürük.
    ...ama artık konuşabiliyor.

    - ne oldu?
    ...ayakkabıcılar meğer "ciddi" abilermiş ... ve bir gün bu tezgahı kapatıp eve dönerken bizim elemanı kaldırmışlar. Bir güzel dövüp önüne adisyonu koymuşlar ... bizden aldığın malın bedeli bu, haftada şu kadar para ve o para için de bu kadar faiz ödeyeceksin. Ödemezsen, ödemeyi geciktirirsen bu defa da bacaklarını kırarız ... demişler.
    ...auwwww

    sonra aklıma geldi...
    - sen böyle adamları tanımazsın, ben de tanımam ... peki sen bu "ciddi" abiler ile nasıl tanıştın ki?
    ...ne dese beğenirsiniz?
    - Mr.Kim bizi tanıştırdı.

    başladım gülmeye ... ceton bende anında düştü tabi.
    ... olay şu şekilde gerçekleşmiş.

    Mr.Kim Tamer'den nefret ediyor. Ondan intikam alması lazım ... ama nasıl? Eleman bizim O.Ç.Tamer'in karakterini (ya da karaktersizliğini) çözmüş ... bu zaaf'tan faydalanmaya karar vermiş. Tamer'e gitmiş ve demiş ki ...
    - ben seninle barışmak istiyorum, seni para kazanacağın adamlar ile tanıştırayım ... sen de bana kötü davranmayı bırak.

    Tamer bunu kabul etmiş (bkn.aşırı ve nedensiz kendine güven) ve Mr.Kim'in tanıştırdığı -ciddi- abiler'in iş teklifine balıklama atlamış. Sonrası malum ... bizim eleman nefsine hakim olamadığı için işi batırmış (...ki zaten bu da Mr.Kim'in umduğu şeymiş) ve -ciddi- abiler de başlamış Tamer'i aramaya.
    ...eee? Mr.Kim Tamer'i tanıyor ... evinin yerini biliyor (üst kat) ...nerede işporta tezgahı açtığını falan hep biliyor ...tabi hemen almış -ciddi- abileri, Tamer'in yanına götürmüş ve abiler onu paketlerken de bol bol kahkaha atmış.

    ...vay be! İ**e Kore'liye bak ... adam resmen suikast planlamış.
    Eleman ile konuşuyoruz, adam gülmekten yapıp ettiklerini anlatamıyor, o derece eğleniyor yani.
    ...yalan yok ...ben de güldüm, sonuçta Tamer kendi kendini yakmış ne gülmeyecem ki?

    Hikayenin sonu : Tamer aylarca kazandığı her kuruşu -ciddi- abilere taşıdı, ta ki onlar "tamam, borcun kapandı" diyene kadar gık çıkarmadan çaldı - çırptı ve borcunu ödedi. Abiler ona öyle söylediği için Mr.Kim'e asla bulaşmadı (sıkıyorsa bulaşsın) ve arada sırada -sola dönülmez- işareti gibi duran burnu için (öyle yamuk kaynamıştı burnu) söylense de halinden pek şikayetçi olmadı.

    ...burnundan dolayı artık çok pis horladığı için o kış sonu başka eve taşınma kararı almış ve kararımı da uygulamıştım. Doğal olarak O.Ç.Tamer'i epey uzun bir süre görmedim ... bağlantımız kopmadıysa da epey zayıfladı ... ama bu ayrı bir hikaye tabi.

    Sonuç : Kore'li : 1 / Tamer : 1

    ...kıssadan hisse = Rakibinizi asla küçümsemeyin.
  3. Kaan Yagizer
    ...inanılmaz sarhoşum. Öyle sarhoşum ki yolun kenarındaki ilan panosuna tutunmuş ve derin düşüncelere dalmışım.
    - Yüzünün suyu hürmetine ...  mesela bu takılmış kafama. Yüzünün suyu ne demek be abi? leğene su koyup traş oluyorsun, sonra birileri gelip leğendeki o köpüklü suya mı hörmet! ediyor?  ...Sonra toparlıyorum kendimi... gece ayazı ve fena halde eve gitme ihtiyacı ağır basıyor. Yoksa orada, Londra'nın göbeğinde bir ilan panosuna (ışıklı) sarılmış olarak kalacak ve belki de hayatın anlamını bile çözeceğim.
    Toparlanıyor ve Underground'a (Londra Metro'su) gitmeye karar veriyorum. Metro beni eve götürür... götürür de Metro nerde ki? Yakınlarda bir yerde olmalı, öyle hatırlıyorum en azından ... ama nerede? Indiana Jones daha az ip ucu ile Kutsal Kase'yi bulmuş olsa da ben bir türlü Underground tabelasına ulaşamıyorum. Sokak, sokak bloğu araştırıyorum ama nafile.
    ...sonra bakıyorum bir Bobby geliyor ...komik şapkalı (silahsız) yaya devriye polisine Bobby diyorlar. Tutunduğum demir bahçe korkuluğunu bırakmadan ona el salladım.
    - Bana yardım edebilir misiniz?
    - Buyrun beyefendi...
    Adam ben boylarda, bıyıksız ... temiz yüzlü.
    - Söylemeye utanıyorum ama Metro'yu bulamıyorum. Fena halde sarhoşum da...
    Bobby kibarca gülümsedi, sonra da Underground'u tarif etti.
    - Aslında fazla uzakta değil ancak korkarım ters yöne doğru ilerliyorsunuz. Geriye dönün ve ikinci ışıklardan sağ'a sapın. Giriş 20 metre kadar sonra sağ tarafta.
    Teşekkür ettim ... Bobby yardıma ihtiyacım olup olmadığını  sordu, kendi başıma gidebilir miydim? Yoksa bana eşlik etmeli miydi? ...Hayır dedim, teşekkürler. Kendim gidebilirim.
    Konsantrasyonumu toparladım, ayaklarıma bakıp hangisinin sağ ve hangisinin sol olduğunu bir kere daha kesinleştirdikten sonra sol - sağ diye içimden geçirerek ve mümkün olduğunca düzgün adımlar atmaya çalışarak polisin tarif ettiği yöne ilerledim.  Metro girişi gerçekten de adamın dediği yerdeydi ... düşmemeye dikkat ederek (merdivenlerden yuvarlanmaya prensip olarak karşıyım) aşağı inip koridordan geçerek lobi'ye çıktım. Amacım belli Paddington'a gitmek için hangi perondan hangi metro'ya bineceğim.
    Başladım haritada ki kırmızı - yeşil - mavi vs. hatları takip etmeye ... len! Hiç bir metro oraya gitmiyor ki ... Alalalala??? Sonra başımı kaldırıp metro haritasının üzerindeki tabelaya bakıyorum, kocaman Paddington yazıyor...ehue.  Zaten mahalledeymişim be   Bozuntuya vermeyip toparlanıyor ve 00,30 metrosundan yeni inmişim havasında yol hizasına çıkıyorum. Kaldığım ev duraktan fazla uzak değil, yeniden ayaklarıma bakıp hangisinin sağ, hangisinin sol olduğuna bir kere daha "karar" verip başlıyorum yürümeye.
    Sonra... daha doğrusu evin kapısına geldiğimde bir düşünce beliriyor kafamda. "lan ben polis ile türkçe konuştum!" ...o an bu konu üzerinde daha fazla düşünce üretemeyecek kadar yorgun, sarhoş ve tükenmiş olduğum için yatıp uyuyorum. (ayakkabılarımı çıkardıktan sonra) ...ancak sabah ağız kuruluğu, susuzluk hissi ve baş ağrısı ile birlikte ayıldığım an o düşünce gene kafamda beliriyor.  Muhteşem ingiLAZ kahvaltısı (reçelli çörek ve dandik çay) ile karnımı doyururken olasılıklar üşüşüyor kafama.
    - Türkçe konuştum, polis türk veya kıbrıs'lı idi ... sarhoş olduğumu görünce bozuntuya vermedi, bana türkçe yardım etti.
    - İngilizce konuştum, ama o kadar sarhoştum ki türkçe konuştuğumu sandım
    - polis falan yoktu, alkol zehirlenmesi nedeni ile halüsilasyon gördüm.
    Teoride üç olasılık aynı düzeyde geçerli.
    Londra polisinde Kıbrıslı (Güney ve Kuzey) ve hatta Türkiye göçmeni polisler var, hatta günümüz Londra Belediye başkanı bile Türk asıllı ... yani bu opsiyon epey mümkün.  
    Aşırı alkol nedeni ile kafam  bulanmış olabilir, polis ile ingilizce konuşmuş - anlaşmış ama sonradan (nedense) o konuşmanın türkçe yaşandığı türünden bir takıntı geliştirmem de mantık dahilinde, yani bu opsiyon da akla yatkın.
    Sonuncu seçenek derseniz ... bence en kuvvetli seçenek bu, hava ile ya da bir ağaç,direk vb. ile sohbet etmiş, ondan yön bilgisi almış ve zaten bildiğim, daha önce kullandığım metro istasyonuna halüsilasyonumun yönlendirmesi ile gitmiş olabilirim ... evet, bu seçenek te gayet mantıklı.
    ...anlayacağınız o vak'a benim için hala esrarını korumakta. 
    ... 
  4. Kaan Yagizer
    ...yaz akşamı oturuyoruz balkonda. Harem - Selam (ya da artık ismi neyse...) ortamına geçmişiz. Biz yemekten sonra kave - cigara - geyik frekansına oturtmuşuz işi, kızlar da kave - geyik - geyik yapıyor (salonda)
    ...biri kalkıp demez mi?

    - Geçen gün Nevşehir'den geçiyorum, ana caddede bir ilan "Elektrikli Döner Anadolu'da ilk defa Nevşehir'de" ...
    HaHaHaHaHa yaptık önce, sonra bir arkadaş o can alıcı soruya nefes verdi?
    - Elektrikli Döner ne ki?

    ...aHanda!
    Başladık tabi tartışmaya. Kimi elektrik sobası gibi bir sistemden bahsediyor ... ben dirençlerin üzerine ayrıca kok kömürü konmuş olabileceğinden ve sistemin arkasına da bir vantilatör eklenebileceğinden bahsediyorum. Ama daha uçmuş tahminler de var tabi ... mesela elektriği direkt olarak et'ten geçirme ve eti ocak falan olmadan pişirme (tabi bu yöntemin olası bir sakıncası var ... o da döner ustasının ete dokunmaya kalktığında ayakkabılarından çıkacak oluşu)

    tahminler havada uçuyor, bahisler artıyor ve cidden "ulen elektrikli döner nasıl olur?" diye kafa yoruyoruz.

    ...sonra biri
    - Gidip bakalım
    ...demez mi?

    Hay bin kunduz ... tamam bir sonraki gün Pazar ama 750 kilometre yol "elektrikli dönere" bakmak için aşılmaz ki?
    ...yoksa aşılır mı?

    Cevap : Evet

    Bize "geri zekalılar" şeklinde bakışlar atan karılarımızın muhalefetini sallamadan arabaya doluştuk ve dört dallama (biz) Nevşehir yolunu tuttuk. Uykusu gelen yer değiştiriyor ve kasmadan ama istikrarlı şekilde kilometreleri yiyiyoruz.

    Nevşehir'e vardığımız zaman saat epey erkendi, döner için fazla erken ama kahvaltı için değil. Oturup acele etmeden güzel bir kahvaltı yaptık ve mekan sahibi abiye elektrikli dönercinin yerini sorduk (bez afiş kalkmıştı) ...biliyormuş o mekanı. Bize güzelce tarif etti.
    ...sağolsun.

    Hediyelik eşya satan mekanları falan dolaşıyoruz ama içimiz içimize sığmıyor, saat biraz geçse de gidip elektrikli döner'i görsek diyoruz.
    ...belediye çay bahçesinde atılan 79 King partisinden sonra saatlerimize baktık, birbirimize baktık ve kalktık.

    Arabaya binip tarif edilen dönercinin önünde park ettik ve arabadan inerken aramızdan biri günün sözünü patlattı.
    - İşte gerçeklerle yüzleşme zamanı...
    ...peHHH ... sanki yaşamın sırrını çözeceğiz, neden gerilim yaratırsın ki?

    Dönerci güler yüzlü bir abi, eskiden aktarlık yapıyormuş ama işi bırakmış ... eski dükkanını hediyelikçilere kiraya vermiş, o da çarşı içinde başlamış döner kesmeye.
    - İlk zamanlar zorlandım, ama alıştım artık... falan diyor.

    O bize döner keser, lavaşın üzerini süslerken sorduk....
    - Ya sen bir ara bez afiş astırdıydın ... değil mi? "Elektrikli Döner" yazıyordu üzerinde ... haklımıyız?
    - Evet ...sonra alet bozuldu, söküp attık. Aha buraya takılıydı.

    Gösterdiği yere baktık. Döner'in merkez taşıyıcı çubuğunun üzerinde bir dişli yuvası (sonradan parçaları da gösterdi....) tezgahın üst kısmında da bir elektrik motoru. Sistem çalışırken düğmeye basıldığında döner ateşin önünde ağır ağır ve motor tahrik'i ile dönüyormuş. Bizim kafamızda kurguladığımız şeyler ile ilgisi/alakası yok ... sadece eti yavaşça çeviren bir "şey" işte ... ama elektrikli mi? Evet (tabi çalıştığında) yani abinin reklamı yanlış ve/veya yanıltıcı değil.
    ...pıFFFF ....dedik tabi. (bkn.XXL hayal kırıklığı)

    Bin tane senaryo üretmişiz ama bu basit düzenek aklımıza gelmemiş. Teknik açıdan adam haklı, döner'i bir zamanlar elektrikliymiş işte... tabi işin sonunda biz iki dişli, bir metre bisiklet zinciri ve yanık bir bobin görmek için 1,5000Km yol kat etmiş olacağız ki bu bizi en hafif tabir'i ile -enayinin önde gideni- yapar. (Hayır ne bekliyorsak? Adam dünyanın merkezine giden yolu keşfettim diye ilan asmamış ki... bizim sergilediğimiz bu anlamsız ısrarın kaynağı ne?)

    ...adam bizim suratımız düşünce üzüldü, ne oldu diye sordu? Anlattık mevzuyu (kasmaya gerek yok, batmışız zaten) gözlerinden gelen yaş biraz azalınca demez mi?
    - Geleceğinizi bilsem döner tezgahını tamir ettirdim. (Bkn.iyi niyetli insan)

    Dönüş pek rahat değildi tabi ki, karılarımız bizimle epey bir dalga geçti ...
    - Haberleri seyrettin mi? Çekirdeksiz Karpuz yapmışlar.
    - Sus kız, duymasınlar. Görmeye giderler şimdi...

    ...hAhAhA (hiç komik değil) ... biz alternatif olarak "Erkek erkeğe bir yol macerası yaşayalım dedik, döner işin bahanesi" falan dediysek de bizi santim sallamadıklarını söylemeye bilmem gerek var mı? :(
  5. Kaan Yagizer
    Geçmiş zaman GoJ ile Sincity'de (Bangkok) 10 günlük mola veriyoruz. GoJ ya da tam adı ile George Of The Jungle'ın ex-manitası evleniyormuş ... Thai diyarının ücra köşelerinden çalışmak için gelen kızlar genelde 3-5 sene para biriktirip geldikleri köylerine geri dönerler. İki buffalo, bir motorsiklet ve üzerine ev yapacak bir parça toprak aldıklarında mesleği bırakır, bir anlamda emekli olurlar ... yani GoJ'un ex-manitanın durumu bir istisna değil. 
    Epey gidip geldiğimiz mama-san ile deyim yerinde ise kanki olduğumuz için Sincity ziyaretlerimizde otel'de falan kalmıyoruz. Go-Go barlar ile dolu Soi Cowboy'un hemen arkasındaki sokakta mama-san'ın genelde working girl! tayfası için çalıştırdığı bir hostelimtrak  bina var, kızlar burada makul ücret karşılığı (aylık 5,000 bath .. kabaca 160USD) konaklıyor, boş oda varsa (...ki genelde olurdu) biz de o hostel'de konaklıyoruz. 2,000 bath verdin mi genel banyo-tuvalet kullanımı ile oda 10 gün için sizin. 
    Mama-San bir veda partisi düzenlemek istiyor, ben "sponsor olalım" diyorum, Apple iyi kızdır ... severim onu. GoJ önce biraz mırın-kırın ediyor (cimri iskoç...hepinizin mi cebinde akrep var be) sonra o da katılıyor. Mangal artık bizim sponsorluğumuzda. 
    Soi Cowboy'da akşamları mangal yapan bi Laos'lu amca var, onu bulup olayı anlatıyoruz. Mama-San tercüme ve pazarlık olayında bize yardım ediyor ve 2 metrelik mangal'ı ucundan tutup arka sokağa, hostel'in damına taşıyoruz. Eleman bolca tavuk vs. et'i getiriyor,  bir domuz kesip taşıyor ve iki çuval odun kömürünü getirip teras'a yığıyor. İşin bize maliyeti 100USD falan tutacak ... en az 40 kişinin karnı doyacağına göre bedel gayet makul.
    Akşam üzeri parti başlıyor, teneke kovalara kırma buz konmuş, Singha'mı kapıp Apple'ı tebrik ediyorum ve dalıyorum ortama.

    İnsanlar eğleniyor, Apple'a küçük hediyeler getirip geri kalan yaşamının iyi geçmesi için dileklerini iletiyorlar vs. Nanzy (benim ...arkadaş) dans edelim diye tutturuyor. Ona biraz atar yapıyorum "tough guyz don't dance" ama sallamıyor, neyse ... biraz dans ediyoruz ama ortam bir anda bölünüyor.
    - arghhh ... bloody mother of mine!
    GoJ tepiniyor, mangal'ın başına geçmiş ... tam et araklayacakken bir odun kömürü patlamış. Köz fırlayıp bizim salağın gözüne girmiş. Hemen koluna girip onu aşağı indiriyorum ... "siz devam edin" diye sesleniyorum millete ... party must go on ... dimi?
    Petchburi'de ki Bangkok Hastanesine gideceğiz ama akşam üzeri olduğu için acaip trafik var. Bangkok'da gece yarısı bile trafik berbattır ... iş çıkış saati durum daha da efsanevi hale geliyor. Mecburen BTS'ye geçiyoruz. (bir çeşit havai metro) GoJ söyleniyor, ben de kafa buluyorum ... korsan gibi bant takarsın gözüne, hatta muhteşem cam gözler yapıyorlar ... onlardan bir tane ayarlarız sana ... mesela kırmızı renk ... millet fena tırsar.
    ...bi b*k olmamış. GoJ'un gözünü temizliyorlar, yıkıyor ve merhem sürüyorlar. Gözü şişmiş iyice ... bandaj yapıyorlar. BTS'ye binip Soi Cowboy'a geri dönüyoruz ... parti sona ermiş, mangal sokağa indirilmiş, kızlar bar'a çalışmaya gitmiş. Long Gun'a uğrayıp Nanzy'e "geldik" diyorum, saat 9'a kadar dans etmesi lazım, ondan sonra Old Dutchman'da (Soi Cowboy'un köşesindeki bir lokanta) buluşalım, yemek yer ... canlı müzik dinlemeye gideriz diye konuşuyoruz.
    GoJ beni dışarıda bekliyor, Apple'ın gidişi ve gözünün durumu bir araya gelince belli ki canı sıkılmış.
    - hadi gidip bira içelim ... diyorum
    - sen mi ısmarlıyorsun?
    - taam ... cimri iskoç'un yüzü gülüyor. Kaldırımdan aşağı iniyor ve "güm" ... bir motorsiklet arkadan gelip çarpıyor bizim salağa. GoJ bir tarafa uçuyor, motor ile ona çarpan Thai hatun diğer tarafa.  Cep telefonumu çıkarıp Nanzy'i arıyorum.
    - GoJ'a motor çarptı, onu hastaneye götürüyorum ... biraz gecikebilirim, gelmemişsem beni bekle Dutchman'da ... diyorum.
    kıkırdayıp peki diyor. GoJ'u kaldırıp durumuna bakıyorum ... sonra sesleniyorum.
    - Taksi!
    ...hava epey sıcak, rüzgar'da esmiyor. GoJ'u Toyota'nın arka koltuğuna yığıp şoför'e adres veriyorum.
    - Bangkok Hospital, New Petchburi Road please. 
    GoJ inliyor ...
    - ölecekmiyim, bana doğru'yu söyle ... ölecek miyim?
    Ona bakıp içimi çekiyorum
    - hayır ... malesef ölmeyeceksin. 
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgi

Bu siteyi kullanarak, forum Gizlilik Politikasını kabul etmiş olursunuz.