Jump to content
2019 Temmuz ve 2023 Mart arası tüm içerik ve üyelikler silinmiştir. Lütfen yeniden kayıt yapınız ×

Liderlik Tablosu

Popüler İçerikler

09-10-2015 tarihinde, Günlük Makaleleri içinde en yüksek itibara sahip içerik gösteriliyor

  1. Sabah kalktığımda yağmurun kesilmiş olduğunu görüp seviniyorum. Muson mevsiminin ortasındayız, hava her an fikir değiştirebilir ama gene de ortalığı biraz aydınlık görmek güzel. Giyinirken televizyona bakıyor ve sel uyarılarının aynen devam ettiğini görüyorum. Şehir merkezi diğer bölgelere göre bir-iki metre daha yüksek olduğundan sel ile (şimdilik) uğraşmıyoruz ama bu güvende olduğumuzu da göstermez. T-Shirt, Kargo şort ve parmak arası terlik ile (neredeyse resmi giyim) odadan çıkıyorum. Karnım aç yahu... plastik şişe'de satılan taze mango suyu alıp seyyar kebapçının tezgahına oturuyorum. Ne istersin diyor bana ... aslında öyle demiyor ... XODNSJBSUSUAKSNOJAIKSAMAL? diyor ama durum belli ... hemen tarzanca anlaşıyoruz. kısa bir kararsızlık sonrasında yılan bağırsaklarını pas geçip tütsülenmiş soslu kirpi istiyorum. Biraz Lemon Grass ve azıcık da sos ile yumuluyorum kirpi'ye. Bir rahip katılıyor bana, o da kirpi istiyor ... seyyar satıcı'ya "onun yemeği benden" diyorum, rahip eğilip teşekkür selamı veriyor, eğilip selamını alıyorum. Kirpi'leri sömürdükten sonra bir cigara yakıyorum kendime. G.Doğu asya'lılar birbirlerinin başlarının tepesine, enselerine dokunmaz ... vücutların o bölgeleri yarı-kutsal sayılır, ama rahip'ler için bu geçerli değil. Yemek arkadaşım elini kafama koyup beni kutsuyor. Ben de ona teşekkür ediyorum. Aslında zor iş rahiplik ... evlenemiyor, mal - mülk saibi olamıyorlar. Halkın ruhsal ihtiyaçlarını gidermek gibi bir görevleri var ama bunun karşılığında para alamıyor, bütçe'den ödenek tahsisinden falan da yararlanamıyorlar. Halk onlara bakıyor, doyuruyor, hastalandıklarında yardımcı oluyor ve saygı gösteriyor ama o kadar. İsterlerse tapınaklarda da yaşayabilirler ama "gezgin" rahipler daha çok saygı görüyor, hayatın zorlukları ile daha fazla karşılaşıyorlar. Kahvaltımı paylaştığım rahip o gezginlerden biri ... dua tesbihi ve içinden yemek yediği tahta kap bile onun değil. Üzerindeki giysi parçası ve eskimiş sandaletleri de. Yolun köşesindeki seyyar berber onu duvarın dibine koyduğu iskemleye davet ediyor ... cigaramı içerken elinde termos ile dolaşan kave satıcısından sert ama güzel bir fincan kave alıp elimle berber ve rahibi işaret ediyorum ... "Onlara da ver!" kave ellerine tutuşturulduğunda başlarını eğip teşekkür ediyorlar. Berber rahibin kafasını sabunlamış, onu ustalıkla traş ediyor ... hafif sesle de konuşuyorlar. Viet bilmiyorum, yani ne konuştukları hakkında pek fikrim yok ama ikisi de neşeli, o kadarını söyleyebilirim. Bi cigara daha yakıyorum, seyyar satıcıya azıcık dong atıp başlıyorum yoldan aşağı yürümeye. Saigon'un ya da yeni adı ile Ho Chi Minh'in en c00L mekanlarından biri olan Meka'nın kapalı kapısının önünde motorlu kuryeler kağıt oynuyor, etrafta onyüzbinmilyon dandik motorsiklet deli bir kareografi ile akıyor ... kendi kendime soruyorum, neden bunlar kaza yapıp ölmüyor be? Hava sıcak, yağmur yağmıyor (henüz) ama kapatıyor ... döktürecek, belli. Kendime şeffaf plastikten bir yağmurluk alıyorum ... seyyar satıcı bana nedense pilli / ışıklı minnie mause taç/kurdelası satmaya çalışıyor ama pas geçme hakkımı kullanıyorum. ...sonra yağmur başlıyor. İstanbulun nazlı damlaları gibi değil resmen sayko bunlar. İntihar eden kaz misali çTONK diye yere vuruyor ve bin parça'ya dağılıyorlar. Kısa zamanda bütün dükkanlar, tenteler ve bina girişleri felan doluyor. Kimi motorlular "ölüm dediğin ne ki?" havasında hala bir yerlere gitmeye çalışıyor olsa da iki dakikada caddeler kendilerini nehir zannetmeye başlıyor. Bi fransız café'sine kapağı atıp kendime buzlu su ve kahve sipariş ediyorum. Kısa zamanda mekan doluyor ve masamı güzel sanatlar'da okuyan bir grup talebe ile paylaşıyorum. Onlar ellerindeki plastik poşetten karides ikram ediyor, ben de kave söylüyorum (hepimize) ...yağmur manyağa bağlamış, sokağı resmen hallaç gibi atıyor. Saigon'a kuzey'den gelmiş olan yeni arkadaşım "Bu ne ki? Yağmur mu?" diye dışarıdaki doğa felaketini küçümsüyor, dediğine göre delta'da yağan yağmur kimi zaman öyle şiddetli olurmuş ki kuşlar bile yüzme öğrenmek zorunda kalırmış. ...sahne gözümde canlanıyor, başlıyorum gülmeye. cafe'nin tentesinin altına kaçmış seyyar satıcıya bizi parmağımla işaret edip "banh mi!" diye sesleniyorum. Eleman o çok lezzetli viet sandviçlerini tepeleme dolduruyor ve kağıda sarıp bize veriyor ... kaç para? öküz kadar sandviçlerin 5 tanesi için ona dört dolar ödüyorum ... Hayat bir başka akıyor etrafımda, beyinler farklı çalışıyor ... endişeler veya hayaller bizimkiler ile yakından - uzaktan alakalı değil ... kendi kendime mırıldanıyorum. - Ya biz bir yerlerde büyük hatalar yapıyoruz, ya da bunlar. Birimizin fena halde s****tığı kesin, ama kim?
    3 puan
  2. Yaz gecesi hava şurup kıvamında. Öyle ki evde durulmuyor ... salondaki koltuğun, kanapenin minderlerini balkona taşımak, onların üzerine çarşaf serip yayılmak akla gelen tek çözüm. Alahtan sivrisinek felan yok ... anlayacağınız resmen balkon'da yaşamaya başlamışız. ... Hacı bi yerlere gidelim, sen izin alabilicen mi? Alırmış ... eh iyi! ...nereye gitsek peki? - Pasaportum yok benim, yani var da yok gibi... - O ne demek be? Pasaportun vardır veya yoktur ... varmış gibi nasıl bir durumdur kızım? ...diyorum. Efendim pasaport varmış ama köpek onu ısırmış,didiklemiş yani işe yararmıymış? bilmiyormuş ... - Sen yarın izin işini hallet, akşam gelirken de pasaportu yanında getir ... bakiim - Taam Bir sonraki akşam tost yerken (akşam yemeği) bir yandan pasaporta bakıyorum (balkonda) köpek falan kemirmemiş, hayvan resmen -yemiş- be! - Yok usta, bununla seni mahalle bakkalına bile almazlar. Türkiye'de bi yere gidelim. - XYZ nasıl? - Merkez bankası başkanını xxxxmedim kızım, bende o kadar para yok - NNN nasıl peki? - cıK, çok kalabalık (harbiden nefret ederim insan denizinde kulaç atmaktan) ...şeye gidelim mi? - nereye? - Şeye işte ... yani çıkalım yola, öyle akalım. Yorulunca dururuz, yorulmazsak devam ederiz. - Plan,program yok yani? - yok ...bi düşünüp sonra "taam" diyor. İki gün sonra yanımıza az bişiler alıp atıyoruz kendimizi yola. İzmir'e doğru felan gidiyoruz ama o kadar ... başka fikrimiz, düşüncemiz, planımız yok yani. Tam saldım çayıra, Allah kayıra modundayız. Aslında fena da gitmiyor ... Bursa'da bir gün kalıyor, İskender yiyip hamama gidiyoruz. Yaz günü hamama gidilir mi demeyin? Tellak resmen rendeliyor beni ... akşam üstü Uludağ'a çıkıp üç kuruşa Beceren'de kalıyoruz ... koca otelde 3-5 müşteri var sadece. - Marmara'ya gidelim mi? "Marmara" dediği Marmara adası. Kapıdağ'dan motor kalkıyormuş ... arabayı oraya bırakalım, karşıya geçelim ... orada da pansiyonda falan kalırız. Lan! Ben ne hayal ediyordum, fikre bak ... üstüne demez mi? "Çocukluğum yazları Marmara'da geçti, Babamın vefatından beri gidemedim." ...ya yürü git kızım felan diyemedim bunun üzerine. Çevirdim direksiyonu ... ver elini Erdek. Arabayı sahil kıyısındaki otopark'a bırakıp akşam üzeri motoruna atladık ... ver elini Marmara Adası. Yalan yok (içimden) söyleniyorum ... B*k vardı Marmara Adasında felan diye ama bir kere "O.K" demişim işte. ...benim hatunun keyfi yerinde, yarımada'yı devirince boğazda biraz hava yiyiyoruz ama o bile keyfini kaçırmıyor. Motor iskeleye yanaşır yanaşmaz aşağı atlayıp soluğu kordon'da ki kasapta alıyor. Bana düşen onun ve benim eşyaları taşıyarak hanımefendiyi takip etmek. Bir yandan da söyleniyorum "Kasap ne alaka abi? Önce kalacak yer bulsaydık ya?" ... meğer Kasap aynı zamanda sucuk imalatçısı (çok baba sucuk yapıyordu) ucuz - taze ama lezzetli şarap satıcısı (standart ambalaj 1lt. istersen bidonla da veriyorlar) ve emlakçıymış. Adam dükkandan çıkıp elindeki anahtar destesini sallıyor. Meğer millet müşteri çıkarsa kirala diye evlerini ona bırakırmış. Elemanın traktörün kasasına eşyaları koyduk, biz de tırmandık, başladık gitmeye. Meğer bizim kasap - sucukçu - şarapçı - emlakçı abi aynı zamanda iskeleden/evlere "Nakliye" işi de yapıyormuş. Eleman bizi dağın başında (kelimenin tam anlamı ile) bir eve götürdü ... ev sahibi yaşlı bir çiftmiş ve evi haftalık olarak "eşyalı" kiralıyormuş. Ev güzel gerçekten, kocaman bir terası var ... tamam dedik, tutuyoruz ama nasıl gidip geleceğiz? Sorun değilmiş ... Belde marka bir bisiklet gösterdi bize "Bunu kullanın işte, hem de beleş" Eşyaları bırakıp bisikleti traktör kasasına attık, aşağıya (iskelenin de olduğu merkeze) birlikte döndük, para işini falan hallettik önce, sonra başladık alış-veriş yapmaya. Yokuş yukarı bisiklete binemeyeceğimiz aşikar ama poşetleri falan asabiliyoruz üzerine. Öyle de yaptık, adanın suyu nefis olduğu için suya ihtiyaç yok ama yiyecek, içki, ekmek, kavun falan derken bizim Belde bisiklet oldu yük katırı. Eve döndüğümüzde hava iyiyce kararmış olduğundan kafayı vurup yattık ... ev hem konum nedeni ile yüksek ve denize dönük hem de kentten uzak. Serin ve temiz havada bir uydum ki ... resmen efsane! Sabah kalk, kahvaltı yap ... kumsal uzakta. Aşağıya doğru inen 6.935 basamaklı bir yol var ama geri dönüşte kalp krizi geçirmek neredeyse garanti ... biz de evde takıldık. Yan bahçede kocaman bir hortum var, daralan onu açıp çimenlerin üzerinde duş atıyor ... ev sahipleri şezlongları da bırakmış, onun dışında devirip leşleniyoruz. Arka planda TRT FM çalıyor (nedense radyo bir tek onu çekiyor) bir de TV var ama onu kim seyredecek? Akşam yemek için Marmara'ya inip sahilde balık - rakı yapıyoruz .... sonra da Yazlık sinemada dudaklarımız şişene kadar tuzlu çekirdek çıtlatıp dandini tahta sandalyeler üzerinde (minderler büfe'de ayrıca kiralanıyor) Chuck Norris filmi seyrediyoruz. Lan! Laf ettim ama Marmara adası hiç de fena değilmiş be! Üşenmeyip sahile inince deniz tertemiz. Ne soğuk, ne de sıcak ... tam kıvamında. Genelde aileler geldiği için pek eğlence felan yok, bir şemsiye kirala ... altında yatıp kitap oku - denize gir - uyukla - seyyar satıcıdan haşlanmış mısır al olayı yani. İlk akşamdan sonra yemekleri teras'ta masa kurup yemeye başlıyoruz. Tepemizde yıldızlar, yaz gecesinde bile kimi zaman ürperiyor insan ... dağ başı öyle serin oluyor. En sonunda dayanamayıp itiraf ediyorum. - Baştan sessizce karşı olsam da Marmara hiç de fena fikir değilmiş aslında. Manita gülüp bana Scramble kutusunu gösteriyor ... - Var mısın oyuna? Kaybeden bulaşıkları yıkar. TRT FM'de türkü çalıyor, ben de elimdeki salak harfler ile bir kelime çıkarıp bulaşıklardan yırtmaya çalışıyorum ... gece serin, kafam sakin ...
    2 puan
  3. Memlekete yeni dönmüşüm. Freelance çalışmayı bırakıp "kalıcı" iş bulmaya karar vermişim. Ama evim yok, kardeşim demez mi? - Beraber ev tutalım ... benim manitunun anasında tonla mekan var, birisini bize kiralasın. Kadında harbiden iki bavul tapu var yahu! Ataşehir'de bir ev kiraladı bize, hem de epey bi ucuza. Neyse yerleştik ... ben de Mercedes ile BMW arasında gidip geliyorum. İş görüşmeleri falan O.K'de hangisinde çalışsam mutlu olurum davasındayım. ...bir akşam telefon çaldı (gece geç saat) .. eŞŞedü! diye açtım telefonu. Arayan benim magarac'ın sevgilisi (boşnakça : eşek demek) - Kaza yaptık, Göztepe'de hastanedeyiz ... kötü dağıldık! ...apar topar attım kendimi dışarı, gittim acil'e. Benim Magar yanında sevgilisi ile travma bölümünde müşahade'ye alınmış. - Ne oldu? Kızın Peugeot 208'i vardı ... arabayı o kullanıyormuş. Bağdat caddesine akarken bir Cherokee ile çarpışmışlar, darbenin şiddeti ile kapı açılmış ve benim Magarac sapsız balta gibi uçmuş dışarı (eve...emniyet kemeri takmıyormuş) ve kafa üstü çakılmış asfalta. Bizim mal'ı ispatula ile kazımışlar, sonra da hastaneye getirmişler. Röntgen, scan falan çekilmiş ... servis'te müşahade altında tutmaya karar vermişler. Gitim yanına ... üüü ... kırık cam parçaları kolunu doğramış, sağında - solunda çürükler var ama o kadar. - Ne oldu lan? - Aaa! Abi sen mi geldin ... hale bak ya, bozduk façayı. - xxxxxtir et, iyileşir ... nasıl oldu bu iş? - Bilmiyorum ki ... ...öyle bir an sessizlik oldu. Sonra göz göze geldik. - Aaa! Abi sen mi geldin ... hale bak ya, bozduk façayı. - Ne? - Kaza yaptık be, yalan olduk resmen! - Ne diyon olm? ...sessizlik. - Aaa! Abi sen mi geldin ... hale bak ya, bozduk façayı. - xxxxtir lan! Kalkıp doktor aradım tabi. Ne oldu benim bilader'e??? diye sordum. Meğer benim magar kafa üstü çakılınca -beyni şişmiş- yani darbenin etkisi ile şişen beyin kafatasına sığmaz olmuş (lafın gelişi) bu da hafıza ile ilgili sorunlara neden olmuş. (Doktor abilerim bu konuya vakıftır, daha iyi anlatır) Yani benim kardeş olmuş "Kefal Hafıza" ... eleman 30 - 40 saniye, max.1dakika süreli hafızaya sahip (eski Casio hesap makinesi kadar felan RAM'i var yani) ...sonra kafayı sıfırlıyor. ... ee? Bu böyle mal'mı kalacak? - Yok dedi doktor, yakında beynindeki ödem azalır ... normale döner. - hııı ... peki. İki gün hastanede kaldı, sonra bizimkini xxxtir ettiler. Ettiler de herfin durum vahim ... - Karnım aç! - Olm ... daha beş dakika önce kahvaltı ettin. - Abi ... abi .. kalk! - Ne? - Yanımda bir karı yatıyor! - Eben ... sevgilin lan o, git zıbar. - Çişim geldi mi acaba? - Yeni çıktın hela'dan - Cigaram bitti, bana cigara alır mısın? - Elinde yanıyo ya? Evin her tarafında A4 kağıt boyunda notlar. Mesela sokak kapısında kocaman "Yanında kimse olmadan sokağa çıkma!" yazıyor. Kahvaltı etti / Yemek yedi ise buzdolabına yazı asılıyor "Magarac, karnın aç değil ... git otur yerine!" gibi .. gibi. Benim manita, biraderin ki ve ben ... günleri vardiya'ya bağlamışız. Yanlız bırakmaya gelmiyor ki elemanı. Kızlar okula sıra ile gidiyor, ben de iş dönüşü alıyorum nöbeti. Herife tam 4 ay bakıcılık yaptık ... sonra başladı bunun hafıza kapasitesi artmaya ... 1 dakika oldu 5, 5 oldu 15 ... bahar geldiğinde bizim Magarac'ın kafa yerine gelmiş ... ama arada hala saf'a yatıyor (bkn.yersen) olsa da yemiyoruz. ...anlayacağınız -Kalın Kafalı- olmak o kadar da iyi bişi değilmiş valla.
    1 puan
  4. ...sandık başındayız. Her gelene nasıl oy kullanması gerektiğini anlatıyoruz ama gene de 11 seçmen "geçersiz" oy atmayı beceriyor. Herkes YSK'nin s*ç*p batırdığı konusunda hem fikir ... yahu bu kadar kullanışsız, bu kadar kötü tasarımlı oy pusulası yapılır mı be? ...sandık müşahitlerinden biri "acıktım" diyor, yakında sokak simidi yapan fırın var. Ona "biz tezgaha bakarız, sen bi koşu git simit al , gel" diyoruz. ...öyle de yapıyor... başkan, memur ve üç parti müşahiti. 5 tane sıcacık simit almış, teşekkür ediyoruz. Tam simidi -lüp- edicem, gözüm "dışarıdan" sandığa katılan HDP Müşahitine takılıyor. Ya onu atladık be! Gidip yanına oturuyor ve simidi kırıp yarısını ona veriyorum. - Sağol abi, ne gerek var? ..diyor ... simidi alması için ısrar ediyorum. Kırmıyor (sağolsun) beraber lüpletiyoruz sıcacık sokak simidini. ...bir zaman sonra yanıma gelip elindeki telefonu gösteriyor ... tweet atmış bizim hakkımızda. gülüşüyor, işimize devam ediyoruz. ...belli ki bir MHP'li ile daha önce hiç bu kadar yakın olmamış, aslında işin dibine bakarsak bir HDP'li ile -yakınlaşmış- zaten kaç tane MHP'li var ki? Gezi'de gazlanmamış, bir HDP'li ile kol kola girip gaz bulutundan birbirimizin üstüne, başına kusarak ve de yardımlaşarak çıkmamış olsam büyük ihtimal ile ben de çıtır simidimi pay etmezdim... Yani aslında bizimki simit değil, gaz kardeşliği... ...belki de ihtiyacımız olan da bu... bir simidi kırıp beraber tıkınmak ve karşımızdakinin tam olarak ne istediğini anlamaya çalışmak...
    1 puan
This leaderboard is set to Istanbul/GMT+03:00
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgi

Bu siteyi kullanarak, forum Gizlilik Politikasını kabul etmiş olursunuz.