2019 Temmuz ve 2023 Mart arası tüm içerik ve üyelikler silinmiştir. Lütfen yeniden kayıt yapınız
×
Liderlik Tablosu
Popüler İçerikler
08-04-2015 tarihinde, Günlük Makaleleri içinde en yüksek itibara sahip içerik gösteriliyor
-
Ford bizi Mondeo'nun (şu anda ki eski kasa) testleri için Sardunya'ya götürmüş. Aradan bazıları çıkıp "Bizim bayileri oraya götürmeyin, bunlar bildiğiniz gibi insanlar değil ... kaçarlar, toparlayamazsınız" demiş ise kimse onları dinlememiş (...ki aynen öyle oldu, biz de testlerin ikinci günü akşamı uykumuz geldi diye kaçıp Prag'a topuklamıştık.) ...iyi ki de dinlememiş. ... arabalar ile yol testi yapıyoruz, Sardunya bol virajlı (bir yanı dağ, bir yanı uçurum) yollara sahip ...yol notlarını alıp çıkıyor (her arabada üç kişi) bir sonraki durak/dinlenme/yemek alanında grupla buluşuyoruz. ilk gün böyle geçti, halka açık yollarda zevkli, güzel manzaralı bol-bol araç sürüşü. Sonra ikinci gün başladı... Liman sahasının bir kısmı kapatılıp pist'e dönüştürülmüş ve bu trfiğe kapalı alanda bizden araçları "zorlamamız" istendi. İstasyonlar halinde çalışıyoruz, 4 veya 5 kişinin yanına bir Ford Turing pilotu veriyorlar, onlar bize neyi nasıl yapmamız gerektiğini gösteriyor ve sonra da onları taklit etmemiz bekleniyor. Günün sonunda bu istasyon çalışmasından en iyi not alan üç kişi ayrıca ödül kazanacağı için herkes dikkatli, kasıyor. Öğle yemeği molası dışında ara vermeden çalışıyoruz, yoruluyoruz (biraz) ama ortam çok eğlenceli, bu nedenle millet mızmızlanmıyor. Böyle bir ortamda sıra TIR sollamaya geldi ... kukalar, lastikler ve taşınabilir bariyerler ile bir istasyon kurmuşlar ... rota şöyle ... ...alt kısımda marş'a basıyor ve (kırmızı ok yönünde) ilerliyorsun. Sollama noktasına geldiğinde (ilk yatay mavi çizgi) maksimum hız 50km/h ... bunun üzerindeysen (kocaman bir skorbord koymuşlar kenara hızını görüyorsun) kırmızı ışık yakıp seni geri gönderiyorlar. Mavi çizgiyi aşınca gazlamak serbest, senin gidiş-geliş yolda TIR solladığın farz ediliyor ... sollamayı kaç saniyede bitireceğin ise istasyonda başarı sağlamak için gerekli kriter. İşaretli noktada sollamayı bitiriyor, ani sağ ile şeridine dönüyor ve ikinci mavi çizgiden, yani zamanlayıcıyı durduran hattan geçiyorsun. Aslında basit , ben bile ilk anlattıklarında anlamıştım (o kadar basit yani) ...biz başladık tabi. Süreler de beraberinde geliyor ... her sürücünün toplam 2 hakkı var ve daha iyi olan zaman listeleniyor. Gazlıyor, koşarak geri geliyor ve yeniden arabaya binmek için bekliyorsun ... orada en az 7 - 8 kişilik bir grup var ve bu bekleyenler o biçim tezahürat yapıp, birbirini gaza getiriyor. Bizden önce İspanyollar bu istasyondan geçmiş, onların sürelerini sorduk "11-12 saniye gibi" cevabını aldık, demek ki bu sürenin altına inmemiz lazım. ...ilk deneme ... kötü kalktım ama onun bir önemi yok, 50km/h geçişinde iyiyim (tam tamına 50) sonra bastım pedala, elimden gelse taban halısını delicem, sollama bitiminde ya Allah diyerek frensiz şerit geçişi yaptım (vites düşürüp kompresyonla kasarak) araç biraz kafa salladı ama topladı. Yeniden gazladım ve 11.7 saniye. ..pıFFF İndim arabadan, memnun değilim tabi ... daha iyi yapabilirdim diye söyleniyorum kendi kendime. Yürüyerek geçtim kuyruğun sonuna, iki önümde bir kız var. 165 falan, at kuyruklu, sarışın ... bizden mi? Değil ... neyse ... salla ... kuyruğa kaynak yapmış dedim. Milleti seyrediyor ve sıram gelsin diye bekliyorum. Sıra kıza geldi, bindi arabaya. Emniyet kemerini taktı ... bastı, sola çıktı, gazladı, sağa geçti ve bitirdi. - 9.7 ....buyur?!? yemin et?!? harbiden mi?!? kuyrukta ki maço herifler bir anda sus-pus ... bizden sadece tıSSSSSS sesi geliyor. Sıra gene bana geldi, kız hem moralimi bozmuş, hem de gazlamış beni. Sola nasıl çıktığına ve sağa nasıl geçtiğine bakmışım ama. Sert manevra yerine aracı hafifçe yönlendirip akmaya bırakmış. ...aynısını yaptım. Ani manevra yerine aracın kinetik enerjisini korumaya özen gösterdim ve sollamanın son kısmında ayağımı hafifçe gazdan çekip vites falan düşürmeden, futbol tabiri ile "şık bir bel hareketi" çekerek istasyonu bitirdim. - 10.9 ...bu iyiydi işte dedim kendi kendime hafiften yengeç gibi yürüyorum geri dönerken (bkn.tieyyyttt dağıtırım leyn) baktım kız yanımdan geçiyor. Dönüp led ekrana baktım. - 9.5 haSSSSS....off yaaa!! Soradan öğrendik ki o kız Avusturya Turing Car yarış takımının üyesiymiş, profesyonel şoförmüş ... iyi de o kadar da fark yenmez ki be kardeşim. ...anlayacağınız test'leri terk edip Prag'a kaçtıysam (o akşam) bunun bir nedeni var (bkn.yersen)2 puan
-
Geçmiş zaman, okulu bitirmişim ve burs anlaşmamın gereği Cadillac’da çalışıyorum. Çalıştığım yer o zamanlar GM’in kendisine ait olan ve genelde fabrika işi modifiye işi yapan “alt marka” NorthStar’a ait. NorthStar işe motor serisi olarak başlamışsa da kullanıcılardan gelen talep doğrultusunda ufak dokunuşlar yapmaya başlamış … daha alçak ve sert süspansiyonlar, ne bileyim elektrikli sofa koltuklar veya all leather kaplama vs.vs …her neyse, parasızım (hala) okul yeni bitmiş ve saatte 8,5 dolara çalışmaktan avurtlarım çökmüş. Gece mesaisine geçersen sana 11.5 veririz ve haftada en az 50 saati garanti ederiz demişler ki bu benim için obareyyyy!!! Çekilecek bir durum. Ama konu ile ilgili olarak şirketin, daha doğrusu sendikanın avukatı ile görüşmem ve onların bana olur vermesi lazım. Randevu aldım adamdan, sendika olur verirse akşamları “tam mesai” yapmaya başlayacağım … bu yemek yiyebilmek için geceleri nöbetçi pizzacıda çalışmaktan çok daha iyi bir opsiyon, kaçırmamam lazım. Sabah kalktım, giyindim, traş oldum, okul belgelerimi ve NorthStar’ın mektubunu yanıma aldım, işe gidiş saati geçsin diye evde bekledim sonra da atladım arabaya. Sendika’nın avukatı Manhattan’da, normalde oraya araba ile gitmem ama adam bana yolladığı randevu kabul notuna bir de “bedava” park fişi eklemiş (standart uygulama) yani adam benim araba sahibi, kelli felli biri olduğum kanısına kapılmış (nedense?) Arabam var tabi (daha önce de bahsetmiştim) ama o araba ki (okula başladığımda almıştım) efsanevi derecede kötü … hatta “dandik” kelimesinin cisimlenmiş hali gibi bir şey. Kafasına göre çalışır veya çalışmaz, acaip kötü bir şanzıman ve bir o kadar da verimsiz motora sahip. Bu özellikleri barındıran başka araçlar yok mu? Var tabi … ama benim arabam aynı zamanda da –tipsiz- Size şöyle anlatayım, o zamanlar bir sevgilim var ve kız orta diklikte bir yokuşun orta kısmında oturuyor. Buraya kadar iyi, kızı alıp dışarı çıkacağız diyelim … NAH! Çıkarız, çünkü benim arabam kızın yokuşunu tırmanamıyor. Çare yok mu? …var … şöyle. Sokağın başına geliyorum, yokuşu geri viteste tırmanıyorum. (malum geri en kuvvetli vitestir) … kızı alıyorum, salıyorum yokuş aşağı. Akşam eve mi bırakacağım? Gene aynı şey … yokuşun başına geç, tak geri vitese. …Araba bu! http://pl.wikipedia....e_brown_ext.JPG AMG Pacer… hamam böceğinin otomotiv sanayindeki kuzeni. Hamam böceği kadar sevimsiz, bir o kadar da yararsız. (işin komik yanı şimdilerde klasik olarak kabul edilmeye başlandı) tabi bu resimdeki araba ile benimkinin kondisyon açısından en ufak bir alakası yok ... bu kuZu cillop gibi, benim ise ... nasıl desem? Daha mütevazi! durumdaydı (epey...epey daha mütevazi) Her neyse .. konumuza dönelim. Atladım arabaya … bu arada belirteyim arabam “kusmuk” rengindeydi … çıktım 139’a, amacım Holland tüneline kadar ufaktan ve de sağdan akmak, sonra da tünel bağlantısı ile Manhattan’a geçmek. Pacer ile ilgili söyleyebileceğim en iyi şey o araba ile kimsenin hız cezası yiyemeyeceği … araba 30 – 32 mil/h’den hızlı gidemediği için sıkıntı yapmanıza, kilometre saatine bakmanıza gerek yok. Otoyol’a çıkınca sağ şeride geçiyorsunuz, gaz pedalına sonuna kadar basıp yanınızdan geçen 18 tekerleklilerin size ettiği küfürleri (şeridi tıkadığınız için) duymamak adına teybin sesini açıyorsunuz (o teyp ki arabadan daha fazla edere sahipti) Neyse, …. Holland tüneline geldim, gişelerden geçtim ve tünele girdim … tünelin ucu Manhattan …. …ama o kadar, tünelin ortasına varmadan benim araba öhö – ıhı – pıhh – ohşşş dedi, ardından kelime-i şahadet’e benzer bir ses çıkardı ve geride bıraktığı (yaklaşık 300,000km’den sonra) yolları hızla gözünün önünden geçirip araba cennetini boyladı. Lan! Tünelde trafik var, sağ şeritteyim ama anında arkamda kuyruk oluştu. Millet kazıtıyor (haklı olarak) ama kaputu açıp baktım ki … auuuuwww … blok resmen yarılmış. (bkn.sıçtık) Döndüm arabaya tabi … çok geçmeden baktım NYPD arkamda. Bir bauww çekti, camı açıp ellerimi dışarı çıkardım (o zamanlar da kıllandıklarını mermi manyağı yapıyorlardı) herif duruma baktı. Bana baktı, arabaya baktı ve havladı. - Vitesi boşa at Dediğini yaptım ve horŞŞŞ … arabamı mahmuzladı. Polis aracının önündeki takviyeli mahmuzlar ile bir yüklendi, başladı benim hamamböceği resmen uçmaya. Herif beni (ve Pacer’i) tünel çıkışındaki cebe kadar itti … arabadan indi ve başladı ceza yazmaya. Trafiği engellemek, başkalarını tehlikeye atmak, yetersiz araç ile seyir vs.vs. adam ağzımı açtırmıyor. Makbuzu kesiyor, imzalatıyor, yenisini yazıyor. Lan! Polis 5 dakikada 600+ dolarlık ceza yazdı bana be. - Ya egzost gazından zehirlendim galiba, bari ambulans çağır … çekici çağır dedim. Santim sallamadı lavuk, çekti gitti. İndim arabadan (harbiden zehirlenmişim) biraz kustum çimenliğe, sonra bir telefon bulup önce çekiciye, sonra da sendika’yı aradım. Biraz gecikeceğim dedim avukata, adam doğal olarak sordu .. niye diye. Kabaca anlattım. - Bırak arabanı, atla bir taksiye gel … temizlenme, olduğun gibi gel. ..aha! Dediğini yaptım, beni kir ve kusmuk içinde alan bir taksiye binip sendika’ya gittim. Avukat ana holde karşıladı. Hemen bir iskemleye oturtup resimlerimi çektiler, ceza makbuzlarını aldılar ve sendikanın yeminli avukatı önünde (bir çeşit noterlik kurumu) ifademi aldılar. Ambulans ve çekici istediğimi özellikle belirttim (ifademde) ardından hastaneye gittik. Orada kan tahlili, oksijen verildi vs.vs. raporumu aldılar ve “şimdi git,biz seni ararız” dediler. …akşam vardiyası? Diye soracak oldum … sorun değilmiş, hallederlermiş. Bir başka taksiye (hastanede biraz temizlenmiş olduğum için bu defa fazla kasmadan) atladım .. hurdacıya gittim. ATM’den para çekip üzerine 75 dolar ödeyerek Pacer’i hurdaya çıkarttırdım (ve hurda belgesini aldım) sonra da trenle eve döndüm. Cepte cidden para kalmamış, Manhattan macerası beni resmen sıfır’a düşürmüş … başım dönüyor, hala midem bulanıyor ve leş gibiyim. Yattım uyudum. Birkaç gün sonra sendika’dan onay geldi, akşam mesaisine geçtim. Efendi gibi 17.00’da iş başı yapıyor ve gece yarısına kadar çalışıyorum. (böylece artık gündüzleri de ayrıca limanda kaçak olarak çalışabiliyor,eve para getirebiliyordum) Yani halimden görece mutluyum, burs karşılığı mecburi hizmetim bitsin diye bekliyorum. Sonra avukatlar aradı … postaya bir çek vermişler. Benim adıma başvuru yapıp belediye’den tazminat istemişler ve daha ileri gitmeden ön duruşmada anlaşma sağlanmış. Kendi komisyonları ve mahkeme masrafları düştükten sonra payıma düşeni de bana yollamışlar. Çek yolladılar da … kaç para ki o be? …sonra çek geldi. Auwww …. 22.000USD … Auwwww ve de auwwww. Yakınlarda bir yerde olsam o polisi öpecem, o derece yani J …peki Kaan o para ile ne yaptın? Ne yapıcam abi? Gidip araba aldım … hem de Lincoln TownCar (Cadillac’ta çalışırken…muHAHAHA)1 puan
-
Sene 80’li yılların sonu, henüz bademin ucunda açmış çiçeğim ve yaz stajı yapıyorum. Gorbi (Gorbaçov) iktidarda ve k*ç*ndan Glasnost (Açıklık) diye bir şey uydurmuş. Yani Demir Perde inmiş gibi gibi, gıcırdıyor … arada direniyor ama perde iniyor. Sovyetler (henüz dağılmamışlar) açlıktan geberiyor, henüz Batı’ya hammadde ve enerji satmaya yeni başlamışlar ve doyuracak boğazlar, aylardır maaşları ödenmemiş memurların cebine girecek paraya ihtiyaç var ve doğal olarak ellerine geçen her şeyi (özellikle dolar ödemeye razı kişi ve kuruluşlara) satıyorlar. Dedim ya staj yapıyorum ve şansıma Koçtuğ’a düşmüşüm… iyi bir şirket Koçtuğ ve gemileri görece yeni (aslında yeni falan değil ama Türk Ticaret filosunun diğer gemilerine göre daha iyi durumdalar… yani benim ki yaşlılar yurduna gidip orada 100+ yaşındakilerin arasında görece bomba gibi duran 65’lik amca’ya aslan gibisin deme vakası.) -Stajyerler- normalde “değiştirmeci” olarak çalışır, yani gemi Türk karasularında ise esas personel evinde dinlensin diye onu destekler. Ben de Milas1’e değiştirmeci olarak gitmişim. Enspektör gemi Mersin limanına varınca Kaan beni arasın diye haber yollamış, ben de aradım tabi. - Kısa sefer atar mısın? Bu sene ki ve önümüzde ki yıl ki staj defterini tam doldururum + sana tam maaş veririm, üçüncülük yaparsın …dedi. Yaparım tabi … üçüncü iyi maaş alır (…aslında almaz ama öğrenciye göre aldığı para süperdir) üstelik iki yıllık staj O.K’i almak demek bir sonraki yaz (son yılımda) tatil yapabilmek demek … yani Obarey! Salağım ya … “nereye gidicez?” diye sormayı unuttum. Mersin limanında ikmal yaptık, vira bismillah dedik … Bülent diye bir ikincim var, adam deniz kuvvetleri emeklisi … suratı 7/24 sirke kıvamında ama işi biliyor. Ana makineleri falan devreye aldık, kayıt defterine not düşüyoruz … sancak makine şu saatte, iskele makine bu, kıç balastta şu kadar su var, sintine temiz vs.vs. - Efendim nereye gidiyoruz? …dedim laf arasında … hırlar gibi Novaya Zemlya dedi. Ben de biliyormuş, Novaya bilmem nerenin taaa içindenmişim gibi “Hıı..tamam!” dedim. İşim bitince hemen yaşam mahalline topuk. Orada öküz kadar bir dünya haritası asılı … ara, ara … ulan nerede bu Novaya Zemlya? Sonra bir yağcı ızdırabımı fark etti, gösterdi. …hadi be? Novaya Zemlya dünyanın k*ç*nda, ya da tepesinde (bakış açısına göre değişir tabi) ama Amerikalılar der ya “Middle Of Nowhere” işte mekan Middle Of Nowhere’nin Middle Of Nowhere’i … ohanZi yani. …kimse daha önce oraya gitmemiş. Zaten birkaç ay öncesine kadar “yasak” bölgeymiş, Sovyetlerin askeri üsleri falan oradaymış … o sulara gireni mermi manyağı yapıyorlarmış. …hadi be? Beni karalar bağladı tabi, gemi ile ilk uzun yoluma çıkıyorum, gittiğim yere bak! Havasındayım. Ege’yi geçtik, Akdeniz’i ve gibraltar’ı geçtik, Biskay’ı sancağa alıp başladık kuzeye çıkmaya. Çık, çık, çık … bitmez … beHHH. Bir de boş gidiyoruz, resmen azıcık borda havası yesek yelkenli gibi yatıyor bizim yaşlı kız. Uskurun yarısı içeride, yarısı sudan dışarıda … arkamızda uçak gemisi gibi dümen izi bırakıyoruz (yani 7-8 knot ile sürünüyoruz) İstanbul’da palamar saldıktan yaklaşık otuz gün sonra Novaya Zemlya (New Land = Yeni Topraklar demekmiş.) karşımızda belirdi. Kuzey kutbuna doğru uzanan ve –şey’e- benzeyen (siz anladınız neye benzediğini) bu garip adanın güney tarafındaki limana (…ki zaten başka sivil liman yok) ve o limana adını veren şehre (…ki zaten başka şehir de yok) yani Belusha Guba’ya bağlanacaz. …öyle de oldu. Limanda bizden başka gemi yok, zaten ortalıkta pek de insan yok. Dediler ki Novaya Zemlya’da 2,000 kişi yaşar, onlar da Belusha Guba’da kalır. Ama silolar var ve içleri maden cevheri (manganez ve çinko) dolu … peki o maden nereden geliyor? Sovyet döneminde adada ceza kolonileri (madenler) varmış ve mahkumlar o cevheri çıkarıyormuş. (şimdilerde kim işletiyor o madenleri? …bilmiyorum) …hıııı … dedim. (bkn.s*çt*k) Eeee? Ne yapılır bu şehirde? …limanı KGB’nin (o zamanlar daha FSB olmamış) omuzları “yeşil” apoletli askerleri tutuyor. Resmi kura göre 1 ruble = 1 dolar , karaborsada ise 1 dolar = 40 ruble … ama kaçak dolar satarken yakalanırsan … nasıl diyeyim? Çinko madenleri neye benziyor? İlk elden tecrübe edinirsiniz. Zaten b*kt*n bi mekan, aslında risk almaya gerek yok ama işi bilen bi abimizin (dedim ya çitlembiğim daha … yol iz bilmem) peşine takılıp geçtik gümrükten. Biraz dolar var yanımızda, parayı ayakkabının astarına saklamışız. Bir karton Kent ve bir şişe JB verdik muhafızlara … free pass aldık J daldık şehre. Zaten iki bar, bir k*rh*ne ve bir de kapalı yüzme havuzu var Guba’da … yani istesen de fazla seçenek yok. Biz de önce ilk bara, sonra ikincisine … sonra k*rh*neye ve en son olarak havuza gittik. Yaz mevsimi olduğu için (bkn.white nights) zaten gece olmuyor … bi ara ortalık hafifçe loş hale geliyor ama o kadar … geri kalan zamanda her yer aydınlık. (bir de bunun tersini düşünün) İçtik, s*çt*k, yüzdük ve gemiye döndük (25 metrelik olimpik havuzun suyunu ısıtmışlardı … beHHH) gemi mürettebatı bir gün içeri, bir gün dışarı çalışıyor. Yani ilk gün biz çıktık, ikinci gün gemide kalıyoruz ve sonra bir gün daha limana çıkacağız … plan bu. Öyle de oldu, gün devrildi … liman sıramız geldi. Sivilleri giyip çıktık dışarı. Ruslar gömlekle, biz uzun fanila ve yünlü kazakla dolaşıyoruz (dışarısı 5 derece falandı) içmeye gittik. Şimdi öncelikle içki … Guba’da millet Votka olduğu iddia edilen bir şey içiyordu. (antifreeze tadında ve kesinlikle çok ama çok sert) üstelik votka öyle şişe ile satılmıyor. Bara gidiyorsun, orada sürahiler var … bildiğiniz cam sürahi. Bir sürahi alıyor ve istediğin miktarı söylüyorsun. - Yarım kilo votka ver. Eleman terazide votkanızı tartıyor, yanında azıcık limon ve bir kase turşu veriyor … o kadar. Oturup bildiğiniz su bardağından votka içiyor, turşu çıtlatıyorsunuz. Öyle takılıyoruz arada çat-pat İngilizce konuşan Ruslarla geyik yapıyoruz. Biri demez mi? - Sizin içtiğiniz votka’yı biz bebeklerin biberonuna koyuyoruz! …hadi be?!? Bu laf dokundu tabi bize. Dokundu ama ne denir ki? Çünkü elemanlar cidden ağır götürüyor. Bizim suratlar düştü tabi … millet geberiyor gülmekten (bize laf sokan rus yüksek sesle çeviri yapmıştı) sonra bir hatun kalkıp demez mi … - Siz bayılana kadar içki yarışı yaparım, hem de hanginiz isterse onunla … …hatun liman işçisi. Yakasında hala pass kartı var. 1,50 falan boyunda, 1,50 falan genişliğinde. Onu limanda forklift kullanırken görmüşüm. Abla bodur ve kilolu, “leyn!” dedim kendi kendime … “Bunun her tarafı içse nolcek ki?” (bkn.evet malım!) - Tamam lan! …dedim (bi de ağabeylerime kendimi ispat edicem ya) getirin ordan bi kilo votka. Geçtim ablanın karşısına, sürahiden birer bardak doldurduk …. Güm diye çaktım. Bi turşu çıtlattım ve gözlerimden akan yaş azalınca abla’ya baktım. Abla bana fare’yi köşeye kıstırmış kedi gibi pish pish sırıtıyor. Gözünü kırpmadan bardağı çaktı kafaya, anında ikinciyi doldurdu ve bir daha çaktı. …LAN! … abla 30 saniyede 90cc falan içti hem de yanakları, boynu falan kızarmadan. Hani bataklığa düşersiniz ve çırpınınca batacağınızı bilirsiniz ama çırpınmadan da duramazsınız ya! Benim durum aynen öyle … belki deprem olur, darbe olur, bir nükleer silah denemesi daha yaparlar diyorum. (…gidince öğrenmiştik, meğer Sovyetler orada yıllarca nükleer silah denemeleri yapmış) ama na-fi-le. …kısmen ayıldığımda dilim şişmiş ve bir daha asla ağzıma geri sığmayacağını düşündüğüm boyutlara ulaşmıştı. Baş ağrım ve susuzluğum efsanevi seviyedeydi ve ciddi denge sorunu çekmekteydim. Aya kalkıp ortalıkta dolaşmaktan geçtim, yatağın yanında yerde duran ayakkabıya bile isabet ettiremiyordum (ya da kapılardan çıkana kadar en az bir kere duvara çakıyor, kaşığı ağzıma isabet ettirmek için özel çaba harcıyordum) Bütün geminin eğlencesi olmak işin çabasıydı. Dediklerine göre bar’da aniden yıkılmışım … önce masaya vurup sonra yere düşmüşüm, beni taşırlarken bir ara ayılıp soyunmaya başlamışım ve yüzmek istemişim (liman kıyısında denize atlamaya kalkmışım) …tabi ki bunların hiç birisini %110 hatırlamıyorum. …hatırlamadığım bir başka şey ise beni yıkan forkliftçi abla enseme şaplak patlatıp bana “pussy” demiş … anlayacağınız Novaya Zemblya’da epey kötü bir ün edinmiştim. L Finlandiya karasularına varana kadar içki banyosunun etkilerini üzerimden atamadım (üç gün) ve yolun geri kalanı boyunca her terlediğimde votka koktum dersem bilmem bana inanır mısınız? …neymiş? S*çt*ğ*m*nın Rus’u ile (o ufak tefek bir kadın bile olsa) Votka içme yarışına girmemek lazım mış. Geç öğrendim ama iyi öğrendim … bakın üzerinden kaç yıl geçti, o zamandan beri bir daha aynı halt’ı bir daha yemedim J1 puan
-
eyvallah ... işe gidemedim (evde herkes hasta,onlara ilaç yetiştiriyorum ... biri grip salgını yok demişti değil mi?) ...neyse, madem başlık açtınız (sağolun) devam edeyim. Henüz Ford'a geçmemişim, Toyota'da "geçici görev" yapıyorum ve bir yandan iş bakarken (Toyota hiç sarmamıştı) diğer yandan ayıp olmasın diye %5 kapasite ile falan çalışıyorum. (bkn.adeta kendimi parçalıyorum) ...dediler ki. - Bayileri Japonya'ya götürücez, bizden dört kişi önden gidip sağı-solu öğrenecek ve orada bayilere mihmandarlık yapacak (bkn.imza karşılığı bayi almak ve seyahat sonunda hepsini sağ salim uçağa doldurmak) bizim ekip bayiler oraya varmadan bir hafta önce gidecek, sen de gitmek istermisin? Her ne kadar "ilk gözden çıkarılacaklar" listesinde olmak pek iç açıcı gelmemiş olsa da + Japonya'yı sevmesem de ...Maltepe'de ki merkezde masanın çekmecelerini resmi yerleşim planına göre dizmek ya da bizim salak Japonların Kemercountry golf hikayelerini dinlemekten iyidir ... diye düşündüm. ...tabi ki bu bir hataydı. Ben ve diğer üç "feda edilebilir" toparlandık, 10 gün kadar sonra da JAL'e binip Tokyo'nun yolunu tuttuk. İş planımıza göre 3 gün Tokyo'da kalacak, bayilerin gezeceği yerleri önden ziyaret edecek ... ardından da Toyota City'e geçip (şaka değil, Toyota'nın kendi şehri var orada) fabrika'yı ve diğer tesisleri ziyaret edeceğiz. Sonra Tokyo'ya geri dönüş ve bayileri karşılama. Plan bu... en azından kağıt üzerinde. (neden bir seyahat şirketi ile anlaşma yapmamışlar ki?) Neyse ... JAL uçağına bindik ... uçakta bir Alman var, bir de biz dört kazma türk. Uçağın geri kalanı toplu şekilde geziye çıkan 98.215 Japon ile dolu ... beHHH ... elemanlar birbirlerine tatil boyunca çektikleri 1.8 milyon fotoğraf karesini gösteriyor ... len Sultanahmet'in bahçesindeki kedi yavrusunun resmini çekmiş guuk (Amerikan argosunda çekik gözlülere öyle denir) sonra bir baktık uçağın yarısı zaten o kedi'yi çekmiş. Hayvan suratında patlayan flaşlardan kesin kör olmuştur ... manyak bunlar ya! ...henüz daha kaç kere "manyak bunlar ya!" diyeceğimin farkında değilim tabi <img alt=": class="bbc_emoticon" src="http://www.focusclubtr.com/public/style_emoticons/default/smile.pngstyle="border: 0px;" /> Öncelikle belirtmem lazım.. Caponlar kibar insanlar. 10 küsur saatlik uçuş boyunca yanımdaki (yan koltuğumda oturan) elemanı resmen otobüs yastığı gibi kullandım (hani yastığı cama dayar öyle uyursunuz ya) kesin öküz gibi de horlamışımdır da ... eleman çıT çıkarmadı. Öyle kibarlar yani. Bizim uçak Narita'ya indi, bagaj falan beklemiyoruz ... zaten vize olayı da yok + elimizde Toyota'nın mektubu var. Cort diye geçtik gümrükten, 60 gün kalmak süresi verildi ... ana salona geçtik (bu arada Narita çok büyük .... beHHH) yürüyen yollar ile araba kiralama noktasına gidiyoruz. Orada Toyota Wellcome Desk açmış, gittik elemanlara .. elimizdeki kağıdı gösterdik ... bize bir Raum verdiler. Raum? ...o ne be?? ...bize mi? ...harbiden mi? Oto-park alanına giden minibüs'e atladık ... atıyorum bizim araç Mavi E 15'te ... yakın bir yerde indik ve başladık Raum'a bakmaya. yahu araba var ya ... nasıl desem? Ayakkabı kutusu kadar ... Japonya ölçülerine göre bile ufak bu be! Biz dört tane yarma adamız, elimizde uçak içinde taşınabilecek boyda bavullarımız da var. Eee? ...nasıl olacak bu iş? Biri dedi ki ... - Kesin gizli kamera var, bizimle t*ş*k geçiyorlar. Sonra ben (Polyanna Mode=ON) dedim ki ... - Ey cemaat, biz bu işi çözeriz. Üçümüz mühendis, dördüncümüz de işletmeci ... bu kadar eğitim bir araya gelince biz bu arabaya sığarız. ...sığdık da... Nasıl? ...şöyle. Şimdi araba sağdan direksiyonlu, aramızda en ufak - tefek olan (180) ön koltuğa oturdu, koltuğu geriye çekti (yükseklik ayarı yok) ve araba kullanabilecek pozisyona geldi. Bir gitti kaldı üç kişi + dört valiz. Birimiz koltuğu (ön sol) öne çekti, ayakkabılarını çıkarıp bağdaş kurma ile oturma arasında bir pozisyon aldı. İki gitti, kaldı iki kişi + dört valiz. Valizlerden üçünü bagaja iteleme koyduk ve kasarak kapattık (nasıl olsa kırılacak bir şey yok hesabı) ama bagaj bir açılsa bizim valizler puFF diye ortalığa saçılacak ... o ayrı. Ne kaldı? Bir valiz + iki kişi. Sağ tarafa, şoförün arkasına bir kişi yan oturdu (sırtını kapıya dayayarak) son eleman sol arka koltuğa oturdu. Sağ tarafta yan oturan ayaklarını solda oturanın kucağına koydu ve kalan son valizi'de kucağına aldı. ...anlayacağınız kapılar kapandı ama tabi ki rahat falan değiliz. Park alanından çıkmayı denedik, yok abi ... araç sol tarafta oturan elemanın dizi nedeni ile vitese bile geçmiyor. (düz vites) vites atılacaksa sol önde oturanın olduğu yerde dönüp yüzünü cama yapıştırması ve kendini komple o tarafa çekmesi lazım. Olacak iş değil yani ... ...dedim ki "İnin arabadan, aklıma bir şey geldi." İndik ... anlattım planı ... kabul gördü. Atladık park alanında dolaşan minibüse ... aynen terminale döndük. Gittik Toyota'nın Wellcome masasına, bavulumu verdim bir arkadaşa, ceketi çıkarttım onu da diğer arkadaşa verdim, taktım güneş gözlüklerini. Gittim desk'e ... ufacık bir kız var orada. - Yardımcı olabilir miyim? ..dedi - Go, go call MANAGER kız böyle bir garip oldu ... bana bakıyor, arkamda ceketimi ve çantamı taşıyan sözde güruh'a bakıyor, böyle sinek savar gibi salladım elimi (japonların geleneksel hareketidir o ... s*kt*r git'e en yakın şey yani) ...gitti, az sonra yanında Menager ile geldi. Elimdeki kağıdı ve anahtarı attım desk'e, başladım "orta" volüm ile bağırmaya. -I AM BiG BOSS TURKEY, Very BiG BOSS .. Shame, shame .. what is this car lan? herif kızardı, bozardı ... bizimkiler arkamda eğilip kalkıyor (gülmemek için kasıyoruz tabi) ben devam ettim. - Shame on you, I'm Very ViP (o ne demekse artık) ViP, ViP do yo know what is ViP? - Yeş, yeş ViP (Japonlar Yes diyemez, "Ş" harfi ile vurgu yapar) - Give me big car ... BİİİİİİİİİG CR I'm Big ... I'm ViP - Yeş, yeş ...falan dedi keriz Bu caponlar manyak ya! Bizde olsa kesin dayak yerdim. Hemen yeni bir araba verdiler, herif bin kere eğildi kalktı, kız zaten bankonun altında kaybolmuş ... kaptım anahtarı ve adres kartını (eleman uyanmadan uzayalım abi) döndüm arkamı gittim. Gene minibüs, gene park yeri arama ... veeeeee.... ...zaferrr! Obareyyy ... falan modundayız. Attık bagajları, kurulduk arabaya. Arka camlarda kadife perdeler, koltuklarda beyaz kılıflar falan var. İki dakikada havaya girdik tabi "çek oğlum bilmemnereye" falan yapıyoruz. Çıktık hava alanından, elimizde harita var ... önce çevre yolu, sonra Downtown derken oteli bulduk. Bizde keyifler gıcır ... geyiğe vurmuşuz. -Lan bunu verip içinde bar olan bir araba mı istesek? ...falan diyoruz. Sonra gerçek türk filmlerinde *r*spunun suratında patlayan tokat gibi bize çarptı. Sorun PARK YERİ idi ... otelin önünde ve civarında park yerleri vardı (Parkomatlı) ama bizim araba bir buçuk capon arabası boyutlarında olduğu için onu hiç bir yere sığdıramıyorduk. Otelin oto park'ı vardı ama (hem de kapalı) park ücreti günde 60 Amerika Doları'na geliyordu (bkn.kova dolusu yen) yani B*K yemiştik (her zamanki gibi) - Arabayı terk edip kaçsak mı? - Arabayı uzak bi yere bırakalım, trenle gider geliriz - Birimiz arabada kalsın, nasıl olsa benzin bedava ... sıra ile uyuruz ...gibi çözümler ürettiysek de bunların hiç bir derdimize derman olmayacak gibiydi. Yenilgiyi kabul ettik (mecburen) otelin oto parkına girip arabayı park ettik, 60 dolar ödedik ve sonra da Toyota'yı arayıp ... - trafik çok yoğun, biz araba istemiyoruz. Arabayı otelin oto parkından alın ... dedik (bkn.nasıl rezil olunur) Bu caponlar manyak ya!!!1 puan
-
Ben Galata’da büyüdüm, ailem nesillerdir “Üzerine kulenin gölgesinin düşmediği” yerde oturmadı .. nesillerdir derken, cidden nesillerden bahsediyorum. Ya da tam olarak söylemek gerekirse +800 yıl önce İstanbul’a geldiklerinden beri… Büyük dedemin, dedesinin, dedesinin, dedesinin büyük dedesinin büyük dedesinin dedesi bu gün Milano olarak bilinen şehir devlet’in sınırlarında yaşıyormuş. Fakir insanlarmış dedelerim (kısaca dedelerim diyorum … siz anlayın işte) o zamanlar lonca’lar ticaret’e hükmettiği ve bizimkilerde de lonca’ya katılacak para olmadığı için seyyar ayakkabı tamirciliği yaparlarmış. O çağlarda seyyar tamircilik zor zanaatmış … ayak bileklerine kadar gelen uzun deri önlükler giyer, çarşı – pazarda dolaşırlarmış. Biri ayakkabısını , çarık ya da çizmesini tamir ettirmek mi istiyor? Hemen yere çöker ve yanlarında dolaştırdıkları tabureyi (..ki bunun alt kısmında alet – edevatlarını taşırlarmış) yere koyar … Müşteriyi tabureye oturtup müşterinin ayaklarını da kucaklarına koyarlarmış. O zamanlar aile ismi olarak “cuir”i kullanırlarmış (kösele/ayakkabı derisi demek) … anlayacağınız durumları sokak köpeklerinden azıcık halliceymiş. Sonra bir şey olmuş. 1198’de tahta çıkan yeni Papa (…ki bu Papa kendine Innocentius = Masum ismini almış ..peHHH) Haçlı seferleri düzenlemeye karar vermiş. Tahta yeni çıktı ya, dosta – düşmana Hristiyan dünyasının efendisi kim? Batı’da raconu kim keser? Bunu göstermek istemiş (bildiğiniz i**e işte…) Kafirlerin (…Serazenler,yani Müslümanlar) elindeki kutsal toprakları (Kudüs ve çevresi) ele geçirmekmiş i**e papa’nın dileği. …tabi ki dilemek başka şey, dileğin gerçekleşmesi ise bambaşka! Hristiyan kralları Papa’ya pek yüz vermemiş. Hazineleri boşmuş, daha önceki seferlerin –kötü- sonuçları- hala hafızalardaymış ve de ismi –Masum- olsa da yeni Papa’nın fazla ateşli!! Olduğunu düşünüyorlarmış. Onu sallamamışlar! …ee? Papa ne yapacak? Adam Haçlı Seferi ilan etmiş bir kere, … “Ehue! Pardon! Pardon! … başka zaman yaparız artık!” diyip karizma’yı çizecek hali yok ki! Düşünmüş taşınmış ve sonra da çözümü bulmuş … demiş ki… - Sıradan halkı haçlı ordusuna katılmaya çağıracağız, haçlı ordusuna katılan herkese bir af belgesi vereceğiz ve sefer sırasında ölen herkese de cennet’e serbest giriş vaat edeceğiz. - Yerler mi? - Yerler … …yemişler de (bizim dedeler dahil) Endüljans denen belgeleri üretmişler … buna göre belgeyi taşıyan kişi Hristiyan topraklarını terk ettiği andan itibaren ne günah işlerse işlesin (hiçbir kısıtlama olmaksızın) peşin olarak affedilecek ve sefer sırasında ölür ise cennetten deniz manzaralı (tamam bu kısmını attım) arsa kapatacakmış. …beHHH Bizimkiler papazların anlattığı (Bkn.yalan pazarlama) yağ, bal ve süt ülkesine gidip taşıyabilecekleri kadar servet sahibi olmak için orduya katılmışlar. İsimlerini yazdırıp af belgelerini almışlar ve 1203 yılının sonunda ordu ile birlikte yola çıkmışlar. İki kardeş (içlerinden birisi bizim dede … ama hangisi? …onu bilmiyoruz) neredeyse silahsızmış, öyle filmlerdeki gibi zırh – kalkan falan yokmuş ellerinde. Birisi bildiğin odun taşıyormuş, diğerinde ise paslı bir satır varmış, o kadar. Odun ve satır ile Selahattin Eyyübi’nin ordusuna karşı sefere çıkmak hem de bunu yaya olarak yapmak … beHHH Ordu ilerlerken kentlerden ona katılım sağlanıyormuş. Her kent deli , dilenci, serseri ve hapishanelerde yatan başı bozuk takımını Haçlı Ordusuna teslim ediyor (Papa’lık emri gereği) az miktarda da askeri (mümkün olduğu kadar az) bu güruh’a katıyormuş. Ordu arada saçmalamış (balkanlarda slav asıllı insanlara saldırmışlar, kent ve köyleri yağmalamışlar) ve 1204 senesinde İstanbul’a … eski adı ile Konstantinopolis’e varmışlar. Dediklerine göre şehri ilk gördüklerinde hemen herkes yere kapanıp ağlamaya başlamış, şehir öyle güzel ve öylesine zenginmiş ki ordu’da bulunan hiç kimse daha önce o kadar güzel bir şehri ne görmüş, ne de hayal etmiş. Bizans’lılar ayrı mezhepten olsalar da bu yeni orduyu karşılamış, doyurmuş, tedavi etmiş. Haçlıların bi b*k yiyemeyeceklerini biliyor olsalar da doğu’ya doğru ilerlerken o yönden baskı yapan Serazen güçlerine hasar verirler, hepsi geberir gider ama en azından biz de birkaç yıl rahat ederiz diyorlarmış. Bilmedikleri şey ise Haçlıların “ganimet burada hacı, ne gerek var taa Kudüs’e kadar gitmeye” dedikleriymiş … gerçekten şehir fazlası ile iştah açıcıymış ve her şey olup bitene kadar Bizanslılar i**e papa’nın toparladığı it sürüsünün esas amacını anlamamış. Böylece Haçlılar Konstantinopolis’e saldırmış … önce başarılı olamamışlar, sonrasında da (kendilerinin bile pek inanamadığı şekilde) surları aşmışlar. Yağma ve katliam başlamış … çalabilecekleri her şeyi çalmış, gözlerine kestirdiklerini de katletmişler. Boğazlananlar arasında Bizans imparatoru ve ailesi de varmış … hemen bir konsül kurmuşlar, aralarından bir tanesini İmparator seçmişler ve de şehre yerleşmişler. Benim dede’de (daha doğrusu dedeler) savaştan sağ çıkmayı başarmış. Yağma işinde de başarılıymışlar. Ceneviz’li bir taciri boğazlayıp onun deri depolarına ve evine konmuşlar. Ortalık biraz sakinleşince de kent surlarının dışındaki Ceneviz kolonisine (bu günkü Galata) taşınmışlar ve orada deri ticaretine başlamışlar. İki kardeşten biri Galata’da mallara ve eve bakmak için kalırken diğer kardeş gemi ile (parayı buldu ya, iki dakikada g*t* kalkmış) ailenin geri kalanını getirmek için Milano’ya dönmüş ve gebermeden geri gelmeyi, gelirken de çocuk ve kadınları Konstantinopolis’e ulaştırmayı başarmış. (Anlayacağınız benim dedeler temelde serseri olsalar da becerikli serserilermiş) …işte o gündür bu gündür benim ailem Galata’da yaşamış. Bizanslılar 1260’lı yıllarda kenti Latinlerden geri alıp bu defa kentte kalan Latinleri boğazlarken de Galata’da kalıp manzarayı seyretmişler, onlardan sonra gelen ordular şehri kuşatırken de. Fatih’in gemileri karadan taşınırken Osmanlı’ya don yağı, temiz su … hatta urgan ve ip çekmek için deri parçaları sattıkları bile söylenir (…tabi işin bu kısmı rivayet) Anlayacağınız “maceracılık” bizim Büyük dedenin, dedesinin, dedesinin, dedesinin büyük dedesinin büyük dedesinin dedesinden kalma … bir çeşit aile mirası... Meraklısına referanslar. http://tr.wikipedia.org/wiki/D%C3%B6rd%C3%BCnc%C3%BC_Ha%C3%A7l%C4%B1_Seferi http://tr.wikipedia.org/wiki/III._Innocentius http://tr.wikipedia.org/wiki/End%C3%BCljans http://tr.wikipedia.org/wiki/Latin_%C4%B0mparatorlu%C4%9Fu - aha! Af Belgesi Böyle Bir Şey İşte!-1 puan
-
...geçmiş zaman Borusan'da (BMW) çalışıyorum. O zamanlar İstinye falan yok, Firuzköy/Avcılar merkez ... Satış Sonrası Müdürümüz (kulağı çınlasın, Melih Bey) yok, ben de -patron yok...sal gitsin- havasında yalandan bültenlere falan bakıyorum, aslında odamda cigara+kahve keyfi yapıyorum. Telefon çaldı ... zaten telefonların vaz geçemediği huyudur bu, gerekmeyen zamanlarda çalarlar. Arayan şimdilerde Borusan'ın Bodrum şubesinin müdürü Nuri abi. - Alo - Kaan az aşağı gelsene, dertli bi araba var. - Peki... Normalde sallamam, sonuçta servisteki araç benim işim değil (teknik olarak) ben diğer servislerden sorumluyum, yani Adana'da bir araba coFLarsa atlayıp oraya gidiyorum ama Firuzköy'de tonla usta (ciddi ustalar hem de) var. Neyse, indim aşağı ... servisin arka kısmında (..ki biz genelde orayı Motorrad -BMW Motorsiklet- ambalajlarını açmak için falan kullanırız) bir 7" kasa yatıyor. ...Nuri abi açıkladı - Arabada ses varmış, alet Bodur'ların (Çanakkale Seramik) Patron özel olarak ilgilensinler demiş ... ...cırlayacağım, hevesim kursağımda kaldı. Patron demiş sonuçta ... seve seve ilgilenicez. - Ne sesi varmış abi? - Gel sen de duy. Bindik arabaya, Borusan'ın arka parkında deniyoruz. ...normalde ses yok, hatta çıt bile yok ...ama aniden gazlayınca ... işte o zaman ses var. Nasıl bir ses bu? ...şöyle anlatayım. Arabanın içinde metal bacaklı bir örümcek dolaşıyor sanki ... yani bir tıkırtı var ama tıkırtı sabit değil, dolaşıyor. Ses dolaşır mı be?!? ...diyeceksiniz. Zaten olay o ... bin tane ses problemi ile karşılaştık, kimini çözdük ama ses yapan şey genelde -sabittir- böylece sesin nereden geldiğini bulabilirsin. Ama bu ses -göçmen- dolaşıyor körolasıca. - Tamam ... sokun atölyeye. Prosedür belli, torpido gözü, kapı cepleri falan boşaltılır ... koltuk altlarına bakılır, kriko gevşekmi? Kapı döşemeleri gevşek mi? Elektrikli koltukların altından kablo vs. sarkıyor mu bakılır... sonra gene denenir. ...denedik ... hayır ... aniden gazlayınca (sonradan fark ettik ki aniden fren yapınca da örümcek koşturmaya başlıyor) arabanın içinde o ses dolaşıyor. AlAlAlAlAlA? - Atölyeye geri giriyoruz, sökün abi. - Arabayı mı? - Evet Başladık sökmeye .... ve dinlemeye. Bagajı boşalttık denedik ... hayır Arka koltuğu söktük ...denedik ... hayır Arka koltuğun altındaki akü çerçevesini, kol dayamayı , pandizot altındaki cd değiştiriciyi söktük denedik ... hayır Ön koltukları söktük ... söktüğümüz koltukları kucaklayıp (altın beşik hesabı) salladık ... hayır Tavan kaplamasını söktük, kapı döşemelerini söktük, cam krikolarını söktük ... hayır Taban halısını söktük ... hayır Ön göğüsü söktük ... hayır Klima borularını ve kalorifer kazanını söktük ... hayır ...ulan kafayı yiyicez ... gece saat 03.00 olmuş, yarın devam ederiz dedik. Bir sonraki gün öyle yaptık ... benzin pompası kontrol edildi, depo kontrol edildi ... hayır Egzost'u söktük (tüm sistem) salladık ... hayır ... içinde tıkırdayan bir şey yok ...kafa durdu - Almanya'ya soralım ...dedik Açtık telefon, Almanya'da ki Mesiter'lere derdimizi anlattık. Nuri abi'nin Almanca 10 numara (Allahtan) adam bizi dinledi, dinledi... - Sökük araba ile teste çıkın, ani gaz ve freni deneyin ... ses taban sacından geliyor olabilir ... demez mi? pıFFFF ... iyi de biz arabayı söktük be abi! Manzara 7" serisi bir araba (Long) şoför banyoda falan kullanılan (pembe) bir plastik taburede oturuyor. Bir kişi yerde sırt üstü yatıyor (şoförün arkasında) ve ayaklarını onun sırtına dayamış, böylece gaza bastığında şoför arkaya - yere düşmüyor. Aracın içinde ayrıca 3 kişi daha var, bunlar bir yerlere tutunmaya ve zemine kulağını dayayıp o örümceğin taban saçında dans edip etmediğini anlamaya çalışıyor. ...rezillik yahu Yarım saat kadar sonra bir arkadaş... - Buldum ... dedi - Nerede? Sağ marşbiyel kaplamasını işaret etti ... - O şey bunun içinde Marşbiyel mi? ...haSSSSSS ...emin olmak adına dinledik ... evet ... haklı Örümcek Marşbiyelin içinde. Gaza basıyorsun arkaya gidiyor, frene basıyorsun kinetik enerji nedeni ile öne geliyor .. piçe bak ya! ..bildiğin terörist işte. O sırada Melih bey gelmiş ... mevzuyu ona da anlattık, arabaya binip o da yattı yere ... sesi dinledi - Teşhis doğru, siz bi çay için ... bakalım ne yapacağız? Yarım saat sonra haber geldi - Kesin arabayı ... 7" kasayı mı kesicez? ... Harbiden mi? ... Yemin et? Aldık taş motorunu, -B- sütunu hizasından marşbiyel'i kestik ... kesiği yatay olarak büyütüp içeri teleskopik mıknatıs attık ve çok geçmeden ... tak! Mıknatıs teröristi yakaladı. Yaklaşık 5 kuruş boyutlarında bir -kof- kaynak parçasıydı suçlu. Resimler çekildi, rapor yazıldı ve Almanya'ya yollandı. ...bir kaç gün sonra cevap geldi. -Refund- yapın... Müşteriye yeni bir 7" sipariş edildi, araç bedeli Münih tarafınca karşılandı ve bizim kaportacılar da (kuşkusuz bize küfrederek) 7" kasayı topladı. O araç uzun süre şirkette -transfer- işinde kullanıldı ... hava limanından milleti götür - getir vs. sonra da satıldı gitti (kim bilir ona şu an kim biniyor?) Epey bir süre sonra BMW'den TSB geldi ... belli şase numaralarında kontrol istiyorlardı. (gaz ve fren ile ses dinleme) ...fabrika'da pres'e saç normalde el ile konuyormuş (besleme hattına) ve o elemanlar gene normalde eldiven takıyormuş ... ama ne olmuşsa birileri veya biri olay günü eldiven takmamış ve çıplak el ile saçları pres hattına taşımış. Elemanın elinde yağ benzeri bir şey varmış (kalıntı) ...günahını almayayım, belki de bir şey yedi o an. Sonuçta elemanın elindeki yağ saç'a bulaşmış ... tam o nokta kaynak robotunun punta attığı yer olmasa gene sorun olmayacakmış ama tesadüf ya ... işte tam o noktaya denk gelmiş. Sonuç? -Kof- kaynak, pres ve büküm ile marşbiyelin iç kısmına denk gelen kof kaynak parçası bir süre sonra kopup marşbiyel'in içine düşmüş ... sonrasını biliyorsunuz işte. Bebek gibi 7" kasayı p*ç ettik ... pıFFF1 puan
This leaderboard is set to Istanbul/GMT+03:00
Focus Club Türkiye
Bu sitenin işleticisi, bu sitede yer alan bilgi, yazı ve makalelerin doğrudan veya dolaylı olarak kullanılmasından dolayı oluşacak zararlardan sorumlu tutulamaz. Kaynak gösterme kuralına uymak şartıyla, bu sitede yer alan yazı ve makalelerin belirli bir kısmına atıf yapılmasına, link verilmesine izin verilmektedir. Kaynak (canlı link) gösterilmeden yapılan alıntılara ise izin verilmemektedir. Sitemiz, hukuka, yasalara, telif haklarına ve kişilik haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.